«- İstanbul’a gidiyorsunuz. Güle güle gidiniz… Yalnız, şunu unutmayın ki, size hiç gıbta etmiyorum… Çünkü Gaziantep’i, insanlarını, çevremi, bu kahramanı, güzel Türk şehrini ikinci vatanımmış gibi o kadar çok seviyorum ki...

39 yaşında, Mrs. Grace G. Privrat sky, piyanonun başına geçiyor, hem yumuşak sesi ile, Amerika'nın tanınmış halk türkülerini söylüyor... «Oh my Darling Clementine», The Song of a Cowboy», «There is blood on the Saddle» «Yellow Roses of TeXas»..

Ve, gülerek anlatıyor.

«- Elimden geldiği kadar kocama (Amerikan hastanesi müdürü Mr. George) yardımcı olmaya çalışıyorum. Çocuklarımla, hastalarla uğraşmak, zevkli, fakat aynı zamanda yorucu bir iş... Sonra... Boş zamanlarımı, sosyal çalışmalarla doldurmaya gayret ediyorum. Ders veriyorum…

«- Peki, okulda da şarkı söylüyor musunuz?

Bir kahkaha, odayı çınlatıyor. Gülüyor, gülüyor…

«- Evet… Bazı zamanlar söylüyorum… Gülmeme aldırış etmeyin. Şarkı ile ilgili bir hatırayı düşündüm de, bir gün Öğretmen okulunda, «Oh my Darling Clementine» ı söylemiş, öğrencilere de öğretmeye çalışmıştım. Tam dışarı çıkarken, bir öğrenci yaklaştı, bana «-Oh my darling», dedi. O kadar sevimli ve samimi idi ki. Ama ben, bir an şaşırdım, «- Evet, dedim, kocam her zaman bana böyle hitap eder» .. Onu hatırladım da...

«- Tablolarımız çok güzel... Bir hayli de emek sarf etmişsiniz.

«- Şaheser demek mümkün değil… Ama, bu tabloları yaparken, Gaziantep şehrinin ve özellikle insanların samimiyeti, sevimliliği, yakınları beni bir hayli etkiledi.. Eğer tabloları beğeniyorsanız, bunda, yüzde 95 oranın da, Gaziantep sevgisini, yüzde 5'te benim sanatımı bulmanız gerekir...

«- Yalnız yağlı boya tablo mu yapıyorsunuz?

«- Hayır... Hoşuma giden bir çok yerin eskizlerini kara kalem resimlerini de yapıyorum...

«- Satıyor musunuz?

«- Pek azını sattım ... Amerika’ya gitmiştim, orada, birkaç sergi açtım, çok ilgi topladı... Adana’da da sergi açtım ... Ama, size doğrusunu söyliyeyim. Sergilerimin, özellikle Amerika’da, hangi yönden ilgi topladığını pek anlayamadım. Zira, ziyaretçiler, resimleri, gördükleri yerleri, özellikle Gaziantepli kimselerin portrelerini o kadar çok beğendiler, sevdiler ki. Ama, benim için hepsi bir. Hatta, tablolarımdan, eskizlerimden çok Türkleri, Türkiye’yi tanıtmak ve sevdirmek, bana daha çok gurur verir...

«Çocuklarla uğraşmak güç mü geliyor size?

- O kadar fazla sayılmaz… Zaten çocuklarım küçük, hepsini de Türk okullarında okuttuk, okutuyoruz... Hatta, bir oğlum, sınıfta, diğer öğrencilerle beraber üstün başarılar sağlayınca, o kadar seviniyorum ki...

«- Türk okulu dediniz, hangi okul ne okuyorlar?

«- Canım, Türk okulu, yani Akyol İlkokulu... Türk kardeşleri ne okuyorlarsa, Türk Tarihi, coğrafyası, yurt bilgisi, hattâ din dersi... Mademki Türkiyedeyiz, Gaziantep’liyiz bütün kurallara uymamız gerekir. Kaldı ki, bundan, ben de, kocam da, çocuklarım da, hepimiz gurur duymaktayız.

«- Resim sanatına yeni mi başladınız?

«- Pek o kadar değil.. Daha çocukluğumdan, liseye giderken, hem piyano çalıyor, hem de resim yapıyordum. Ama, açıkçasını isterseniz, beni, resim yapmaya, daha ziyade, renkli, güzel Türkiye ve Türkler, için için teşvik etti. Keşke daha başarılı tablolar ya sam, Amerika’da, dünyanın dört bir bucağında sargiler açsam, bu mükemmel insanları her tarafta tanıtsam…

«- Yani, sergileriniz, bir bakıma «Türkiye propagandası» için vesile oluyor, deseniz...

«- Elbette.. Türkiye’nin adını duymamış insanlar bile geliyorlar, hayret ve hayranlıkla, ilgi ile tablolarıma bakıyorlar, sonra da binlerce sorular soruyorlar. Onlara cevap yetiştirmek o kadar zevklidir ki...

Grace, bir elinde fırçası, ilâve ediyor,

«- İstanbul’a gidiyorsunuz, güle güle... Ama Anadolu’nun tatlı renklerini, üstün karakterli kahraman insanlarını da geride bırakıyorsunuz. Size yazık değil mi?»

Ve Grace Privratsky, bütün tablolarının, eserlerinin tek ismi olduğunu da ilâve ediyor..

«- Türkiye, Türkler ve Gaziantep sevgisi»...

(YENİ GAZETE)