Bir me’haz meselesi— Oürrünnisam Hoca Münibin Başka bir MUnibin de değildir.— Dürrünnizam değildir. ve Hazmülcevahir aynı eserlerdir.— Eser Haşan Aynînin­ dir.— İlk defa Dürrünnizam adile yazılmış olan eser, on sene sonra tadilli olarak Nazmülcevahir adile basılmıştır.

Yazan: Ömer Asım AKSOY

Aziz arkadaşım Hikmet Turhan Dağlıoğluna

Başpınarın27 sayılı Mayıs 1941 nüshasında Antepli Hoca Münip efendi hakkındaki yazınızı okudum. Uzun bir emek m ahsulü olan değerli etüdünüzden dolayı sizi tebrik ederim.

Bu yazı, iki nokta üzerinde beni ayrıca alâkadar etti. Onlara dair bazı izahlarada bulunmak istedim:

1— Benim “Halkevi konuşmaları” ndan, makalenize parçalar iktibas ederken Hoca Münibin hayatına ait bazı malûmatın nerelerden alınmış olduğunu göstermediğime iki yerde işaret ediyorsunuz. Fakat bunlardan birinde ‘’me’hazler gösteriliyorsa da neyin nereden alınmış olduğu anlaşılamamaktadır.,, Dediğinizden, me’haz gösterildiğini söylemiş oluyorsunuz. Evet, o malûmatın nerelerden alınmış olduğu “Halkevi konuşmaları” nın 103 ncü sahifesi sonunda gösterilmiştir. Ancak her malûmatın, hangi eserin hangi sahifesinde olduğu ayrı ayrı haşiye şeklinde yazılmamış; me’hazler toplu bir liste halinde sona konmuştur. Malûmü âlinizdir ki muharrirler, yazının mahiyetine göre, ya bir usulü, yahut diğer usulü takip ederler. “Halkevi konuşmaları” , Münibin hayatı hakkında hususi bir etüd neşretme) gayesini gütmüş olmayıp, “Manzumai vilâdet,, münasebetile Müdibe dair bir parça malûmat vermek istediğinden me’hazlerin toptan gösterilmesini tatminkâr telâkki etmiştir.

Şunu da ilâve edeyim ki 100 üncü sahifenin 11 inci satırın, dan başlayarak o bahsin sonuna kadar devam eden bu yazılar benim değil, kitapta da tasrih ettiğim gibi, Nafi Erkılıcın çalışması mahsulüdür. Nafi Erkılıcm bir mektupla bana gönderdiği o yazıyı kitaba koyarken, me’hazleri toptan göstermiş olmasını kabul ettiğimden bu hususun müadafaasını yapmıya kendimi borçlu saydım. Ancak, bu malûmattan bir kısmı kitaplardan değil Gaziantepteki rivayetlerde! alınmış olabilir. Meselâ Münibin Mütercim Asıma: “Sen sus, kerd kündüne karış.” dediğini bende bazı ihtiyarlarımızdan ve mesela Mısrî Zade Arif Bey Merhumdan eşitmiştim. O yazılar arasında bu neviden malûmat varsa, belirtilmesini ben de sizinle beraber Nafi Erkılıçtan rica ederim.

2— Dürrünnizam meselesi: Dürrünnizamdan ilk def’a 1937 de ben bahsetmiştim. Üniversite kütüphanesi kaydinde bu eser ‘’Münip’’ adında Antepli bir şaire ait olarak görünüyordu. Bu Münibin kim olduğunu o zaman kendi kendime münakaşa ederek (Halkevi konuşmaları, sahife: 94) Hoca Münipten başka ir zat olması lâzım geleceğini isbate çalışmış; Dürrünnizamı ayrı bir bahiste, manzumei vilâdet ve Hoca Münibi de ayrı bir bahiste mütalea etmiştim.

