Türk ailesinde çocuk sevgisi klân hayatı yaşarlarken mevcuttur. Onlar çocuğun aile içinde nur olduğuna inanırlar. Kız ve erkek çocuğunu farklı gözetmeksizin severlerdi.

Eskiden beri aileler arasında erkek çocuğunu, kız çocuğuna tercih edenler vardır. Halbuki eski Türkler kız çocuğunu uğurlu sayarlar ve bunun içinde kız evlâdı olsun diye Tanrıya dua ederlerdi. Kız ve erkek çocuk arasında terbiye bakımından da hiçbir ayrılık gözetilmez o da bir erkek çocuğu gibi ata biner, kılıç kuşanır, kırda dolaşır ve icabında harp bile ederdi. Türklerde kadının mevkii tarihi bir hakikattir.

Eski Türk ailesi uzun bir tehâmül devrinden sonra bugünkü modern aile şeklini almıştır. Fakat bununla eski adetleri büsbütün unutulmuş veya tamamen terkedilmiş değildir. Zaten tehâmül, kökü çok derin olan, adet ve ananeleri kökünden söküp atamaz.

Çocuk yetiştirme Antepte ne bir mürebbi işi, ne de herhangi dikkate değer bir meseledir. O eskiden beri devam edegelen bir takım adetlerle büyütülür ve pek küçükken tabiata terkedilir.

Çocuk doğar doğmaz yıkanır ve belenir. (Kundaklanarak) dışta belek adı verilen dört beşili bir örtü, (bu örtünün ipekli veyahutta herhangi kıymetli bir kumaştan olması makbuldur.) örtünün içine belekten daha küçük 1-2 örtü daha yayılır ve ortaya da balmumuna batırılmış kalın ve sert bir muşamba ecılarak takım tamamlanır. Muşambanın ortasına Höllük edı verilen; kokulu bir nevi toprak biraz ısıtılarak. Bu yetmiyormuş gibi bir de belek bağı denilen uzunca bir sargı vücudu birkaç kere dolamak şartile sıkıca bağlanır. Bu bağın sımsıkı bağlanmasına bilhassa dikkat ederler. (Guyâ çocuk da bu sıkı bağlanmadan hoşlanıyormuş. Hatta annem babamla kavga etsede beni de kızgınlıla daha sıkı bağlasa dermiş)

Doğumdan 7 gün sonra “doğdu” denilen bir eğlenti yapılır. Eğlentiye akraba ve tanıdıklar davet edilirler veya o gün hediyeler getirerek kendiliklerinden misafir olurlar. Zaten çocuğa hediye ile gelen muhakkak bir fasıl yemek yiyecektir. Misafirlere çok hürmet edilir ve lâzım gelen ikramlar yapılır. O gün kız çocuğunun kulağı delinir. Erkek çocuk ise sünnet ettirilir. Kız ve erkek çocuğu yedinci gün muhakkak çizdirilir. Erkek çocuklarda sünnet “çizme” yerini tuttuğundan o, bu işkenceden kurtulabilir. Çizmekten maksat çocuğun küçükken vücudundan biraz kan çıkmasıdır. Çizecek insanda bir kudretin olacağı zannedilerek elinin iyi gelmesi ve tecrübeli olması lâzımdır. Yani çizicinin bu mesleği kendisine atadan intikal eder. Hatta bu iş için çizici olanlar bile mevcuttur. Çizici kendine atasından kalan ustura ile çocuğun damar başlarına hafifçe dokunur ve biraz kan çıkarır.

Doğumundan 20 gün sonra hamama gidilir. Akraba ve tanıdıklar hamama davet edilir. Orada da çocuğa işkence misafirlere eğlenti yapılır. Yumuşak ve küçük gövdenin hertarafı tuza belenir. Göz, ağız, burun bir müddet tuzlar içinde hareketsiz kalır. Bu arada tuzun yanına biraz da toz şeker ilâve edilir. Çocuk hafif bir baygınlığa erdiği sırada içinde Kurtbaşı bulunan susaktan (Büyükçe tahta hamam kovası) bir tas sıcak su imdadına yetişir. İyice yıkanıp temizlendikten sonra mestiklenir (Gövde basit jimnastik yaptırılır. Çocuk yüzüstü çevrilir. Kol ve bacaklar arkadan karşılıklı esnetilir.) Sonra ayaklarından tutularak başaşağı çevrilir. Kırk sayı sayılmış bir tas su bu işleri tamamlar ve çocuk havluya sarılarak istirahat yerine tevdi edilir.

