Bugün Gaziantep’in yeni yetişen gençleri belki bu değerli vatanperver bir simayı tanımazlar ve bu memlekete hizmetlerini bilemezler. İşte bu bakımdan onun bu memlekete olan vatanperverliklerini onu bilmeyenlere tanıtmak maksadiyle şu satıları yazmayı uygun buldum.

Büyük Türk milletinin onu ve mertlik dolu şanlı tarihini süsleyen kahramanlık destanları bu milletin tarihi ve hayatı kadar geniş ve hudutsuzdur. Gaziantep harbi kahramanlıklarını her vakit anmak ve takdir etmek her Türkün ve her Gaziantepli’nin bir ödevidir.

Bu yazılarım içinde yazılı olmayan fakat bu gibi destanları ve cömertlikleri yaşıyan veya bilen her şahsın bilgi veya işittiği malumatı yazmaları ve bilmiyenlere bildirmeleri millî bir borçtur.

Ey Türk oğlu ve Gaziantepli yeni yetişen nesil! Bu gibi yazıları okuyunca, senin şimdi varlık ve sükûn içinde yaşadığın bu günleri sana hazırlayan vatanperver dedelerinin, babalarının, kardeşlerinin, hemşerilerinin, gözlerini ateşten ve budaktan esirgemiyerek yurt ve millet uğrunda bin türlü zahmetlere, meşakkatlere ve yoksuzluklara katlanarak harikalar yarattıklarını ve kanlarını döktüklerini, mal ve can vermekten çekinmediklerini oku ve öğren, ondan örnek al.

Sırası geldikçe Gaziantep Harbinde çalışan kahraman mücahitlerimizi ve bu memleketin düşmandan kurtarılmasına el birliği ile çalışanları ayrı ayrı anlatmaya çalışacağım.

Nuri Pazarbaşı:

Nuri Pazarbaşı Gaziantep’in tanınmış bir ailesinin evlâdıdır. Birinci Cihan Harbi yıllarından evvel (1326-1910) tarihinde Antep’te ilk olarak bir Darüleytam mektebi birçok vatanperver Anteplilerin gayretiyle kurulmuş ve toplanılan bağışlarla şehrimizin öksüz çocukları bu mektepte okutulmaya başlanmıştı. Kültür dergisinin 18’nci sayısının kapağındaki fotoğrafta bu vatanperver Anteplilerin bir kısmı gözükmektedir. Bunlar arasında Pazarbaşı Nuri beyinde büyük bir hissesi vardır. Bu mektebe maddi yardımlarda bulunarak yetim çocukların elbise ve iaşelerine değerli hizmetlerde bulunmuştur.

Pazarbaşı Eytam Nuri Ana Mektebi:

Balıklıda eski hükûmet konağı olan Kürkçü’nün evinin karşısındaki jandarma kumandanlığı olan binada (1331-1915) Birinci Cihan savaşı senelerinde Nuri bey tarafından her türlü masrafı kendisi tarafından tesviye edilmek üzere (Hususi Pazarbaşı Eytam ana mektebi) tesis edilmişti. Burada anasız, babasız çocuklara terbiyevi dersler verilir, yemek ve elbise, ayakkabıları kitap defter ve kalemleri, öğretmenlerin maaşları kendisi tarafından ödenirdi.

Fotoğraf: Nuri Pazarbaşı

O zamanlar bu misafirperver hareketi duyan parlak fikirli kimseler birbirlerine takdirlerini beyan ediyorlardı. Hiç unutmam. O zamanlar ben çocuktum. Balıklı çarşısı Anteb’in en meşhur bir çarşısı idi. Aranan her şey Arasındaki çarşılarda bulunmazsa Balıklı çarşısında bulunurdu. Bu çarşıda en iyi tanınmış bir bakkal dükkânı vardı. Oradan bir şeyler almaya gitmiştim. Dükkân sahibi bakkal İbrahim efendi tahsil görmüş münevver bir zattı. Dükkânının önünde oturmuş etrafındakilere Pazarbaşı Nuri beyin bir Eytam ana mektebi açtığını ve böyle bir fedakârlık hiçbirimize nasip olmayan bir şeydir diyerek takdirlerle uzun uzadıya anlattığını dinlemiştim.

