— Sayın Ağabeyim Şakir Sabri YENER’e —

Folklor bilgileri toplamalarınız arasında bu derginin 16-17 inci sayısında, not ettiğiniz “Kul âşık” adı benim de dikkatimi çekti ve hatıralarımı bundan çeyrek asır önceki- bir zamana çevirdi.

Kul âşık, halk dilile “Hak asıkı” sıfatile karşılanır bir Türk halk şairidir. Bunun şöhreti, yalnız Akbez havalisine mahsus olmayıp bütün Hatay illerinde, Amik ovası haval isinden başlayınız da Akbez ve daha kuzey cihetlerine karar varır.

Bundan yirmi beş yıl önceleri Beylân kaza merkezi (şimdi Hataym nahiyelerinde biridir) altı dersaneli nümune mektebi öğretmenlerinden bulunduğum sırada, hükümet, Öğretmen maaşlarının pek az olduğunu göz önünde bulundurarak, cihan harbinin de hummalı bir surette devam ettiği bir devresi ve kıtlık anları olması

sebebile Öğretmenleri tatil aylarında taşir memurluklarında çalıştırıyordu. Ben de bu işte çalışırken mıntakamda gezdiğim bazı köylerde bu Kul âşık adındaki zata zaman zaman rastlardım ve bir çok koşmalarile “Akbez türküsü” adile kaydettiğiniz türkülerini dinlerdim. Türkülerini güzel ve gür sadasile okurdu. Söylediği türkülerin yakıcılığı ve ayrıca folklor bakımından değeri itibarile aynen bu türküleri ve daha bir kaç tanesini cep defterime not etmiştim. Fakat bu dergi yalnız Gaziantep muhitini ilgilendiren yazıları ve folkloru kabul edebilmekte olup Kul âşık ise Hatay muhitinde yetişmiş ve belki doğumu da oralarda bir köyde olduğundan yazmaya lüzum görmemiştim. Fakat şimdi Hatay bizim Ve Akbez nahiyelerimizden biri olduğu itibarile şairin hayatı hakkında bildiklerimi şuracıkta kaydetmeği uygun buluyorum.

Şaire ilk defa “Kırıkhan “ ın” Deli Bekirli “ adındaki yayla bir köyü civarında, gene öyle güzel bir tepecik üzerinde ve içinde “Bayezid Bestami” adındaki zatın türbesi bulunan “Ziyaret” köyünde rastlamıştım.[1]

Aşığa adını, sormuştum: Aşıklığını öğrendik, fakat bu “Kul” luk nereden geliyor, asıl adın nedir? dedim. “Benim adım böyledir, bana “kulaşık” derler. Asıl adım Mehmet ise de Muhammed koca bir Peygamberin ismidir, ben ise en ednâ bir kuluyum, hattâ her kese kulum” diyen bu ufak nükteli söz hâlâ kulağımda çınlar. Bununla “Kul” kelimesini kendisine lâkap edindiğini anlatmıştı. Bu şair yaradılışındaki nükte lâtife ve gûluk meşrebi ve alçak gönüllü olmasına rağmen, şairliğinden gelen saklı bir gururu vardı. Kadın erkek, büyük, küçük, herkes kendisinin sohbet ve bezminden hoş anırdı; herkes tarafından sevilirdi. Kendisi ummi idi. Fakat söy lediği yanık türkülerden başka, irticali olarak, bir camaat arasında sırası gelirse bazı medhiye ve hicviyeler dahi söylerdi. Bunları maalesef not etmemiştim, Şair içki de kullanır, türkülerini söylerken saz (Dambura) yerine eline aldığı bir çubuk parçası veya bir masa ile tempo da tutardı.