Bu arada çocuk annesi gövdesine, bol pekmez ve dövülmüş baharatla karışık “Nevseemi” denilen Tahin kıvamında siyah bir madde sürer. (Nevse eminde 41 çeşit maddenin bulunması şarttır.) Bu da gövdeyi fazla yaktığından soğuk meyvalar getirilir.

Hamamdaki davetlilere iki suyun arasında (bir kere yıkanılır. Sular kesilir. Suyun kesilmesi ile herkes yemeğe kalkar yemek yedirilir. Hamamda yenilen yemek çiyköfte, lahmacundur. Bunun üstüne Hedik (Mısır veya buğday haşlaması) havuç, aile bütçesine göre diğer yemişler ikram edilir.

40 ıncı gün hamam işi aynen bir daha tekrarlanır. Bu işte bittikten sonra çocuk anne ve ninelerinin usullerine terkedilir.

Çocuk ve annesi 40 güne kadar dışarı çıkmazlar. Ayni zaman da eve yolcu, yeni gelin veya yeni çocuklu kimseler kabul edilmezler. Çünkü onların ağırlıkları çocuğunun üstüne basar, çocuk zayıf ve cılız düşer. Buna Kırk bastı derler. Hamamda çocuğu kurtbaşı ile kırk basmasın diye yıkarlar. Ayrıca diğer kadınlar arasında şişmanlamak veya kuvvetlenmek istiyenler Mavi benekli kurt başını suya atarak onun suyu ile yıkanırlar.

Çocuk ele avuca sığmaya başlayınca kundaktan çıkarılır. Bu aralık omuzu nazarlıklı, gözleri sürmeli gürbüz ve sevimlidir. Durmadan tepinmek ve gülmek ister. Bu hal karşısında ninelerin işi sektirmektir. (Zıplatmak nineler ve anneler çocuğu avuçlarına oturtup zıplatırlar.)

Çocuk sektirilirken nineler şunları söyler:

1

Oğlum sen hoylu musun?

Minare boylu musun?

Her gören seni sever

Altın hamaylı mısın?

2

Oğlum oğlum onduralı

Eli gümüş damburalı

Oğlumun göçü gelmiş

Nerelere gondurmalı?

3

Oğlumun adağı var,

Küheylân yedeği var.

Araptan bir kız sevmiş,

Dövümlü dudağı var.

4

Dendine oğlumdan ister,

Ağa babasından don ister.

Baya don da giyemez,

Setire pantol ister.

5

Oğlum oğlum at oğlum,

İpek getir sat oğlum.

Kızlar çarşaf dokusun,

Sen içinde yat oğlum.

6

Oğlum benim oktur,

Hiçbir evde yoktur.

Oğlum benim melektir,

Evimizde altın direktir.

Bu manilerin kendine mahsus bir de ahengi vardır. Çocuk o ahenge uydurularak zıplatılır. Görülüyor ki Antep’te eski Türklerde olduğu gibi kız ve erkek çocuk birbirinden ayrılmıyor.

Antep’te çocuk yetiştirme meselesi son zamanlarda dikkate değer inkişaflar gösterdi. Türk eğitiminde an’anenin büyük yeri olduğu halde daha sihhî ve iyi usuller karşısında eski âdetlerden vazgeçiyorlar. Çocuk yetiştirilirken pekçok ihtimam gösterilmediği halde o en yüksek karakterde yetişiyor. Çünkü buna hilkaten müsaittir.

Çocuk büyüyor, yürümeğe başlıyor. Artık tabiatın malıdır. Bundan sonra tabiat onu bildiği gibi yetiştirir.