Bu mektep sonradan Osmanlı ordusunun Gazze cephesinde bozulması ile Halep’in sukutu ve İngilizlerin (1335-1919) da Antep’e gelmesiyle kapatılmıştı.

Nuri Pazarbaşının Antep Harbinde Memleketine Yardımı:

İngilizlerin Antep’te yaptığı sıkı tazyik ve silâh toplaması, bazı vatanperver münevverlerin yakalanıp sürgüne götürülmesi Türklerin bağrını yakmıştı. İngilizler Antep’e geldiği gün aramızda yaşayan vatandaş Ermeniler Kırkayak bahçesi önünde toplanmışlar yerlere halılar sermişler, kurbanlar kesmişler ve Türklere karşı açıktan açığa iftira ve kötülüklere başlamışlardı. Nihayet İngilizler çekilip Fransızlar onların yerini almışlardı. Fransızların askerleri arasında Adana havalisinden toplanmış aylıklı milis Ermeni askerleri de vardı. Bunların da gelişinde şimdiki Öğretmen Okulu olan binaya (Kendirli Kilisesi) denirdi. Bu binanın önüne gene halılar, kilimler serilmiş, Fransız askerleri bunları tepeliyerek geçmişlerdi. Onlara durmadan Ermeniler çiçek serpiyorlardı. Antep halkı bu kerre İngilizlerin gidişine memnun ve Fransızların gelişine de müteessir olmuşlardı. Birçok Antepli Ermeniler Fransızlara asker yazıldılar. Rast geldikleri yerlerde Türklere hakaret vermekten geri kalmıyorlardı. Balıklıda şimdiki (Şehir) kütüphanesi olan yerde küçük bir mescit vardı. Bu mescidin minaresine ezan okunmaya, sela verilmeye çıkıldığı zaman Ermeni gençleri durmadan dinimize, milletimize apaçıktan küfürler savuruyorlardı. İçimiz yanıyor, fakat elden ne gelir, sabırla dinlemeye mecburduk. Nihayet Ermeni ve Fransızların taşkınlıkları arttı, bıçak kemiğe oturdu, işte bu sırada kahraman Mustafa Kemal Paşa’nın sesi Sivas’tan gelmiye başladı. Antep’te (Givili) adlı bir Ermeni Birinci Cihan savaşından beri ajans satardı. Bir gün şöyle bağırdı. (Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta harekete geçti.) diyordu. Elindeki ajansları herkes birbirini iterek alıyorlardı. Bende aldım ve okudum. İçimde sevinç, ferahlık duydum ve İstanbul’dan gelen gazeteleri de takip ediyorduk. Günden güne cesaretimiz artıyordu.

Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin bir şubesi de gizlice Gaziantep’te kuruldu. Müdafai Hukuk Cemiyeti teşekkül etti, memleket semtlere ayrıldı, her semtte vatanın kurtarılmasına kuranı kerime yemin ettirildi ve Müdafaai Hukuk Cemiyetine bağlı olarak Pazarbaşı Nuri beyin riyaseti altında ayrıca bir de idare heyeti teşekkür etti.

1. Nisan (1336-1920)’de Antep Harbi başlamıştı. Türkler şimdiki Maarif kahvesi ve yeni postahane önünden Balıklı ve Sanat okuluna giden caddenin sol tarafında Türkler tarafından siperler kazılarak cephe kuruldu. Fransız ve Ermenilerde bu caddenin sağında müdafaa tertibatı almışlardı. Gece ve gündüz yağan kurşun ve bomba ateşleri altında Ermeniler ey Türkler sizden intikam alacağız diye dinimize ve Hazreti Peygambere, Mustafa Kemal Paşa’ya küfürler savuruyorlardı. Allahınız, Muhammediniz sizi kurtarsın, karılarınızın göbekleri üstünde rakı içeceğiz diye bağırıyorlar, ciğerlerimizi yakıyorlardı. Netice Cenabı hak onların belasını sonradan verdi. Ve Türkleri mansuru müzaffer etti.

