Eski Türk ailesi uzun bir tekâmül devrinden sonra bugünkü modern aile şeklini almıştır. Fakat bununla eski âdetler büsbütün unutulmuş ve temamen terkedilmiş değildir. Zaten tekâmül, kökü çok derin olan, âdet ve an’aneleri kökünden söküp atamaz. Bu yazımızda gittikçe kaybolan, Gaziantep’te çocuk yetiştirme âdetinden bahsedeceğim.

Çocuk yetiştirme Antep’te ne bir mürebbi işi ne de herhangi dikkate değer bir meseledir. O, eskiden beri devam edegelen birtakım âdetlerle büyütülür ve pek küçükken tabiata terkedilir.

Çocuk doğar doğmaz yıkanır ve belenir. (Kundaklanarak) dışta, belek adı verilen dört beşili bir örtü, (Bu örtünün ipekli veyahut herhangi kıymetli bir kumaştan olması makbuldür.) Örtünün içine belekten daha küçük 1-2 örtü daha yayılır ve ortayada balmumuna batırılmış kalın ve sert bir muşamba açılarak takım tamamlanır. Muşambanın ortasına höllük adı verilen, kokulu bir nevi toprak biraz ısıtılarak dökülür ve çocuk toprağın üstüne yatırılır sıkıca kundaklanır. Bu yetmiyormuş gibi bir de belek bağı denilen uzunca bir sargı vücuda birkaç kere dolamak şartile sıkıca bağlanır. Bu bağın sımsıkı bağlanmasına bilhassa dikkat ederler. (Güya çocuk da bu sıkı bağlanmadan hoşlanıyormuş. Hatta «annem babamla kavga etsede beni de kızgınlıkla daha sıkı bağlasa» dermiş.)

Doğumdan 7 gün sonra «doğdu» denilen bir eğlenti yapılır. Eğlentiye akraba ve tanıdıklar davet edilirler veya o gün hediyeler getirerek kendiliklerinden misafir olurlar. Zaten çocuğa hediye ile gelen muhakkak bir fasıl yimek yiyecektir. Misafirlere çok hürmet edilir ve lâzım gelen ikramlar yapılır. O gün kız çocuğunun kulağı delinir. Erkek çocuk ise sünnet ettirilir. Kız ve erkek çocuğu yedinci gün muhakkak çizdirilir. Erkek çocuklarda sünnet «çizme» yerini tuttuğundan o, bu işkenceden kurtulabilir. Çizmekten maksat çocuğun küçükken vücudundan biraz kan akıtılmağıdır. Çizecek insanda bir kudretin olacağı zannedilerek elinin iyi gelmesi ve ve tecrübeli olması lâzımdır. Yani çizicinin bu mesleği kendisine atadan intikal eder. Hatta bu iş için çizici olanlar bile mevcuttur. Çizici kendine atasından kalan ustura ile çocuğun damar başlarına hafifçe dokunur ve biraz kan çıkarır.

Doğumundan 20 gün sonra hamama gidilir. Akraba ve tanıdıklar hamama davet edilir. Oradada çocuğa işkence misafirlere eğlenti yapılır. Yumuşak ve küçük gövdenin hertarafı tuza belenir. Göz, ağız ve burun bir müddet tuzlar içinde hareketsiz kalır. Bu arada tuzun yanına birazda toz şeker ilâve edilir. Çocuk hafif bir baygınlığa erdiği sırada içinde kurtbaşı bulunan susaktan (Büyükçe tahtadan hamam kovası) bir tas sıcak su imdadına yetişir, iyice yıkanıp temizlendikten sonra mestiklenir, (Gövdeye basit jimnastik yaptırılır. Çocuk yüzüstü çevrilir. Kol ve bacaklar arkadan karşılıklı esnetilir.) Sonra ayaklarından tutularak baş aşağı çevrilir. Kırk sayı sayılmış bir tas su bu işleri tamamlar ve çocuk havluya sarılarak istirahat yerine tevdi edilir.

Bu arada çocuk annesi gövdesine, bol pekmez ve dövülmüş baharatla karışık «Nevse emi» denilen tahin kıvamında siyah bir madde sürer. (Nevse eminde 41 çeşit maddenin bulunması şarttır.) Bu da gövdevi fazla yaktığından soğuk meyvalar getirilir.

Hamamdaki davetlilere iki suyun arasında (bir kere yıkanılır. Sular kesilir. Su kesilmesi ile herkes yemeğe kalkar) yemek yedirilir. Hamamda yenilen yemek çiyköfte, lahmacundur. Bunun üstüne hedik (Mısır veya buğday haşlaması) havuç, aile bütçesine göre diğer yemişler ikram edilir.

40 inci gün hamam işi aynen bir daha tekrarlanır. Bu işte bittikten sonra çocuk anne ve ninelerinin usullerine terkedilir.

Çocuk ve anne 40 güne kadar dışarı çıkmazlar. Aynı zamanda eve yolcu, yeni gelin veya yeni çocuklu kimseler kabul edilmez. Çünkü onların ağırlıkları çocuğunun üstüne basar, çocuk zayıf ve cılız düşer. Buna kırk bastı derler. Hamamda çocuğa kurtbaşı ile kırk basmasın diye yıkarlar. Ayrıca diğer kadınlar arasında şişmanlamak veya kuvvetlenmek isteyenler mavi benekli kurt başını suya atarak onun suyu ile yıkanırlar.

Çocuk ele avuca sığmaya başlayınca kundaktan çıkarılır. Bu aralık, omuzu nazarlıktı, gözleri sürmeli, gürbüz ve sevimlidir. Durmadan tepinmek ve gülmek ister. Bu hal karşısında ninelerin işi sektirmek, zıplatmaktır. (Nineler ve anneler çocuğu avuçlarına oturtup zıplatırlar.)

Çocuk sektirilirken nineler şunları söyler:

Oğlum sen hoylu musun?

Minare boylu musun?

Her gören seni sever?

Altın hamaylı mısın?

Oğlum oğlum onduralı

Eli gümüş damburalı

Oğlumun göçü gelmiş

Nerelere gondurmalı?

Oğlumun adağı var,

Küheylân yedeği var.

Arapdan bir kız sevmiş,

Dövümlü dudağı var.

Dendine oğlum dan ister,

Ağa babasından don ister.

Bayağı (baya) don da giyemez,

Setire pantol ister.

Oğlum oğlum at oğlum,

İpek getir sat oğlum.

Kızlar çarşaf dokusun,

Sen içinde yat oğlum.

Oğlum benim oktur,

Hiçbir evde yoktur.

Oğlum benim melektir,

Evimizde altın direktir.

Bu manilerin kendine mahsus bir de ahengi vardır. Çocuk o ahenge uydurularak zıplatılır. Yetiştirilirken Antepte eski Türklerde olduğu gibi kız ve erkek çocuk birbirinden pek ayrılmaz.

Antepte çocuk yetiştirme meselesi son zamanlarda dikkate değer inkişaflar gösterdi. Türk eğitiminde ananenin büyük yeri olduğu halde daha sıhhî ve iyi usuller karşısında eski âdetlerden bazılarından vazgeçilmektedir.

(Başpınar)