Şehirler de insanlar gibidir, bir uzaktan görünüşleri bir de gezip dolaştıkça açılan halleri vardır. Antep’in dış görünüşü de insanları gibi şişman, hantal, çıplak başlı, iki tepe arasına sıkışmış göbeğinin üstünde bir kale yavru su taşıyan bu şehrin göz alacak hiç bir tarafı yoktur.

Şehrin içinden akan önemli bir suya ve evlerin etrafında yeşil ağaçlara raslamadım. Bu şehirde ilkbahar denen bir mevsim yok. Kış yerini derhal yaza terk ediyor Ve uzun verimli bir son bahar mevsimi şehre bereket ve bolluk getirmekte.

Bu şehrin ne dışı kalaylı ne de içi vayvaylıdır. Taş binaları gibi insanları da mert ve sağlam yapılı boğazlarına ve işlerine düşkün insanlar. İnsanları çok çalışıyor, çok kazanıyor ve çok yiyorlar. Şehrin hemen her köşe başında bir lokanta ve ayak yoluna rastlanıyor.

Baş pınar mevkiinden Antep’e doğru ilerlerken yol boyunca hususi taksi ve motosikletlere rasladık- Bunlar şehrin güzideleri olup yeni yeni piknik yapmasını öğrenen gençleri imiş, Baş pınarlarını görseniz baş parmaktan biraz kalın bir su başı. İster istemez Antep’i Antakya ile mukayese etmek hevesine kapıldım.

Bahar gelince yeşil elbiselere bürünen Antakyamız beline asi Nehrini bir sırma kuşak gibi dolayınca, başına türlü ağaçların dallarında açan çiçekleri bir gelin tacı gibi takınca, o gül endam hele şimdi geceleri laleler gibi açan renkli ampulların altında salınarak yürürken değil Gazi Antep, Cenneti ala ile bu şehri kim değişir?

Biz gene Antep’i Dülük tepesinden seyredelim. Hatayı takliden burada çam koruluğu yapmışlar. Tarihin eski Antep şehri burası imiş (Ayın-Tab) suyu güzel şehir manasına geliyormuş Burası şehre 10-12 kilometre mesafede tepenin arka tarafından demir yolu yapılırken birçok şehir harebeleri ve mozaiklere raslanmış. Kaya Mezarlarda buradadır.

Ayrıca peygamberimizin sancaktarı (Maliki Ejder)’in de türbesi ziyaretgahtır. Hz. Ömer zamanında müslümanların eline geçen bu eski şehirden şimdi harabeler ve bu yeni ekilen çam ormanından başka bir hatıra yok. Biz şehre doğru yolumuza devam ediyoruz. Sağımızda henüz yaprakları açmamış kavaklıklar solumuzda budanmış üzüm bağları göz alabildiğine ilerliyor.

Antepliler toprağı sıkıp altın çıkarmasını senelerdir biliyorlar. Ekin tarlasına pek rastlamadım.

Milli Mücadelede Gazi unvanını alan Antep şehri bu imanı nereden ve kimlerden alıyor diye merak ettim. Şehrin etrafını çeviren Bektaşi babalarının türbeleri derhal gözüme çarptı. Ve Erenler Huuu çekerek ayağa kalkınca önlerinden çil yavrusu gibi kaçışan Fransızları ve imanı zaîf olanları gördüm.

Fotoğraf: Gaziantep’te Suburcu Caddesinden bir görünüş (1962)

Fotoğraf: Gaziantep’te Atatürk Bulvarından bir görünüş (1962)

İstasyonun şimalindeki Hacı Baba türbesinden tutup fırsat buldukça Mardin tepedeki Aydın Baba, şehir içindeki Kurban Baba, Saçaklı Baba, Narlı Baba, Ali Baba, ve ilk toplantı yerimiz olan eski kiliseye gömülü Yuuf Baba türbelerini gezdim ve hikayelerini dinledim.