Fotoğraf: Mustafa Güzelhan

Yurdun ufuklarını siyah dumanlar kapladığı o kara günlerde düşmana karşı harekete geçen Antep halkına savaşın iptidasından sonuna kadar düşman güllelerine göğüs geren mücahitlere (Nuri Pazarbaşı) kendi payına düşen vazifeyi hakkıyle yaptı. Ve bu uğurda üç beş bin madeni Osmanlı altını sarf ederek silah, cephane, yiyecek, giyecek, elbise ve diğer şeyleri temine çalıştı. Aç ve perişan kalan fakir halka ayrıca yiyecek giyecek dağıttı.

Bu gün üzerinde yaşadığımız güzel şehrimizin kurtarılması uğrunda kendi hissesine düşen vatani vazifeyi hakkıyle yapan bu değerli insanı bütün Antep harbini bizzat görüp yaşayanlar çok iyi bilirler.

Antep’in sukutunda Maraş’a gidip memleketi hesabına çalışmaktan bir an geri kalmamıştır. Bütün esnaf, orta halli fakir tabaka ve şehir dışı köylüler arasında da büyük bir şöhret ve sevgiye maliktir.

Antep Harbi sonunda tekrar Antep’e dönüşünde Antep’te bulunan harp malullarına ve bu harpte servetini kaybedenlere yardım ve muavenet lütfunda bulunmuştur.

Antep’in kurtuluşundan sonra Antep’i görmek üzere şehrimize teşrif eden merhum müşir Fevzi Paşa hazretleriyle erkân ve maiyetini şehir namına evinde misafir etmiştir. Ve yine (21 Ağustos 1938) Pazartesi günü Antep’i ziyaret etmek üzere gelen rahmetli sülalei peygamberden olan Es Seyyit Mehmet Şerif Es Sünusi hazretlerini de evinde misafir etmiş ve duasını almıştır. Mumaileyh kendisine hediye olarak el yazısıyla yazılmış bir kuranı kerim ile bir altın saat ve diğer bazı kıymetli hediyeler vermek lütfunda bulunmuştur. 1925 yılında ticarethanesini Adana’ya nakleden Nuri bey Adana’ya gelip giden birçok Gazianteplileri şehirli, köylü, zengin, fakir, demeyerek evine davet eder ve fakirlere harçlık ve yol paralarını verirdi. Bilhassa tahsil için muhtelif yerlere gidip gelen ve yanına uğrayan fakir Gaziantepli gençlerin yardımına koşar onların harçlıklarını ve yol paralarını verir ve Adana’dan ayrılıncaya kadar misafir ederdi. Misal olarak şunları söyleyebilirim. Rahmetli sabık (Lokantacı Hoca adıyla söylenen Derviş oğlu Sait) efendi bazı sebeplerden dolayı öğretmen iken 1927 senesinde meslekten ayrılıp darda kalmıştı. Bir lokanta açıncaya kadar ara sıra ona harçlık olarak her ay otuz gümüş mecidiye parayı göndererek yardımda bulunmuştu. Ve yine şimdi Cumhuriyet Okulu Başöğretmeni olan arkadaşım Turgut Güngör bey anlatıyor: Biz tahsil için Konya Öğretmen Okuluna gitmiş ve tatil dolayısıyla Gaziantep’e gelmek üzere uğraşmıştık. Harçlığımız kalmamıştı, Nuri Pazarbaşının ticarethanesine uğrayarak durumumuzu anlattık. Derhal Gaziantep’e kadar yol paramızı ve harçlığımızı vererek hemşerilerine karşı büyüklüğünü gösterdi. Onun değeri yalnız Gaziantep’te değil Türkiye’nin bir çok yerlerinde tanınmış ve şöhret almıştır.

Ticaretle iştigal ettiği zamanlarda her tarafa kendini tanıtmıştır. Eğer parasını böyle yerlere sarf etmeseydi bugün çok zengin ve birkaç milyonluk ve belki 50 milyonluk bir adam olurdu. Herkes onu baba gibi sever ve saygı gösterir.

