Elhasıl bu şehrin methinde lisan kasirdir...,,

Evliya Çelebi’yi dünya edebiyatına maleden Seyahatnamesinin sahifelerini karıştıranlar, şu satırlarla karşılaşır:

«Bunda olan ulemanın vefreti (çokluğu) bir diyarda yoktur.. Reşit (akıllı) necip (yüksek) sıbyanı (çocukları) olur. Gerip dost, erbabi marifetten (bilgili insanlar) halim ve selim halkı vardır, bir muhabbet ve müveddet (bağlılık) üzere ihtilât ederler (geçinirler). Kim sair (diğer) büldan (şehir) kavmi anlara gıbta ederler... ve her hanede bağ ve bahçe ve havuz ve şadravan, selsebiller revan (akıp) olup gûnagün (çeşit çeşit) sürvü, çinar ve limun, turunç ile müzeyyen şehri azimdir... Ve bu şehrin âbı havasının letafetinden halkın renk ve ruyları (yüzleri) hamret (kırmızı) üzeredir... Ve 8067 toprak ve kireç örtülü mâmur ve âbadan sarayı âlileridir. Nice hanları dahî vardır. Cümle çarşuy pazarı taştır... Nehri sacur Battal Üyük nam mahal altından huruç edip (çıkıp), Halep şehrine revan olur (akar)... Uşrü sültanı (padişah vergisi) verir yetmiş bin müseccel (kayıtlı) bağdır. Ve doksan üç kere yüz bin ve kırk altı bin tiyek (omca) tir. Ve cümle canibi erbaisin (dört taraf) de dağlar, bağlar ve halkı sağlardır...

«Ve cümle halkı şirin yediklerin den şirin söylerler...

«Elhasıl bu şehrin methinde lisan kasırdır...»

Gaziantep için Evliya Çelebi’nin müşahade ettikleri, birkaç satır içinde oldukça yeterli bilgi veriyor... Şehir, Fırat nehrine katılan Sacur çayının yukarı kolu üzerinde kurulmuş, çok eski çağlardan beri çeşitli medeniyet ve kültürlere yatak olmuş... Geçen asırlar birbiri üzerine tabakalarını kurmuş, tarihi, hâzineleri ile şehrin bugünkü temellerinin altına gizlenmiştir... Bununla beraber civarda yapılan kazılar ve bulunan eserler yeter bir fikir veriyor:

Paleolotik, Kalkeolitik, Bakır, Eti, Mitannî, Asur, Urartu, İskender, Roma, Ahamenit, Bizans, orta, yeni ve yakın çağlar... Gaziantep müzesi bu devirleri aksettiren zengin eserlere ve bilgiye sahip...

Îslâmiyetten evvel muhtelif Türk topluluklarının gelip geçtikleri ve yerleştikleri Antep, îslâmiyetten sonra tam mânâsı ile bir Türk şehri olarak hâdiselere katılmış ve birçok kereler tarihin seyrini değiştirmiştir. Millî Mücadele çalışmaları ise, şehre ve Antepliye, çoktandır hakettiği bir nişan takmış, Gazilik unvanını vermiştir...

Gaziantep’i sanatı, kültür ve arkeolojik hâzineleri, tarihî şahsiyetleri, el işlemeleri, hattâ baklavası, fıstığı ve üzümleri ile tarif etmek ve bir-iki sahifeye sığdırmak çok zor...

Gaziantep’in 1960 sayımına göre nüfusu (şehir içi) 125.498 kişidir. Merkez köylerinin nüfusu 69.040, il itibariyle nüfusu ise 437.840 kişidir.

Milâttan önce iki bininci yılda Antep Hitit sahasında idi. Aslı da Hitit olsa gerek. Zeus Dolichenus yani meşhur Doliche - bugünkü Dülük - Anteb’in kuzey batısında bir höyük üzerindedir. Haçlı seferleri zamanında Antep kalesi askerî bakımdan çok önemli bir rol oynamıştır.

Bu kadar eski bir tarihe sahip olan Gaziantep civarında bilhassa tarih ile ilgili kişilerin gezip görebilecekleri bir çok yer vardır. Bu yerlerden bazıları hakkında da kısa malûmat verelim:

Karkamış : Etiler ve Romalılardan kalma olduğu o havalide çıkan eski eserlerden anlaşılmaktadır.

Buradan çıkan eserler, kabartma taşlar, çanak ve çömlek ve Roma devrine ait mezarlar, bu mezarlardan çıkan göz yaşı şişeleri. Bitişiğinden Fırat nehri geçer ve halen Karkamış adı altında bir ilçedir. İl merkezine 60 kilometredir.

Belkıs harabeleri: Belkıs adında güzel bir Romalı kızın adına yapıldığı söylenir. Roma devrinden kaldığı içerisinden çıkan eski eserlerden öğrenilmektedir.

Bunlardan başka Gaziantep şehrinde görülmeğe değer, diğer arkelojik yerler: Sakça Gözü Keferdiz; Roma devrine ait ve İslahiye’nin İkiz Kuyu köyünde bulunan mozayikler; Terkut mozayikleri; İslahiye’de Zincirli kuyu; Gaziantep kalesinden eski bir devre aid olan Telbaşar kalesi (Merkeze 30 Km) ; Oğuzeli ilçesine bağlı Tümp Köyü höyüğü; Dülük kabartma taş eserleri ve mozayıkleri, Nizip’te Çirkiş köyü ve höyüğü; Kara Höyük köyü Arabanda, Altun Taş Kalesi, sayılabilecek pek çok eserden bazılarıdır.