Bunlar bir şehrin kalbi bir şehrin fikir ve ideal arkadaşları idiler. Sırası ile öğrenebildiklerimi yazacağım.

Yuuf Baba:

Erenler el işte gönül oynaşta prensibi ile her gün akşama kadar çalışır ve akşam olunca çilingir sofrasını kurar eş dostları ile demlenirmiş. Bu Baba Ermenileri irşat etmek için onlara yaklaşır ve konuşurmuş, öleceği zaman da vasiyeti üzerine Ermeni kilisesine gömülmesini istemiş.

Ölmüş. Ölüsünü kiliseye götürürlerken bir kadın arkasından:

YUUF BABA da gömülecek başka bir yer bulmadı mı? demiş. Baba kızmış ve tabuttan başını çıkararak:

—Sana da YUUF olsun! Deyince kadın oracıkta ölmüş.

Kerametini Baba asıl seneler sonra göstermiş. Bu gün öğretmen okulunun konferans salonu olan eski kiliseye onun sayesinde korkusuz bizimdir diye girdik ve divarına sıkılan binlerce kurşun izinden anladıkki baba eserini sinekler kovar gibi tutup tutup atmış ve binaya bir şey olmamış, Baba bugün gayesine ulaştığı için mesut ve mağrur yatıyor. Ya Huunu.

Ali Baba Türbesi:

Şehre küstü semtinden tepeye tırmanırken karşınıza çıkıyor. Türbe’nin bahçesi divarla çevrili Kubbenin üstü kurşun kaplamalı. Babanın kerametini sordum: Bir gece içinde ta Mekke’den bir siyah amudu sırtladığı gibi Antep’e girmiş.

Daha sonra anlatacağım Şeyh Fethullah camisi yapılırken yanı başında bir tekke yapılması kararlaştırılmış ve camiyi yaptıran şeyh te şu kubbenin altında Kâbede gördüğüm siyah sütunlardan bir tane olsaydı diye hayıflanmış.

Bunu işiten Ali Baba hiç merak etme o da gelir demiş. Ancak bir gece yatsı namazından sonra evine gitmeyip şehirden uzaklaştığını görmüşler ve ertesi sabah amudun yerine yerleştiğini haber alınca bütün Antepli Babanın kerametine inanmış.

Ali Baba zeki bir adammış bakmışki Mardin tepe arkasındaki dağda bazalt kayalar mevcut iş bunları yontup sutun şekline sokmakta. Sonrası kolay.

Narlı Baba:

Şehre küstü semti ara sokakları dolaşıyorum. Bir divarcıkla çevrili yeşil dolak sarılı bir mezar gördüm. Mezarın başı ucunda NAR ağacı var. Bunun için Narlı Baba deniyor. Bu mübarek te Narı çok sever, Nar gölgesi Yar gölgesi demiş. Halbuki Antepliler belki o vakitler nar bilmiyordu. Onun için zaviyesinde en güzel Narı o yetiştirmiş. Nar tane bir tane. Narlı Babayıda yerinde bırakıp yürüdük.

Aydın Baba:

Şehrin ortasında bir meydanlığın içinde demir parmaklıklarla çevrili bir türbe olup başı ucundaki ağaçta üç adet yeşil bohça gördüm.

Dilek adayanlar tarafından konmuş. Ve yokuş yukarı bir yoldan yürüyerek kubbesi uçmuş ve şimdi gece kondu gibi kullanılan bir evceğizi var. Kerametini öğrenemedim. Adı gibi Aydın bir Baba olacak. Meydanın ortasında trafik memuru vazifesi yapıyor gibi geldi bana. Ona da işine devam et diye dua edeyim.

Saçaklı Baba:

Türbesini vaktin azlığı dolayısile arayıp bulamadım. Fakat kerametini öğrendim. Fakirin biri her sene Hacca gitmeğe niyet eder fakat parası çıkışmazmış. Bir gün Saçaklı Babaya gelip medet istemiş

Baba bu iş çok kolay demiş. Sen bayramdan bir gün evvel yanıma gel dediği gün adam gelmiş. Baba onu karşısına oturtmuş. Eline kâğıt ve divitini alarak yazmağa başlamış. Şimdi demiş bu mektubu alır Hicaz’daki tam bana benzeyen kardeşime verirsin. O da sana lazım gelen kolaylığı gösterir. Hacı olup geri dönersin.