Dürrünnizam hakkında şimdiye kadar başka neşriyatta bulunan olmadı. Siz de dürrünnizam nüshasını görmek imkânını elde edemediğinizi söylüyorsunuz. Buna göre o kitap hakkındr verdiğiniz malûmat ta yalnız benim neşriyatıma müstenit olmak gerektir. Eserin Hoca Münibe ait olamıyacağı noktasında da fikirlerimin birleşiyor. O halde Hoca Münibe dair olan etüdünüzde Dürrünnizam­ dan bahsedilmesi, bence muvafık değildi. Fakat anlaşılıyor ki siz, Dürrünnizamm Hoca Münibe ait olmadığını esas itibarile kabul etmekle beraber, o zate ait olmaâi ihtimalini de düşünerek, etüdünüzde Dürrünnizamdan bahsediyorsunuz; diyorsunuz ki: “Ever bueser Münip Efendi (Yani Hoca Münip) tarafından yazılmışsa “mukaddeme veya kitabı, ölümünden sonra istinsah eden zat, tahkik “ve tedkika lüzum görmeden ve tamam ile indi olarak Münip Efendinin (yani Hoca Münibin) doğum, Istanbula geliş tarihlerini “yazmıştır. Ve yahut gayet zayıf bir ihtimal ile bu Münip başka“Antepli bir Münip olmalıdır’’.

Simdi vereceğim izahat isbat edecektir ki Dürrünnizam mukaddemesindeki doğum ve Istanbula geliş tarihleri kitabı istinsah eden tarafından indî olarak yazılmış şeyIer olmayıp doğrudur. Mü’ ellif de başka bir Münip değildir. Zaten Hoca Münip olmadığına evvelce karar vermiştik. O halde Dürrünnizamm müellifi kimdir? Avnî Hasarıdır. Bu noktada ben de vaktile yaptığım neşriyatı tashih etmek fırsatını bnlmuuş oluyorum. Yukarıda da söylediğim gibi, kütüphane kaydında bu eserin müellifi Antepli Münip olarak göründüğünden o zaman bu kayda dayauarak müellifi Münip diye kubul etmiş ve fakat bu zatın Hoca Münipten başka bir Münip olacağını ileri sürmüştüm. iki senedenberi şuna kanaat getirmiş bulunuyorum ki bu Başka Münip” dediğimiz zat, Haşan Aynîdir Bu kanaati ne suretle hasıl ettiğimi anlatayım:

Ben iki sene evveline gelinceye kadar aynî Hasanın eseri olan ‘’Nazmülcevahir’’ in yalnız adını biliyordum; metninden hiç bir parça görmemiştim. İki sene evvel, değerli arkadaşım Sadettin Nüzhet Ergun, bana ‘’Türk şairleri’’ adlı eserinde Nazmülcevahirden bazı misallere rastladım. Bunları tanıdım; Dürrünnizamda gördüğüm parçalardı. Hatta benim 1937 de Dürrünnizam hakkındaki neşriyatımda missal olarak aldığım parçalar arasında beş beyitlik bir kısım, tesadüfen Türk şairlerinin aldığı misaller arasında da bulunmakta idi. Şimdi şöyle bir vaziyet hasıl olmuştu:

Ortada bir Aynî Hasanın ‘’Nazmülcevahir’’ i var. bir de Münibin ‘’Dürrünnizam’’ I var. Kitapların adile müelliflerin adı birbirini tutmadığı halde ikisinde de aynı beytler tekerrür ediyor. Bu vaziyet karşısında yapılacak ilk iş, Dürrünnizam ile Nazmülcevahiri karşılaştırmak ve metinlerdeki benzeyişin bu beş beyte münhasır kalıp kalmadığını anlamaktı. İstanbulda Sadettin Nüzhet Erguna o sırada yazdığım mektupta, üniversite kütüphanesinde Münibe ait olarak görülen yazma bir ‘’Dürrünnizam’’ mevcut olduğunu ve bunun Nazmülcevahirle karşılaştırması ricasında bulunmuştum. Sanatoryomda bulunan Sadettin Nüzhet Ergun bu işi bir arkaşına havale etmiş; fakat o da sizin gibi, Dürrünnizamı görmek imkânını bulamamış. Bu mes’ele üzerinde Sadettin Nüzhetle aramızda muhabere cereyan etti. Bazı tahminler ve faraziyeler yürüttük. Bazı neticelere vardık. Fakat ben Nazmülcevahiri de görmeyi merak ettim. Matbu olan bu eserden bir nüsha tedarik ve tetkik eykedim.