Kul âşık kendisinin ana ve babasını tanımadığını, şu halde öksüz bir hayat yaşadığını söylerdi, ilk görüştüğüm sıralarda (bunda yirmi beş yıl kadar önce), 40-45 yaş. arasında, orta boylu, kumral saçlı sarı uzunca bıyıklı, büyük ağızlı, caket ve şalvar giyer, başına fes üzerinde “Ahmediye” sarık sarar bir gene idi. Hayatının çoğunu Amik ovasındaki köylerde ve bir çok çiftlik sahibi Bey ve ağaların köylerinde, odalarında geçirir ve âşıklığına, bir de tatlı dilliliğine hürmeten beylerden ikramlar götürdü. En çok sevdiği ve sevildiği beyler. Amik ovasının en büyük beyleri Kara mürsel zade Mustafa paşanın oğulları olan îhsan, İnayet ve Tayfur beylerdi.[2]

Kulâşıkın bu dergide yazılan türküleri bizzat kendisinden toplanmış ise, bundan beş yıl öncelere aid olduğuna göre, o zaman 60-65 yaşlarında olduğu ve şimdi hayatta yetmiş yaşına vardığı anlaşılır. Bu türkülerin Amik havalisinden akbeze kadar geniş bir sahada yayılışına ve oradan da tammüm edişine gönot edildiğine bakılırsa şair belki şimdi halı hayatta değildir.

Türkülerine gelince:

Kul Mehmet şiirlerinde her şeyden dem vurur; kadından güzelden, gülden, bahçelerden, aşktan, ayrılıktan, bahttan, vatandan ve ilh... terennüm eder. Meselâ dergideki “Sabahman güzel gördüm” matlaile başlayan üç beyitlik şiir kadın hakkında bir parçasıdır. Ondan sonra “Merak etme bahtı karam, Kara günler geçer birgün” diye başlıyan türküsünün ikinci beytinde Kırıkhan ve avalisindeki köylerden yazın “Delibekirli” köyüne yaylaya çıkıldığını ifade eder. Daha ilerideki beytte yazın çiftçinin faaliyetini gösterir. Daha sonra yaylada “Ayşe” adlı bir güzeli öğüyor. En sonunda da “Suçsuzları seçer bir gün” sözile de eski hükümet devrindeki bazı haksızlıkları telmih ediyor. Üçüncü parçada işgal anlarındaki yaşadığı hayatını ve çektiği ıztıraplarla, acıları, daha sonra Türklerin kahramanlık örneklerini işaret ediyor. “Karafakılı, Göldağı, Kale” Millî mücadele günlerinde çarpışmalar yapılan mevkilerin adıdır. Her halde o havalideki çete teşkilâtı arasında kendisi de çok çalışmış olduğunu sanıyorum. “Vurun kardaşlarım bu gün zamanı” ve daha ilerideki “Bu millet ölecek vatan yolunda.” mısraları ne heyecanlı ve enteresandır. Bu ve en son beyti ise Türklerin yurdu kurtarışları ve zaferini terennüm eder. Ve A nihayet kendisinin de eskiden doğup yaşadığı Amik ovasının o sıralarda Suriye kısmında kalmasile o illeri yabancısınarak son zamanlarını Akbez havalisinde geçirmekte olduğunu ve Türk benliğini, yurt sevgisini canlandırmakta olduğunu anlatır.

Yazan: Cemil GÜÇYETMEZ


[1] Bu köyde Bayezid Bestami’nin türbesinden başka, merhum karamürsel zade Mustafa paşanın merkadi vardır. Burası paşanın oğullarının Antikteki köy ve arazilerinden sayılır. Şairin bu türbelere ve paşanın yaşayan oğullarma çok hürmeti yardır. En çok bu köylere gelir, giderdi. Hatta kendisinin doğumunun şimdiki Kırıkhan kazasının (eskiden benim oradaki öğretmenliğim zamanında nahiye ve daha evvel köy idi) batı kuzeyindeki güzel havalı, çok sağlam ve bol sulu, bir çok meyva bahçeleri olan “Deli Bekirli” adındaki köyde doğmuş olduğunu sanırım.

[2] Bunlardan İhsan Bey (şimdi İstanbul’da oturduğunu işitiyorum) Fransızların, Hatay havalisi ve Halebi işgalleri sırasındaki Milli mücadelede İskenderun mahpushanesine atılan memurlar arasında beni de mahpushaneden kurtarmıştı. Tayfur bey ise, Hatay Türkiye’ye ilhak edilmezden önce Hatay Cumhur reisi olan zattır.