Sene 1950, 31 Mart gecesi... Konak Salonlarında bütün hemşerilerimizle birlikte geceyi kutlamanın heyecanı içindeyiz..

Gece’nin hazırlıkları birkaç hafta, önce başlamıştı.

Afişler, biletler, davetiyeler...

Gaziantep Belediyesinin teberrü ettiği yüz kilo kuru baklava ile Fıstık Kooperatifinin hediye ettiği yüz elli kilo kavrulmuş fıstık davetliler için 250’şer gramlık paketler halinde hazırlanmıştı.

Muhterem Doktorumuz Ahmet Cansunar’ın başkanlığında bir çok talebeler çalışmakta idiler. O gece için tertiplenen piyangoya bazı hemşerilerimiz çeşitli eşyalar teberru etmişlerdir. Bu arada Osman Güzel Bey’in hediye ettiği radyoyu zikretmeden geçemiyeceğim.

Hülâsa birçok feragat ve çalışmalardan sonra, saat 21’de açılış nutkunu müteakip caz başladı… Birçok yerli ve yabancı çiftler (ki maalesef bu çiftlerin ekserisini de üniversiteli talebeler teşkil ediyordu.) Dans etmeğe başladılar.

Saat 23 sıralarında Sabite Tür birkaç şarkı okudu. Ondan sonra yine dans’a devam edildi.

Bitişik masada oturan bir yabancı etrafına şaşkın şaşkın bakıyordu. Bir ara ayni hisle birbirimize bakıştık. Adamcağız bana sordu:

- Kardeşim siz Antepli misiniz? Yavaş bir sesle:

- Evet, efendim dedim.

- Peki biz buraya Antep Gecesi diye girdik. Antep’e ait hiçbir şey ne okundu, ne söylendi, ne de gösterildi.

Bu söz üzerine üzülerek adama sordum;

- Affedersiniz beyefendi siz nerelisiniz?

- Adana’lıyım.

Ben de sizin gibi İstanbul’a yeni geldim ve geceyi de ilk defa görüyorum.

Maamafih gecevi idare edenlerin birçokları Gaziantep Lisesinden arkadaşlarımdır; maruzatınızı bildireyim diye masadan ayrıldım.

Hakikaten ayni hislerle arkadaşlarıma sordum:

- Yahu, bu dans daha ne kadar devam edecek, biraz insaflı olalım, bir çok misafirlerimiz üzülüyor. Dedimse de aldığım cevap şu oldu:

- Cazımız tutuldu. Ekseriyet caz’ın devam etmesine taraftar. Millî oyun ve gösteriler son plâna bırakıldı...

Bu cevap üzerine üzüntüm biraz daha arttı ise de, kimseye meram anlatmama imkan yoktu.

Saat 1.30’u geçiyor, dans hâlâ devam ediyordu.

Ben ve Adanalı gibi birçok kimseler çareyi geceyi terketmekte bulmuştuk.

Saat 2.30’dan sonra millî kıyafetlerle halay, şirinnar vs. oyunlar gösterilmişse de maalesef biz göremedik ve bundan sonra ben, kendi namı hesabıma danslı Antep Gecesine gitmemeğe karar verdim. Fakat her sene mutad gece yapılmakta devam ediyordu. Hatta terakki ederek.

Konak’tan sonra, birkaç sene Taksim Belediye Gazinosu’nda, daha sonra da Fıstık Balosu adı altında Kervansaray’da yapıldı.

Sekiz-on senedenberi yapılan gayesiz ve şuursuz çalışmalar sonunda hemen hemen, maddi ve manevî hiçbir şey elde edilemedi; belki çok şeyler kaybedildi!..

Bu kadar teberrü ve çalışmalara rağmen her sene cüzi bir kârla hesaplar kapatıldı; hatta zarar edilen seneler de oldu.

Çünkü:

Salonların bir geceliği binlerce liraya kiralanıyor ve gecenin eğlenceli geçmesi için hiçbir fuzulî masraftan çekinilmiyordu.

Tabiatile bu şekilde aklî muhakemeden uzak olarak tertiplenen bu gecelerden hiç bir fayda sağlanamadığı gibi, yerli ve yabancıların haklı tenkitlerine de maruz kalıyorduk...

Halbuki böyle gecelerde:

Halk Türkülerimizin okunması, kahramanlık destanlarımızın temsil edilmesi, milli oyunlarımızın oynanması ve bu kabil adet ve ananelerimizin teşhirini temin etsek ne iyi olurdu.

Milli bünyemize uygun olarak tertiplenecek bu gösterilerin hemşerilerimiz üzerinde de müsbet bir tesir göstereceği muhakkaktı.

Ayrıca Gaziantep’li hamiyetli servet erbabının kurul üyeleri tarafından bizzat ziyaret edilerek; yurt davamızın ciddiyet ve ehemmiyeti belirtilirse, bu ulvi ve zaruri ihtiyacımızın da halledileceğine inanıyorum. Bu hususta teberruda bulunacak zevatın (arzu edilirse) isimlerinin dergi de neşredileceği kendilerine bildirilerek itimad telkin edilmesi lâzımdır.

Mustafa GÜLLÜ