Dinle imdi bağı ben medhedeyim
O güzel meyvayı ben şerhedeyim (açıklamak)
O kıraç dağlara çekmekle emek
Olur elbet o latif bağ ne demek
Atalar sözünü güş (dinlemek) eyliyesin
Bağa bakmakla bağ olur deyesin
Zemheri çifti ile eyle timar
Edesin Sayile (çalışmakla) bağı imar
Ne saadet bağa hizmet etmek
Yeniden onu hat, hat dikmek
Hele eyyamı bahar vakti budam
O seher uykusu bağcıya haram
Derken bağa girince dahra
Derakap hem girecektir mahra ([1])
Bu teselli ile hem hizmet eder
O kıraç dağları hep cennet eder
Açılır yaprağı misli atlas
Meyleder revnakına (parlaklık) çok eşhas ([2])
Hem latif rüzgâr estikçe seher
Yaprağı hış, hış edip ruha değer
Hem koruk vakti bağın' gülşenine
Yeşil inci takınır gerdanına
O güzellikte olur bağı İrem
Tez şifayap oluyor derdi verem
Bu güzel dilbere eyle rağbet
Olur eyyamı şitada (kış) nimet
Sayayım, nimetinin çok adedi
Uzatıp bahsi yitirme sadadı (bahis)
Hem TAHANNEBÎ üzüm çekti başı
Açtılar bağcılar ona savaşı
Siyah üzüm anı takip eder
Dilberin halini temsil eyler
Hem kabarcık üzüm olmuş elmas
Dahi billur deyerek eyle cinas
Öp hemen elini Dede üzümün
Şahıdır Muhammedi’ye gözümün
Ey Hatun parmağı çekme esefi
Kına yakmış eline ol künefi
Gör Dımışkı üzümün lezzetini
Hönüsü bildiriyor izzetini
Yiyesin Tümtümü ile Azezi
Canımın ruhu sevimli övezi
Bak dökürgen üzüm habbesine ([3])
Miri Miran dedim ol rütbesine
Vasfı Alisini tavsif edeyim
Şire alatını tarif ereyim
Kazanı bul alarak bezlerini
Mala (Düz Tepeden kulplu bir tahta parçası) ile düzle ol yüzlerini
Tekide (Tahta sal) Mengene (Sıkıştıran) lazım zembil
Şire alatını ettik tekmil
Hazır et bunları yok deme hemen
Derakap yap şireyi başla heman
Hem beyaz kâğıda benzer bastığı
Dedim olur ceviz onun katığı
Ağlasa susturuyor ol çocuğu
Hem ceviz, Bademi Fıstık sucuğu
Tarhana, dilme, o mahir muska
Şehri şirin ile olmuş nüsha
Bu kadar nimetini ettim tâdat (Saydım)
Etsin Allah şerefini müzdat (Ziyade)
Ey Şerif eyleyesin bağa heves
Yoksa şire yiyemezsin sesi kes.
[1] Mahra Yamuk şeklinde dört ayaklı ve üstten dört tutacak yeri olan bir buçuk santim kalınlığında Çınar tahtasından yapılma bir sandikadır. Bu mahrayı Göğüşlerden Haci Taha Efendi icat etmiştir.
[2] Eşhas Şahısların toplamı
[3] Dokürgen üzümünü yine Haci Taha Göğüş nerden bulmuş getirmiş ise bularak getirmiştir. Evvelce şireler hep hatun parmağından yapılırdı. Bunun kabuğu kalın olduğundun şire yapmaya müsait değildi
Sonradan ise şireler dökürgen üzümden yapımlıya başlanmıştır. Fakat hatun parmağı üzümü Berdideu yapılan silecelerle taşınırdı. Dökülgen üzümü bu silecelerde ezildiğinden buna da bir çare olarak dökürgen üzümünü bulan Hacı Taha Göğüş bugün kullanılan mahrayı icat etmiştir.