(1940-1941) Yıllarında Gaziantep Milletvekili olarak bulunduğu zaman İkinci Dünya Harbi devam etmekte idi. Her tarafta vesika ile halka ekmek tevzi ediliyordu. Herkesin elinde aile sayısına göre her nüfus başına belediye tayin ve tesbit edilen miktardan fazla ekmek verilemiyor ve ekmekçi fırınlarının başı kömelerle insan tarafından zincir dizilerek tevziat yapılmakta idi. O dar günlerde Elbistan’a gidip kendi kesesinden birkaç vagon Elbistan buğdayı getirip fakir halka o zaman Memik Hilmi Üzümcünün icarında bulunan Tuz Hanında Reşit Büdeyri eliyle buğday dağıtarak halkın yardımına koşmuş ve herkesin bir kat daha sevgisini kazanmıştır.

Nuri bey’in vatanseverliği bugün Millî Müdafaa Vekâleti Genel Kurmay Onuncu Şubesinin 1938 yılında tabi ederek yayınladığı Kahramanlar destanı nam eserin 91’nci sayfasında Gaziantep mücahitlerinden Pazarbaşı oğlu Nuri diye onun değerini ve hizmetlerini anlatmaktadır. Bu bakımdan hizmetleri kahramanlar tarihine geçmiştir.

Nuri bey ayrıca Büyük Millet Meclisi tarafından istiklâl madalyası ile de taltif edilmiştir.

Peygamber efendimiz hazretleri buyuruyorlar: (Hübbül vatanı minel iman-vatan yurt sevgisi imandandır.) Türk milleti uludur, sinesi ve özü iman ve ateşle doludur. Yurdu, mukaddesatı için canını verir. Hiçbir zaman başı yere gelmemiştir. Misafirperver, cömerttir.

Bir dilim ekmeği on kişi ile yiyen Nuri beyin sahafetini ne kadar övsek azdır. Ey yeni yetişen Gaziantepli nesil! Ona karşı saygı ve sevgi gösteriniz. Vatanperver ve kültürsever olan bu zat şimdi ticareti bırakmış, münzevi bir hayat yaşamaktadır. Güzel giyinir, kibar ve zarif konuşur, dindar bir insandır. (Gençlere öğüt-ahlâk ve terbiye kitabı) adlı bir eseri 1947 yılında basılarak yayınlanmıştır. Bu eseri okuyan gençler çok istifade edebilirler.

Bugün mali durumu müsait olsaydı memlekete belki birkaç mektep yaptırmak suretiyle daima namını daha ziyade andıracak teşebbüslerden geri kalmayacaktı.

Not: Bu yazılarımı bizzat Antep savaşı’nın başlangıcından sonuna kadar şehrin muhasara ve kurtuluşuna kadar görüp şaşadım. Kendi payıma düşen hizmetleri yaptım. Sağ kolumdan kurşunla yaralandım. Antep’in sükûtunda Fransızlar tarafından esir edilerek şimdiki Millet hanında mahpus edildik. Bir dilim acı zerdali çekirdeği ekmeği ile idare olunduk. Havasını koklayıp, suyunu içtiğimiz ve üzerinde iftiharla gezip dolaştığımız sevgili memleketim olan Gaziantep şehrinin minimini yavrularını okutup, onlara milli duyguları aşılayarak birçok genç talebeler yetiştirdim. Bunlardan öğretmen, doktor, avukat, yüzbaşı, binbaşı, mühendis vesaire olanlar vardır. Şimdide gene tam 38 yıldan beri çalışmakta ve yurduma milletime değerli insanlar yetiştirmekle uğraşmaktayım.

DİLEK VE TEMENNİLER

Bugün memleketimizde aynı gayeye hizmet eden değerli zenginlerimizden bazıları herkesçe malumdur. Temenni ederiz ki hamiyetli ve yurt sever kimselerin Gaziantep marifine yardım ve bağışlar yaparak namlarını kendileri öldükten sonra yad ettirsinler ve hemde minimini yavrularımızı mektepsizlikten kurtarsınlar. Ne olur (Bar kızlarına bir gecede iki bin lirayı verenler) birazda şu hayırlı yollara bağışlar yapsalar, birkaç fakir çocuğun mektep malzemelerine yardım etseler daha faydalı olmaz mı? Mevcut mekteplerin kalabalığının giderilmesine el birliğiyle çalışılırsa daha faydalı olur. Bundan büyük sevap olamaz.

