Bazı dergilerde bilhassa Türk Yurdu mecmuasında ve bâzı gazetelerde gerek konuşma, gerek yazı dilimizde çok haklı olarak “hatalı kelimelerden” de bahsedilmekdedir; ben de zaman zaman bu konuya temas etmiştim. Bu yazımda daha ziyade Gaziyurdumuzda meşhurlaşmış yanlış deyim ve terimlerden bahsetmek istiyorum. Şairin biri: her ne kadar, “Galatı meşhur lügâti fasihten evlâdır” mealinde bir şey söylemişse de bu, daha ziyade dil bakımıdan bile kendi geleneklerimize sadık kalmamıza bir telmih olabilir. Yoksa; Doğru dururken; eğriye, yanlışa sapmanın anlamı yoktur. Meselâ, halk dilinde mercimekli çorbaya, “malhıta ” ve hale bazen bir takdim ve tehirle büsbütün yanlış olarak “maltıha” denildiği de vakidir. Doğrusu: “mahlûta’dır: Arapçada halt karıştırmak anlamında olup bundan halita ve mahlute, ihtilât vesaire gibi iştikaklar vardır. Mahlûta, çekilmiş mercimekle bulgurun karışık olarak pişirilmesinden meydana gelen bir çorba olup mercimekli çorba demek daha iyi olmaz mı? Bir de mercimekli pilâv diyecek yerde bunu da Arapçadan “müceddere” diye kullanıyoruz.

Birde padişahlık devrinde sarayda ve saray dışında bazı görevlerin rütba işaret ve ünvanı olarak kullanılan Harem Ağası vesaire ile Yeniçeri Ağası, Yüzbaşılıkla Binbaşılığın arasında bir askerî rütbe teşkil eden Kolağası vs. vardı. Ağa kelimesinin lügat anlamı, büyük, ulu, baş, başkan (reis), kumandan vs. gibi birer sıfat ve mertebeyi andırır. Gaziantep’te de halen köy ağası, mahalle ağası gibi terimler kullanılmakta olup yaşça kendisinden büyük olanlara “ağa” diye hitap edildiği gibi, gerek Efendi, gerek bey meziyetini haiz kimselere de böyle hitab edilmekdedir. Bu bir gelenektir. Fakat, bunun bir fonetik hatası vardır ki Arap alfabesinde ve imlâsında "gayn” olan bu Ğye yine Arapçada “ayn” harfi sadasını vererek uzun bir a” aaaaa) gibi tellâfuz edişimizdir. Doğrudan doğruya “ağa” diye telâffuz edenimiz azdır.

Bir folklorik madde daha: Araplar domates [1] e franci [2] veya benedora derler. Domatesi överek satan, taze “bano “ha” diye nida ederdi. Doğrudan doğruya” domatesin kilosu [3]. . . . kuruşa [4] diye satan azdı. Buna benzer daha bir çok örnekler vermek mümkündü... Fakat gerek derginin hacmini, gerek okuyucunun vaktini fazla işgal etmemek için bu misallerle yetiniyorum.

Bu, dil bahsinde bir folklor olup folklorik araştırmaların bir gayesi ise gerek eski âdetler, gerek dil işlerinde eskilerin iyi olanları alıp kötü olanlarını bertaraf etmek olsa gerek. Bunun için, gönül arzu eder ki noktaya dikkat ederek, gerek hatalı konuşma, hatalı yazma ve bu gibi galatı meşhurlardan da arınalım. Daima iyiye, doğruya, güzele!

Cemil GÜÇYETMEZ


[1] Domates kelimesinin aslı Fransızca “tomate” olup başlangıçta tomates denilirken şimdi domates olarak kullanıyoruz.

[2] Fıranci deyimi firenk işi demek olup bir başka diyardan gelme sebze anlamına geliyor.

[3] Kimisi, en çok köylüler “kilovu” diye kullanırlar.

[4] Kuruş’u da Arap harfleriyle yazılışı olan “gayn” harfiyle halen (ğuruş) diyenler çoktur.