Ölümünün 30’ncu yıldönümünu teessürle andığımız Fikret, bir devrin mânevi târihine kendi kârekterinin damgasını vurabilen yegâne bahtiyar ve büyük insandır.

Bu gün Fikretin sanatı eski bulunabilir, hattâ ihmal edilebilir, okunur belki okunmaz fakat onun fikir, sanat edebiyat ve ahlâkımızdaki hizmeti asla unutuIamaz.

Filhakika büyük Fikret eserini yermeğe başladığı zaman edebiyatımız âdeta bomboştu. Eski tarz bir iki beyhude canlanma tecrübesine rağmen can çekişiyor, kendisinden önce yeniliği başaranların en kuvvetli simaması olan Namık Kemâl hayata gözlerini kapamış, Hamit ve Recai zade Ekrem asıl eserlerini vererek yapacaklarını yapmış bulunuyorlardı.

Bundan başka kendisile birlikte yan diğer Serveti fünun şairleri ise yeni bir eserin büyük bir kitle tarafından kolayca benim senmesini temin edecek ruh kudreti ve cazibeden mahrumdurlar.

Böylece Fikret muazam bir davanın mesulıyetlı vazifesini tek başına üzerine alıyor ve Serveti fünuncuların başına geçiyor. Serveti fununcular arasında yalınız Fikret mizâç, terbiyeye muhit itıbarfle tesadüfün kendisini seçmiş olduğu bu mes'uliyetli vazifeyi başarabilecek bir yaratılışta idi.

Birinci derecede küçük fakat müreffeh olan bir memur âilesinin çocuğu olmakla Hükümdar nüfuzuna 30-40 yıldahberi aksülamel vapan ve yavaş, yavaş sınıfsız bir cemiyette biricik söz sahibi olmak istidadını gösteren bir sınıftandı.

Unutulmamalıdır ki İçtimaî hayatta ahlâklı ve dürüst olmak yaşadığı devirde nadir olan bir meziyettir. Halbuki Fikrette bu başlangıçtan beri vardır. Hiçbir iş görmediğini anladığı için terkettiği memuriyetinin birikilen maaşlarını birgün kendisine götürenlere (çalışmadığım halde para almam) diye iade etmişti. Bu suretle ilk olarak o günün sosyetesini ücreti, çalışmanın karşılığı değil bir lütuf kabul edenlerine en büyük darbeyi vurmuştur.

Daha doğrusu bir idare ve bir zihniyetin en karekteristik meselesinde utandırmıştır. Fikret bütün hayatında bu jestinin adamı olarak kalmış ve kendi kendisini hiç bir zaman tekzip etmemiştir. İkinci derecede Galata Saray Lisesindeki tahsili onda garp iştiyakını yaratmıştır. Bütün bunlardan daha önemlisi o günkü şartların lutfuna lâyk olmanın kudretini kendisinde bulma-sı ve taliin kendisi için hazırladığıimkânları çabuk farketmesi hatta mizacinın zaaflarını bile ona göre terbiye etmesidir. Fikretin inzivası Peygamberane bir uzlet, çabuk darılıcı mizacını istiğna ve iş alemindeki kabiliyetsizliğini yüksek bir mukavemet şekline sokması netice olarak da melul besteler çıkaran şahsi melankolisini tam lâzım olduğu bir zaman da bir cemiyetin iztirap ve ümitlerine tercüman yapması ona arkadaşları arasında mümtaz bir mevki ayırmıştır.

Her başlangıçta biraz yapmacık biraz özenti vardır. Mesele evvela iyiye özenmekte sonra bu özenilen şeyi benimsiyebilmektedir. Fikrette bu kudret daima vardır.