Yurdumuzun muhtelif şehir ve kasabalarında birer canlı abide olarak halâ yaşamakta olan camiler ve eski zamanın mektepleri olan medreseler, mescitler hep onları yaptıranların isimlerini taşımaktadır. (Gaziantep Kültür Derneği) tarafından yayınlanan ve kıymetli arkadaşım Şakir Sabri Yener tarafından derlenip yazılarak yayınlanan (Notlar ve Hatıralar) Gazianteplilerin maarife hizmetleri eserini okuyupta bir ibret alsınlar. İnsan ana rahminden dünyaya çıplak olarak doğar ve çıplak olarak mezara gider. Meşhur bir darbı mesel vardır. (Ne yaparsan elinle o gider seninle.) Müslümanlardan zengin olanlar yalnız hacca gitmekle farz olan haccı ifa etmiş olmazlar. Yurda hizmet etmekte hacca gitmekten geri değildir. Hazreti Resülü Ekrem efendimiz hazretleri mübarek bir hadisi şerifinde şunları beyan buyurmuşlardır. Kim ki bu yalancı dünyadan ölüpte ebedî hayata göçerse amel defteri kapanır, iyilik ve kötülük yazılmaz. Kötülüklerimizi dünyada yaşadığımız müddetçe amel defterimize yazan iki melek vardır. Bunlara (kiramen kâtibin) denir. Sağımızdaki melek iyilik, solumuzdaki de kötülükleri yazar. Kıyamet gününde bunların hesabı Cenabıhak tarafından görülecektir.

Üç kimsenin amel defteri kapanmayacak daima sevap yazılır:

1- Zengin olanların malından, mülkünden, parasından bir miktarını ayırıp bir hayır müessesesi yaptırırsa bu faydalı eserden herkes istifade ederse onun sevabını amel defterine memurdan melek her gün kıyamete kadar yazar.

2- İlim adamı olupta bir faydalı kitap yazıp yayınlarsa ve herkes ondan faydalanırsa bu eser okundukça amel defterine ölse bile sevap yazılır.

3- Bir baba terbiyeli ve ahlâklı, bilgili bir evlât yetiştirirse kendisi öldüğü zaman o iyi ve faydalı evlâdının kazandığı sevaptan ölmüş olan ana ve babasının amel defterleri kapanmayarak hem kendilerinin ve hemde evlâdının amel defterlerine sevap yazılır.

İşte maarifin tarakkisi için zengin olanların hayırlı eserler ve işler yaparak isimlerini daima diri olarak bulundurmalarını ve dünya malından böylece faydalanmalarını tavsiye buyurmuşlardır. Din ve dünyayı ilim şereflendirmektedir.

İslâm dini bize ilim, bilgi ve sanat öğrenmeyi emrediyor. Tarihte Haçlılar seferlerinde Müslümanların ilim ve sanatlarını cahil Avrupa’nın insanları öğrenerek memleketlerine götürüp çalıştılar, ilerlediler. Şimdi biz onlardan o bilgileri öğrenmeğe çalışıyoruz. Düşmanın elindeki silâhların emsali bizde bulunmazsa onlara karşı duramayız.

Hazreti Resülü Ekrem efendimiz beşikten mezara kadar ilim öğreniniz buyurmuşlardır ve yine Hazreti Ali Efendimiz, ilim Çinde bile olsa gidip öğreniniz, yarın öleceğinizi bilseniz bile ölmeyecek gibi çalışınız demiştir. Din ve dünyayı bize ancak mektepler öğretir.

Cahilin canı çıkar adı cihandan silinir

Alimin ruhu uçar adı her zaman bilinir

Hayırlı eser bırak sevabı sana aittir

Dünyaya gelip gittiğine şahittir.

Cumhuriyet İlkokulu Öğretmeni

Mustafa GÜZELHAN