Bizde devam edegelen yanlışlardan birisi de şudur: İyi düşünceleri ve şeyleri ekseriyetle Avrupalılara mal etmek. Fazla tevazu ve tesamühten olsa gerek. Aşırı Avrupa hayranları her iyi ve güzel şeyi yalnız onların yapabildiklerine kanidirler. Güzel ve kusursuz kitap basmak, ciltlemek; güzel yazmak ve okumak, iyi ve faydalı şeyler vücuda getirmek yalnız onlara mahsus bir imtiyazdır, ifrat ve tefritten kurtulabilmek ne hoş şeydir. Kendi kendimizi tenkit etmek icap ederse biz, ya hepçiyiz veya hiççi. İkisinin ortasını bulabildiğimiz gün metotlu düşünmüş ve ilmi zihniyetle hareket etmiş sayılırız. Avrupalıların inhisarına verilen yukarıda bah­settiğimiz güzel ve iyi şeyler bizde de yok mudur? Bu medeniyet aleminde bizim de müstesna bir yerimiz bulunmuyor mu? En iyi yol, insaflı hareket etmektir.

Son yıllarda itiraf edelim ki yanlışlarla dolu kitap, dergi, gazete basıyoruz. Ciltlerimiz iyi değildir; işlerimizde göze çarpan bir ihmal vardır. Fakat bunun sebebi nedir? Kabahat dünde mi, bu günde mi? Kabahatli kim? Dünküler mi, bugünküler mi? Kabahat var; bu muhakkak. İş, kabahatliyi bulmaya kalıyor. Asıl hüner, hastalığın teşhisindedir; ondan sonrası kolay. Bence suç, dünde ve dünkülerde değil; bugünde ve bugünkülerdedir. Kendimizi bilmeyişimizdedir. İnsan oğlu tuhaftır. Bazan burnundaki gözlüğü görmez de çok uzaklarda arar. Halbuki insanın arayıp bulamadığı şey ekseriya yakınındadır. Yerdekini gökte aramaktan nedense zevk alırız.

Eski eserlerimizi gözden geçirdiğimiz zaman parmaklarımızı ısırtacak güzelliklerle karşılaşıyoruz. Atalarımızın ince sanat zevklerini en müşkülpesentler bile ancak takdirle seyrederler. El yazması kitaplar, tezhipçilik, ciltçilik, sedef işleri, insanı derin derin düşündüren mevzulardır.

Yüzlerce sayfalık bir el yazması kitapta ilaç için olsun, birkaç yanlış bulmak mümkün olmuyordu. Hattâ bilmediklerinden değil vuku bulmadığı için ve vuku ayıp sayıldığı için doğru-yanlış cetveli konulmazdı. Bir de bugünü göz önüne getirelim, öyle kitaplar var ki yanlıştan geçilemeyecek haldedir. Hususi teşebbüsleri bir tarafa bırakalım; çocuklarımızın eline istifade ettirmek üzere verdiğimiz bilgi kitaplarında dahi aynı noksanı fazlasıyla görmekteyiz.

Evet, bugün Avrupa'da yanlışlı kitap basmak hakikaten af olunmaz bir kusur telakki edilir. Tesadüfen yanlış bulunursa doğru-yanlış cetveli behemehal ilave edilir; ihmali caiz görülmez. Eskiden bizde de böyle idi. Bu kusur doğrudan doğruya bize aittir. Bu cihetin önemini takdir etmeyen yalnız biz yenileriz. Atalarımızın bu yönde gösterdikleri hassasiyet kutsallık derecesine yükseltmiştir denilebilecek kadar kuvvetliydi. Çok eski değil, elli yedi sene evvel İstanbul'da Yahya Efendi matbaasında basılmış 424 sayfalı “Mecal'sü's Sınaniye" adlı kitabın ilk sayfasına ilave edilmiş olan şu orijinal satırlara bakalım:

“Şayet formalar tashih ve makineye vaz olunduktan sonra harflerin kazaen yerlerini değiştirmesi münasebetiyle vukubulacak yanlışlara kablettabı ıttilâ mümkün olmadığı takdirde yapılması mukarrer olan hata ve sevap cetveli haricinde olarak bulunan her yanlış için ilk bulanan on adet kitap meccanen verilecektir."

Yazı, geçmiştekilerin bu vadide nasıl davrandıklarını açıkça göstermektedir. Hangi tâbi, bugün kendisinde böyle bir teklif yapmak cesaretini görebilir.

Bir de altmış yıl önce yine İstanbul’da basılmış olan 560 sayfalı “Hülâsatü'ş- Şüruh" adlı eserin doğru-yanlış sayfasının başına ilave edilen “İtizar" başlıklı şu yazıyı beraberce okuyalım:

"İşbu (Hülâsatü'ş-Şüruh) nam eser-i lâtifin tashih ve tertibinde elden geldiği kadar dikkat olunduysa da birinci tab'ı olmak mülâbesesiyle hasbel beşereiye her nasılsa bazı imla, nokta, harf, kelime sehivleri görülmekle göze dokunan bazı sehivler zirde vaz olunan savap-hata cetveliyle gösterilmiştir. Lâkin eseri mezburun cesametine göre istikrar olunacak derecede olmayıp ekseri edna teemmül ile anlaşılacağı cihetle nazirin-i kiramın afüvleri rica olunur.”

Bir iki yanlış dolayısıyla duyulan teessür ne kadar açık ifade edilmiş. Demek ki yazılarda yanlışın bulunması uzak şöyle dursun, yakın mazimizde dahi hoş karşılanmıyordu. Bu kusur pek yeni bir şeydir. Bundan en çok sorumlu olan da biziz.