BİR MUSKA DAHA YAZ DOKTOR

Doktor Mecit Bey rahmetli tahsilini bitirip Gaziantep’te göreve başladığı sıralarda, muayene hanesine bir hasta girdi. Başının ağrıdığını söyledi. Mecit bey onu muayene ederek reçetesini yazdı, eline verdi.

Adam doktoru hoca gibi bir şey zannetmiş olmalı ki, yazdığı reçeteyi muska gibi büküp şapkasının arasına soktu ve psikolojikmen iyi oldu.

Aradan bir süre geçince reçeteyi kaybettiğinin farkına vardı ve başı yeniden ağrımaya başladı. Yina doktorun yanına çıkarak şöyle söyledi:

- Doktor Bey, eline sağlık, yazdığın muska şıppadak tuttuydu. Emme onu kaybettim, şimdi gene ağrımağa başladı, Gurbanın olim o muskadan bana bir tane daha yaz.

Selma AYAN

VELİ USTA NASIL CİNCİ OLDU?

Cindar Veli Usta diye bir tanıdığımız adam var. Bu adam suya bakarak gelecekten geçmişten haber verir. Yitiği olanların yitiğini bulur. Polis gibi hırsız keşfeder. Eşiyle arası açılanların arasını bulur. Bu mesleğe nasıl başladığını kendisine sorduğumda, çokça bir nazlanmadan sonra şu hikayeyi anlattı:

Bir gün yanıma bir adam geldi. Aman dedi çok darda kaldım. Bir cahillik edip bir hırsızlık yaptım. Şimdi de iş meydana çıkmak üzere. Ben seni cindar diye tanıtacağım. Sana söylediğim yeri onlara tarif et. Malı bulsunlarda kurtulalım. Yalvarmalara dayanamayıp peki dedik. Gittik yanlarına, o adamın tarif ettiği yeri güya sudan görüyormuş gibi ben de onlara tarif ettim. Malı aradılar ve buldular. Ondan sonra adımız cindara çıktı. O gün bu gündür işi biraz da biz ilerlettik. Geçiniyoruz işte.

Mahmut KOSKA

SENİN YÜZÜNDEN

Gaziantep’in en sıska adamıyla en şişman adamı, malum, sıkı fıkı dosttur. Bir gün şişman sıska dostuna:

- Seni gören görmeyen de kıtlık var zanneder yahu, biraz yiyip iç de tavlan seninle gezmekten utanıyorum, der.

Sıska ise ona şöyle cevap verir:

- Ben ise seninle gezmekten büyük şeref duyuyorum sanma, seni gören de memleketteki kıtlığın nedenini anlamakta gecikmez. Sen de biraz az ye de senden fakir fukaraya da artsın.

Muzaffer SARI

KENDİSİ DUYMASIN

Ünü layık olduğundan da fazla yayılan bir halk türkücüsü şehrimize gelmiş konser veriyordu. Bir ara elini kulağına koymuş avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Seyircilerden birisi yanındakine sordu:

- Bu adam türkü söylerken niçin eliyle kulağını tutuyor?

- Ağzından çıkanı kulağı duymasın diye, her halde sesin verdiği rahatsızlığa dayanamıyor olmalı.

Nihat CAN

KEYİFLEİÇMEYE HAZIRLANIYORMUŞ

Gaziantep’li hemşehrim Mecit, birgün koğuş nöbeti tutarken, sırtını tuta tuta hopluyor bir yandanda sırtıma akrep girdi diye bağırıyordu. Gayretli ve gözü pek arkadaşlarımızdan birisi, akrebi elbise üstünden tutarak, çıtır çıtır ezmeye başladı. Onu zararsız hale getirdikten sonra nöbetçinin sırtını açtık.

Bizim akrep diye ezdiğimiz, Hüseyin çavuşun bizim Mecit’e verdiği bir adet bafra sigarasıymış. Mecitte kulağının ardına koyduğu bu siğarayı, nöbetten sonra keyifle içmeye hazırlanıyormuş.

Mehmet TÜRKÂN

AT NEDİR?

Türkmenler ata çok meraklı olurlarmış. Arapların ise atı meşhurmuş. Bir gün Gaziantep’in Büyük Karacaviran köyü yakınlarında bir kaynak başında böyle at meraklısı bir Türkmenle güzel bir ata sahip arapoğlu karşılaşmışlar.

Türkmen arap atını görünce bayılmış, işi alıklığa vermiş.

- Gardaş bu altındaki nedir?

- At

- At ne ki?

- Hayvan.

- Allah Allah hiç görmemiştim.

- Sen onun üstünde nasıl duruyorsun? Düşmez misin?

Arap gülmüş:

- Düşmem elbette gel istersen sen de bin.

- Yok vallaha ben korkarım.

- Korkma korkma gel bin.

Ve zorla Türkmeni ata bindirir. Türkmen ise atı mahmuzlar ve tozu dumana katarak ortadan kaybolur.

Nefte UZUN

SICAK ÇORBA

Yemek konusunda çok titiz davranan dostumuz Akif Karakuş şehrimizde yeni açılan bir lokantaya gitmişti, Garsondan çorba istedi. Çorba geldi fakat Karakuş bunu beğenmedi.

- Ben sıcak çorba istiyorum dedi.

Garson götürdü başka bir tabak çorba getirdi. Fakat Akif bunu da beğenmedi:

- Bu da sıcak bir çorba değil.

Bu iş birkaç defa tekrarlanınca garson kızdı:

- Çorbanın sıcak olduğu nasıl anlaşılır beyim? Görmüyormusunuz üstünden sıcak buharlar kalkıyor?

Akif Karakuş cevap verdi:

- Buharları görüyorum ama çorban yine de sıcak değil. Eğer sıcak olsaydı, onu getirirken içinde tuttuğun parmağın yanardı.

Abdülkerim ÖZCAN

(Kurtuluş gazetesinden derlenmiştir)