Gaziantep-Narlı yolunda yakında demire kavuşacak olan toprağın yaşadığı bayram neşesini görerek önce ben de neşelendim." Orada toprağın her zerresi Şair-i Azam'ın "Karlar altında nevbaharın ben" mısrasını sayıklıyor gibiydi. Bu demir ve medeniyet baharına kavuşacak olan toprağın ne güzel bir bayram özleyişi idi...

Yapılmakta olan yolun her taşı, yurda yan gözle bakacak yabancılara karşı "Bu topraklara ayak basmayın, yanarsınız" diye haykırıyor gibi geldi bana.

Buranın rüzgarlarının beslediği nağmeler, bir makine musikisi sazının çelik telleriyle akorda hazırlanıyordu. Bu müzik, dimağı şahlandıran, ona uyan uyan diye bağıran bir müziktir. Artık müzikimizi uğraklarında dinleyeceğimiz her zerresinde Gazi yurdumun ruhu gülen temiz toprakla kalbim konuştu. Bir zamanlar, birkaç ağızlı yanar dağlar gibi dumanları ta göklere yükselen bu dağlarda gelecekte kurulacak istasyonlar, açılacak tüneller ve bütün bu iç kalelerde atılacak temeller şimdi gözlerimin önüne geliyordu.

Yapılacak eserlere karşı selam durur gibi ufukları seyreden minarelerle fabrika bacaları bu iç kalelerin tarassut ve işaret kuleleri gibi yükseliyordu. Gözlerimin önünde açılan tabiat dekorlarının açılıp kapanan perdelerine ve bu perdelerin arkasındaki sahneye fırlattım. Bir gizli parmak elimden tutarak beni o sahnenin en karanlık köşelerine kadar gezdirdi. Bu yollarda iptidaî vasıtalar peşinde gömülen tek kollu yarım bacaklı delik deşik göğüslerle görüştüm. Bunların mübarek kemikler üzerinden geçecek olan raylar kan ve kemikle betonlaşmış bir yatan bütünlüğü üzerine döşenmiş olacaklardı ve fakat bu aziz ve kutsal kemikleri köprü yapacak olan medeniyet taşıtları yükseliş kapısını ardına kadar Gazi şehre açacaklardı.

Gözlerim önüne serilen sahnede Devlet Reisi lisanıyla yazılmış levhalar vardı. Bu levhaların birisinde şunlar yazılı idi: "Şimendifer politikası, millî devlet bugün mü, yarın mı mülahazasına tahammülü olmayan ilk gayrikabili tehir millî vahdet, millî mevcudiyet ve millî istiklâl meselesi olarak teveccüh etmiştir." İsmet İnönü

Bu levhadaki yüksek ifadeyi görünce bugünkü yol yapılışında görülen ağır yürüyüşe acıdım.

Sahnenin başka bir tarafından da şu güzel sözler yazılı levha asılı idi:

“Büyük Millet Meclisi'nin Gazi'nin riyasetinde toplanan ilk hükümeti, 1920’de dünyanın bütün ateşleri başına yağarken, yarınki mevcudiyeti hazin bir şüphe altında iken; vatandaşlar yalınayak bir sopa ile müstevlilere karşı koymaya çalışırken, bütün mamureleri elinden gitmişken ve hazinesinde bir tek lirası yok iken ilan ettiği ilk programında Ankara'dan Yahşıhan'a kadar şimendifer temdit edeceğini söylüyordu. Bu hazin hadiseyi nesillerimizin zihinlerine yerleşecek ibret dersi telâkki etmez misiniz..."

İsmet İnönü

Bu ikinci levhayı okuyunca heyecandan ağlayacaktım. Bizi Akdeniz havzasına kavuşturacak olan medeniyet taşıtlarına daha ne vakit bineceğiz, dedim. Sahnede gördüğüm bir levha da Devlet Reisimizin Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Ak deniz ileri!” komutası ile kahraman, millet ordularına hedef gösterişinin açıklamasına aitti. Sayın Cumhur Başkanımız bu yüksek komutanın manasını şöyle izah ediyordu: "Akdeniz binlerce seneden beri medeniyet havzası ve dünya siyasetinin geçididir. Gazi, Meydan Muharebesini müteakip o meydan muharebesinin neticesini ifade eden hedefi değil; Akdeniz medeniyetinde Türk milletinin lâyık olduğu yüksek mevkii almak hedefini göstermiştir." Bu üçüncü levhayı okuyunca bütün bütün çileden çıktım. Bu yüksek sözler, demiryolu hasreti karşısında toprağa gömülen hesapsız servet önünde beni coşturdu. Bu ulu sözler, Narlı İstasyonu'nda bitmez tükenmez çürüyen malların acıklı ve perişan durumlarında yıllarca inlemiş durmuştu.

Yapılmakta olan yol önünde toprakla konuşmak istediğim sırada Türkiye Devleti kurulurken yapılan demiryollarının nasıl fena şartlar içinde yapıldığını düşünerek bugünkü durumumuzla karşılaştırdım ve çelik raylar gibi gerilmiş olan sinirlerimi teskin etmeye çalıştım.