Dürrünnizamı okuduğum zaman kitabın mahiyetine ve tertip usulüne dair almış olduğum notlardaki malûmat (Halkevi konuşmaları, Sahife: 95-98) Nazmülcevahiri de aynen tarif etmektedir: Eser üç lisan üzerine tertip olunmuştur. Yüz kıt’adır. Her kıt’a on üç beyittir. Elif kafiyeli kıt’aların sayısını on dokuzdur.Diğer kafiyeler üç kıt’dır. Her kıt’anın son iki beyti, Beyti hümayundur. Her beytte sekiz lügat vardır. Mültezem lügatlere işaret verilmiştir. Eser Muktep, tecvid, sarf, Maani, Bedi, Aruz, Tıb, Hendese, Hesap, Taam, Tuyur, Feraiz, Akraba, Tasavvuf… gibi bahisler üzerine tasnif edilmiştir. Kezalik Dürrünnizamdan vaktile almış olduğum misallerden çoğu eynen, bir kısmı da bazı tadillerle ve fakat ruhan her iki nüshada birbirine benzemektedir. Bundan başka Dürrünnizamdan zihnimde kalan izlerde Nazmülcevahirde okuduklarımla tam bir uygunluk halindedir. Bunlar bana Dürrünnizamla Nazmülcevahirin aynı eserden ibaret olduğu hükmünü verdirmektedir.

Şimdi metin karşılaştırmalarını göstereyim. Müellifin tercemei haline tealluk eden şu beytler her iki nüshada da aynıdır:

Zihicret şüd hezarü sad behiştad

Mera der Ayıntab üftad Milad.

Bihamdillâh Yetiştim bist sale

Heveskâr oldu dil ilm-ü- kemale

Okudum evvelâ Nazmülliâli

Nice mevzun lûgat incu misali

Hele fenni lûgatte mahir oldum

Anınla âlim oldum şair oldum.

Sene bin iki yüz beş mahi Şevval

Stanbul oldu bana cayi ikbal.

Bu parça, Dürrünizam müellifle Nazmüülcevahir müellifinin bir zat olduğunu da açıkça göstermektedir: Hicrî 1180 de Antepte doğan, yirmi yaşmda Nazmülliâli okuyup fenni lügatte meharet gösteren, 1205 yılı Şevvabnda Istanbula gelen ve şimdiye kadar, bu eserini Nazmülcevahir adile yazmış olduğu bilinen bu zatın Hasan Aynî olduğunu tekrara lüzum bile yoktur.

Ya “Dürrünnizam” müellifi “Münib” ismi nereden çıkmıştır? Bu kütüphane memurlarının fihristi yazarken yaptıkları bir yanlışlık olacaktır. Kütüphane fihristinde görülen Münibismi, o kanaattayım ki, nüshanın aslında yoktur.

Karşılaştırmalarımıza devam edelim, Dürrünnizamdaki şu mısra’ ve beytler Nazmülcevahirde aynen vardır:

Lugat ilminde bir manzume yaptım.

Kitabıın 3 lisandan oldu terkib

Basup taş bağrıma yüz kıt’a yazdım.

On üç beyte olup her kıt’a merhun

İki âherdeki Beyti Hümayun

Elifte on dokuz kıt’a muharrer

Üçer kıt’a kavafii diğerler.

Altıdır: şeş, sitte yani harfi halk

Hemze havü havü aynü, gaynü ha

Bir: ahad, yek; iki: isneynü dü; say: ahsi vü şümar

Se, selâse: üç; dahi dört: erbaa, çarü çehar

Üçte bir: sülsü seyek; nısf ile nim: oldu yarım.

Beytü hane: ev; kapı kanadı: mısra, nim der.

Daire, ayrak çevre; durmak: istaden, sebat.

Soy: neseb. yal; ata soyu: asaba, hişi peder

Sal türkî, seğ, nihenkü kûsefendü mürgu mar,

Esbü gâvü muşu hargûşü pelenkü kırdü hûk:

İt, balık, koyun, yılan, kuş, at, öküz, tavşan sıçan,

Kaplanu maymun, domuzdur; hıfzına eyle sülük.

Buraya kadar verdiğim izahat, Dürrünnizamla Nazmülcevahirin aynı eserler olduğunda şüphe bırakmaz. Birbirinden ayrı olan iki eserde bu kadar aynilik bulunması mümkün değildir.

