Gaziantep’te doğup yetişen bir çok halk şairi ve divan ve tasavvuf şairlerimiz vardır. eserleri ele geçirilmiş olanlardan bazılarının şiirleri, kitap halinde bastırılmış bulunuyor. Eserleri ele geçmemiş olanlarınınki de köşede bucakta unutulmağa terkedilmiş bulunuyor.

İşte bu şairlerden birinin eseri daha: Muhammet Hamdi Baba’nın divançesi. Bu divançenin Kültür Derneğince basılması dileği ile günlerce uğraşıp yeni harflere kopye ederek Hulûsi Yetkin’e teslim ettim.

Muhammet Hamdi Baba kitabının ilk ve son sayfasında yazılı olduğu üzere 1261 tarihinde Gaziantep’te doğmuş olup yine rumî 10 Şubat 1324 ve buna tekabül eden 1 Sefer 1327 tarihinde 63 yaşında olduğu halde vefat etmiştir.

Muhammet Hamdi Baba’nın divançesi el yazması ile 143 sayfadan ibaret olup bundan başka ufak bir risalesi ve 10 sayfa kadar şiirlerinden bir tasavvuf şairi olduğu anlaşılıyor. Şiirleri aruz vezni üzere olup diğer divan sahiplerimizinki (Aydi divanı vs.) gibi olgun manzumlardır. Şimdi, Muhammet Hamdi Baba’nın hal tercümesine dair oğlu Hüseyin Cemal Karaata’nın yazısını aynen not ediyorum:

(Gaziantep her sahada büyük adamlar yetiştirmiş bir şehirdir. Büyüklerin eserleri Gaziantep Halkevi tarafından neşredilmiş fakat Muhammet Hamdi Baba unutulmuştur.

Muhammet Hamdi Baha’nın Saçaklı ünvaniyle maruf olup halkın hürmetle yâdettiği Muhammet efendi’nin oğlu Süleyman Hoca’nın oğlu Mulla Mehmed’in oğludur. Bostancı mahallesinde doğmuştur. Halk arasında Kara Fakı (fakîn) ünvaniyle şöhret bulmuştur. Babanın eserlerinden anlaşıldığına göre Rüfai tarikatına salik olup Bektaşi Babalarından îlhami Baba’dan da nasip almış olmasına binaen Bektaşi tarikatına da intisap etmiştir.

Baba, Tabakhane’deki tekiyesinde halkı irşada çalışırken mazı değirmeni çekmek ve geceleri bekçilik yapmak suretile hayatını kazanmış ve tufeylî yaşamağa tenezzül etmemiştir.

(Baba’nın elde bulunan divançesi ve risalesi tevhit tarikatının yollarını göstermek ve ilâhî aşkın hedef ettiği gayeye vasıl olmak için nefsin geçireceği merhaleleri en iyi izaha muvaffak olmuş bir eser olmakla beraber kendisinin ilâhî aşkla nasıl eriyip hulâsa olduğunu anlatarak teşnegâne güzel bir örnek vücuda getirmiştir.)

Muhammet Hamdi Baha’nın divançesi hakkında bir fikir vermek için, eserin ortalarına doğru bir sayfada arka arkaya yer almış üç manzumeyi aynen aşağıya alıyorum:

Ölürsem kareler giysun dudi ahım gibi âşıklar

Döğünsün bağrını her dem bana çün bağrı yanıklar

Bilemez derdimi hergiz benim gibi uyanıklar

Ne hele düştüğüm bilmem yazıklar bana yazıklar.

Alıp bağrımı tiği gam yedindedir bu ki merhem

Mürüvvet kıl bana bir dem yazıklar bana yazıklar.

Rıza vermez buna Allah, terahhum kıl bana ey şah

Ölürüm ben dahi billâh yazıklar bana yazıklar

Bilinmez derdimi Lokman sana kurban clup bu can

Aman derim sana her an yazıklar bana yazıklar.

Benim derdim bana yeter geçen günden bu gün beter

Dahi yarın daha artar yazıklar bana yazıklar.

Bu hamdi bir yanık kuldur anı ağlatma sen güldür

Senin rahmin kati boldur yazıklar bana yazıklar

***

Hasretin canımı yaktı taze civanım gel yeter

Gönülde çıktı duhanım gül fidanım gel yeter

Bülbül-âsa gece gündüz zar ü efgan eylerim

Bilmezem Mecnun miyim ki yandı canım gel yeter

Ateşim yaktı cihanı firkatımdan ağlarım

İhtiyarım gitti elden dil süzanım gel yeter

Bulmadım âlemiçinde sen gibi bir dilberi

Serfüru kıldım ezelden dökme kanım gel yeter.

Bir havayi mücrimim âşık bu hamdi kemlerim

Kalmadı sabrım kerarım gel imanım gel yeter

***

Bulan özünü, gören yüzünü

Bir özge yüz bakmak dilemez.

Varını veren, vuslata eren

Kendin bulamaz, aklın deremez.

Terki can eder gayriyi neder

Hak yola gider yolda kalamaz

Can gözün açar, sivadan geçer

Dünyadan kaçar, ağlar gülemez.

Aşka yanmıyan, vahdet bulmuyan

Nefsin bilmiyen Hakkı bilemez.

Aşkı rehber et, Hak yoluna git

Bes’tir bu öğüt, gayri olamaz

Hamdi gerçeği, aşkın köçeği

Dostun çiçeği hergiz solamaz.