Antep’li Genç kızın hayat hikâyesi

Bundan elli yıl evvel Antepte her yosmadan,

Gelinlik çok uzakmış yirmi beşe basmadan

Mahalle Hocasında kuranı hatmedermiş,

Ondan sonra başına ev işleri bitermiş

Öğrenirmiş açmayı, pişirmeyi ekmeği,

Avutmalısın varsa ananın bir bebeği,

On ikiye girince çamaşır yıkamalı,

Hem köfte yoğurmalı, hem de yuvarlamalı.

Çıkrık eğirmeliymiş, dokumalıymış bezi,

Kendi el emeğini geymeliymiş Türk kızı

On beşinde geçermiş siyah çarşaf başına,

Ondan sonra yanarmış taassup ataşına.

On sekizde başlarmış cihazını dizmeğe,

Anasile gidermiş arasıra gezmeğe.

Sarı geniş ediği ayakları sürürmüş,

Kalın yüz örtüsüyle yolunu zor görürmüş.

En büyük hünerleri yazma zarifesiymiş,

Kergefe göğüş vermek her kızın hevesiymiş.

Zayıf ışıklarında baş tutmuş çıraların,

Göz nuru dökerlermiş üstüne oyaların.

Böylece doldururmuş yavaş yavaş sandığı,

Görülmezmiş hiç onun işinden usandığı.

Gelin olmazdan evvel süslenmeyi bilmezmiş,

Büyüklerin yanında fıkır fıkır gülmezmiş.

Kısmeti açıldı mı bilmediği bir ere,

Yanında lafı olsa girmek istermiş yere.

Gelinlik elbisesi kadife bir al yelek,

Sırma ile işlenmiş her yeri öbek öbek.

Onun altında Acem canfasından çok uzun,

Topuğundan aşağı dökülmüş geniş zubun.

Belde bir gümüş kemer, kulakta altın küpe,

Göbeğinde klada, yanakları al penbe.

Gözlerdeki sürmeyi, kudret elile çekmiş,

Baştaki bürümceğin bir adı da keçikmiş,

Saçlar belden aşağı, servi boylu bir fidan,

Köşküne oturunca, ona kaynamaz mı kan?

Böyle yetmiş büyümüş, ninelerimiz varmış,

Nurlar içinde yatsın (Ata) bizi kurtarmış.

Not: Bu manzumenin tamamı, Gaziantep Kız Enstitüsünün açılışının birinci yıldönümü münasebetiyle Zeki Savcı tarafından yazılmış ve 1944 yılında Başpınar dergisinde yayınlanmıştır.