— Yum gözünü yum, aç gözünü aç. Adam kendini Mekke’de bulmuş. Farzı yerine getirip geri dönmüş Bakmışki Saçaklı Babanın ta kendisi de beraber Hacca gidip geri gelmiş. Fakir gözlerini açınca kendini gene baba ile karşı karşıya oturur bulmuş. Derin bir ruh huzuru içinde yanından ayrılıp ölünceye kadar Hacı oldum gururunu taşımış. Ne mutlu ikisine de.

Kurban Baba:

Mardin tepedeki Acizler yurdunu gezip yeni kurulan koruluktan şehre dönerken Kurban babaya hayran oldum. Orada kesilen kurbanlar doğrudan doğruya acizler yurduna veriliyor. Böylece zenginin adağı kabul ve fakirin boğazı yağlanıyor. Bir kaç koç daha kurban edecek yokmu sana kurban olduğum fakirlerin dostu Kurban Baba.

Selçuk ve Osmanlı Türkleri devrinde savaşlarda kılıç tutan Tiği Teber Şahı Merdan Bektaşi Babaları bu Antep şehrinin etrafında durdukça bu şehre hiç bir düşman ayağı basamaz. Hiç bir kem göz yan bakamaz.

Dülük Baba:

Bu akıllı erenin asıl adı bilinmiyor. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde yoluna çıkıp dua etmiş ve Mısırı fethedeceğini müjdelemiş. Mısırın fethinden dönen padişah, Dülük Babayı aramış fakat öldüğünü öğrenince orada bir türbe yapılmasını emretmiş. O gün bu gün Dülük baba dertlere derman olmuş. Zamanla orada bir medrese kurulmuş civar memleketlerin çoçukları oradan feyz almışlar. Hatta bizim Antakya’dan dahi orada yetişen talebeyi ulum mevcutmuş.

Bu tepeyi yavaş yavaş kazıp derinliklere doğru inecek olursak ayaklarımızın altında yüz yılların eridiğini ve kendimizi ta Asur devri saraylarında yaşadığımızı görürüz.

Asurlar buraya: Dabigu derlermiş burada bir tapınakları varmış.

Etiler devrinde: Bir elinde fırtınaları diğer elinde iki taraflı bir balta tutan Dülük ilahı buraya yerleşmiş.

İskender zamanında gelen Yunanlılar buraya Dolicia demişler, Batlamyos zamanında mevcutmuş. Dolichen diye diye adı kitaba geçmiş.

Romalılar, Bizanslılar buraya Telük demişler. Mabet gene saltanatına devam etmiş.

Bir ara Selefkosların eline geçmiş. Onlar da buraya: (Antiocha ad Torum) demişler. Yani Torum Antakyası. Demek burada bizden de bir eser var.

En son Osmanlılar devrinin ileri görüşlü Dülük Babası Melami tarikatı şeyhi şehri tahripten kurtarmak için tekkesini burada kurmuş ve bugüne kadar bekçiliğini yapıyor. Sağ ol Dülük Baba. Sen olmasa idin burası şimdi ne olurdu acaba?

Dünyanın maddi ve manevi olarak ikiye ayrıldığı şu günlerde Antep’in iman kuvvetine hayran oldum Bir şehrin güzelliği, bir milletin kuvveti ancak onların inanç ve imanları ile ölçülebilir. Gazi Antep’te bu bakıma bahtiyar şehirler arasındadır.

Bu yazı serisini Antep’te tanıştığım folklor uzmanı Cemil Cahit Güzelbeye ithaf ediyorum. Antep’in sosyal hareketlerinden bilahare bahsetmeğe devam edeceğim.