Fikret daha ilk şiirlerinden itibaren bilsin bilmesin bir ıstırabın, bütün bir zümreye ait bir ruh halinin, bir bıkkınlığın en sadık aynası olmuştur. Şairlerimiz arasın da onun kadar muhitine tam bir intibak gösteren yoktur. Abdülhamit idaresinin en kötü taraflarından birinde memleketin iyi kötü yarım asırdan beri girişmiş olduğu hayat yolundaki hızını birden bire durdurması olmuştur. Birinci meşrutiyetin vaidleri Namık Kemalin hamleleri neticesinde kendini idrâk eden nesil birden bire her sahada karşısında muazzam ve sağır bir engel görüyor netice olarak betbinleşiyor. Bu durum Fikretin yazılarında bü üncanlılığile akset mektedir. Rübabı şikestesi böyle bir ruhun ifadesidir.

Fikret şiire Muallim Naci ve Hamide taklit eden eski ile yeni arasında kalmış gazeller ve müammalada başlamıştı. İstipdadın makesi olan rubabbı şikestesi ise söylediğimiz gibi bedbinliğin bir aynası olmaktan ileri gidemiyor bi naenaleyh 1908 yılına kadar Fikret hakiki şahsiyetini ortaya koymuş değildir.

Rubabışı kestesinde oldukça mühim bir yer tutan tabiat manzumelerine gelince onun hayattan kaçışından başka birşey ifade etmemekte fakat bu kaçışların hepsinde gizlenen bir şikâyet vardır. O tabiatı her türlü riyadan uzak sade ve endişesiz bir hayatın dekoru olarak kabul etmiştir Tevfik Fikretin ve Servetfununcu arkadaşlarının Yeni zelandaya kaçmak ve o olmayınca İzmir civarında bir çiftliğe yerleşmek hülyaları bu neyi, düşünüşlerinin en güzel numunesidir. Fikret asıl şahsiyesini 1908 den sonra ortaya koymuştur.

1908 den sonra Fikret inzivasından ayrılmış, Melankolisini yıkmış, ümitlerle dolu bir Fikret’tir. Bu devreye ait eserlerinin nüvesini teşkil eden fikirler onu büyük bir mütefekkir yapabilecek şeyler değildir. Bu devre ait eserleri olan HaIukun Amentüsü, Tarihi kadim, Halukun vedaı gibi yazılarındaki ana fikirlerimi şöylece hulasa edebiliriz (Tevfik Fikret terakkiye inanıyor, insanlığa karşı sonsuz bir ümidi vardır, insanlığın günün birinde dünyayı cennet yapâbileceğini ümit ediyor, bunun için en büyük silâh bilgidir. Bunun sayesinde siyah ( toprak altın olacaktır ) Görülüyorki pek az bir şey fakat mesele bilmekte değil bildiğini kendisine katmaktadır. Fikret bu küçük ve basit unsurlardan muazzam bir iman manzumesi çıkarmıştır ve bundan dolayı da insan oğlunu (Rabbı mümkinat) diye anan Fikret işte bu imanile büyüktür. O gençliğe güveniyor ve terbiyeciliği ele alıyor, nikbin bir hayat Fikrete hakimdir. Gençliği terbiye için çalışıyor ve bu imanile 1915 yılının 19 Ağustosunda yurduna, İnsanlığa karşı vazifesini yapan bir kahramanın vicdan istirahatının en büyük nişanesi olan tebessümiyle hayata gözlerini kapıyor.

Tarihin bütün devirlerin de milletine ve yurduna yapılan en küçük hizmeti bile eksiksiz olarak değerlendirmekte kusur etmiyen Büyük Türk Milleti bu vefakârlığını nesilden, nesile bir bayrak gibi taşınıp ve ulaştırmıştır.

Fikret! vefakâr Milletimin nesilden, nesile taşıdığı Ulusal sevginin ve vefakârlığın şuurlu kucağında daima ümitlerle dolu olan tebessümünle yaşıyacaksın.

Ebedi Şef. Atatürkün dediği gibi ne mutlu türküm diyene ve ne mutlu Türk Milletine hizmet edene.

Yazan: Bekir ELÂM