Şubat 1920 tarihli Hakimiyeti Milliye (Ulus) gazetesinde yayınlanan Müfide Ferit Tek imzalı yazıdan alınmıştır:

Türkler, hürmetle eğiliniz. Antep karşısındasınız! Onu, o aşkı vatan timsalini, kendi ezeli ve fıtri kahramanlığınızı selamlıyorsunuz!

Antep’in destanı zaferini millet, dokuz aydır heyecanlar içinde takip ediyor ve dokuz avdır her gün Antep, kendi o destana yeni bir sahifei celâlet ilâve ediyor.

Fransız ordusu başta muzıka, gezmeğe gider gibi alaylar, şakalar içinde yola düşmüştü. Onlar ilk merhalede, mavi gömlekli halkın kendilerini alıştırdığı gibi bu havalide de Fransız ordusu gözükür gözükmez, yerlilerin önlerinde hemen rükû edeceğini, zannediyorlardı.

Fakat bir gün fıstık ağaçlarının gölgesinde, billur ırmakların kenarından yürürken birdenbire bir mermi sağnağına tutuldular.

“Kemallilerin hafif bir eşkiya çeteci olacak” dediler.

Halbuki Antep karşısında idiler.

Ve işte o zaman bu zamandır, o gün durdukları yerden bir adım ilerleyemediler. Dokuz aydır o küçük kasaba, dibi olmayan bir fıçı gibi Fransızların, kafile kafile, akın akın getirdikleri bütün askerleri yuttu.

Frenkler, karşılarında topu topu bir avuç insan görüyorlardı ve bu zavallıların kumandanı yoktu; topu, zırhı, silâhı yoktu.

Hangi kabiliyetle, hangi mucize ile bu kadar zaman dayanabiliyorlardı. O bir avuç ahaliyi ezmek için ne mümkün ise hepsi yapıldı. Şehri muhassara ettiler, demir tellerle ördüler, aç bıraktılar... Mahsur kalan halk, bahçelerindeki fıstıkların meyvasiyla karınlarını doyurdu. Fakat dallariyle Frenkleri döğdü.

Gaziantep!

O zaman Frenkler, Arap hudutlarını geçtiklerini, Türk toprağında olduklarını anladılar!

Evet karşılarında yalnız bir avuç insan vardı! Evet, silahsızdılar, müdafaasızdılar, azdılar; evet bir avuçtular, fakat, bir avuç Türktüler!

Kahraman Gaziantepliler! Yanmış, yıkılmış evlerinizin enkazını kendinize siper yaptınız, on kişi bir tüfeği bekliyorsunuz, birinizin şahadetini müteakip hemen öbürü tüfeğini yakalıyor ve yine topların, tankların hücüma karşı delik deşik göğüslerinizi hail yaparak kazandığınız mevkii, şerefi kimseye vermiyorsunuz!

Gaziantep, sen bugün yalnız cenup hudutlarını müdafaa etmiyorsun; cenuptaki hukukumuzu edebî bir surette tesbit ediyorsun. Frenkler şark sulhunü istedilerse, İngilizleri o fikre imale ettilerse, başlıca sebep sensin, çalınmış hukukumuzun iadesi ihtimalini kazandıran hep sensin!

Sen bir abidesin! Sen ikinci bir Plevne, ikinci bir Çanakkalesin. Avrupanın çelik, camit ruhunu gevşeten bir şecaat ateşi oldun! Biz bugün senin yeşil ağaçlarının sakin gölgesinde milli tarihimizin en ulvi vakasını, en saf şahaserini, milli kahramanlığımızın ilahi bir timsalini seyrediyoruz.

Onun için hükümet bugün senin yaralı ve asil göğsüne gazi nişanını takarken, bütün millet birden karşında huşula, şükranla eğiliyor!

Gaziantep! Dünyada bir Türk kaldıkça senin ismin mukaddes tanıtacak, dünya durdukça senin Gazi kal’an Türklüğün ebedi bir timsali olacaktır.