Vaktile Dürrünizamdan almış olduğum misallerden bazıları

ile Nazmülcevahîr metni arasında farklar da vardır. Meselâ Dürrünnizamdaki:

Nakıs, eksik, kem; füzun: artık, mezid

Yer; mekân, ca; ayrı: mefruku cüda

Beyti Nazmülcevahirde şu şekildedir;

Eksik, artık: kem, füzun; nakıs, mezid

Ayrıdır mehcurü mefruku cüda ([1])

Dürrünizamdaki:

Veznu sahjteri: tartmadır; sûyü aruz: oldu yana

Tart demektir: sencü zen; diller: zebanha vü lügat

Beyti Nazmülcevahirde şu şekle girmiştir:

Sû, aruz: oldu yana; urmak demek darbu zeden

İptida, âgaz, evvel; ber, göğüs, sadr ey nikzat.

Biraz aşağıda bu farklı metinlerden iki örnek daha görülecektir.

Şimdi bu iki nüshaya Dürrünnizam ve Nazmülcevahîr diye ayrı ayrı iki ad verilmiş olmasının ve iki metin arasındaki diğer farkların sebebi hakkında düşündüklerime geliyorum:

“Dürrünnizam” eserin adı olmakla beraber telif tarihini de gösteriyor; Ebced hesabile 1226 ya delâlet ediyor. Bunu şu beytten anlayoruz:

Olur “Dürrünnizam,, lâfzı rânâ

Kitabe ism-ü tarihi dilârâ.

“Nazmülcevahîru de eserin hem adım, hem de Ebced hesabile telif tarihi olan 1236 yı bildirmektedir. Bu da şu beyt ile anlatılmaktadır:

Bulup tarih ü ismin bir sehergâh

Dedim “Nazmülcevahîr” ey dil agâh

Bu malûmata göre Haşan Aynî eserini 1226 de telif etmiş ve ona ilk defa “Dürrünnizam” ismini vermiştir. Fakat müellif, sonradan eseri üzerinde bazı tadiller ve tashihler yapmış; böylece “Nazmülcevahîr” adile basılan kitap meydana gelmiştir. Eser son şeklini almcıya kadar aradan on sene geçtiği için müellif evvelce ya delâlet eden Dürrünnizam adını bu defa 1236 ya delâlet eden “Nazmülcevahîr” e çevirmiştir. İşte Dürrünnizam Nazmülce vahir adlarmdaki ayrılığın sebep ve mahiyeti..

Bu tashis ve tadiller iki mettin arasındaki farkları meydana getirmiştir. Bir misal: Dürrünnizam mukademesindeki:

Bin üç yüz beyt, her biri sekiz dür

Yüzer cevherle derç kıt'aler pür

Lügat on bin ve lâkin mültezemler

Kim onlar siirK ile oldu muharrer

Beytleri, Nazmülcevahirde şu şekli almıştır:

Beher beyti sekiz cevherle pürdür

Ki her bir kıt'a takriben yüzer dür

Bu üç dilden lügati mültezemler

Çiçeklerle müzeyyendir seraser

Filhakika Dürrünnizam nüshasında – ki yazma olduğunu söylemiştik. – Müellifin iltizam ettiği kelimelere kırmızı mürekkeple işaret edilmişti. Nazmülcevahirde ise bu usul yerine iltizam olunan kelimeler yanına müellifin çiçek dediği yıldız işareti konmuştur.

Anlaşılıyor ki Nazmülcevhir basılacağı zaman, bazı kelimeleri kırmızı işaretli olarak tabetmenin güçlüğü görülerek düürünizamdaki o usul terkedilmiş, mültezem kelimelerin yanına yine siyah mürekkeple basılacak olan birer yıldız koyma usülü düşünülmüştür. Bu sebeple Dürrünnizam mukaddemesinde bazı kelimelerin kırmızı mürekkeple yazıldığını anlatan beytin de tashihi lazım gelmiştir.

Dürrünnizam nüshasını şimdi görmek mümkün olsaydı, burada ileri südüğümüz mutalea ve muhakemelerden bazılarına hacet kalmıyacaktı. Nazmulcevahirin aslı ve ilk şekli olarak, yazma bir nüsha olarak yeni bulunmuş olarak birçok kıymetler taşıyan bu nüshanın tekrar görülmesi, mutalealarımızın doğruluğunu control etmek bakımından da ehemmiyetlidir.


([1]) Müellif bu beytin birinci mısramı ne düşünce ile değiştirmiş? An laşılamayor. Bence ilk şekil daha güzel.