“Habimim sen, şüphesizki azim bir ahlak üzerindesin.”

Ayet

Yukarıda dercettiğimiz ayet mealinden, Peygamber efendimiz (s.a.) İn, mazbut ahlakını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu ayet-i tefsir eden bir hadis-i şerifide, alemlere rahmet olan hazreti peygamberden, nakledelim. Eshabı kiram, allah-ın resuline soruyorlar; din nedir? Fahr-i kainatta cevaben:

“Din ahlaktır” buyuruyor ve işi yalnız sözde bırakmayarak hayatları müddetince hareketleri ile de ispat ediyorlar; ve bu düsturu kuvveden fiile çıkarmak için, binbir türlü hakaret ve o nispette mezalime mukabil yılmadan, usanmadan mücadele edip muvaffak da oluyorlar.

Bu iki esas, Allah ve onun resulü hazret-i Muhammed’den, tatbik etmemiz için bizlere verilmiş emirlerdir.

Ahlakımız mükemmel’e yakın olmadıkça (hiç olmazsa) ne, iyi bir Müslümanız, nede iyi bir insan.

Şimdi iki misalde garbden alalım. Meşhur ilim ve ahlak felsefesi müellifi (alex betrran) bu sahada yazmış olduğu bir eserinde;

“İtikadlı kimselerde bulunan inanç, ahlakın en kıymetli istinadıdır. Bu noktada şüphe edilemez. Dini ahlak aynı zamanda felsefi bir ahlaktır.” Dediği gibi, İngiliz feylozofu (spencer) de;

“Ahlaki emirler kutsal oldukları bildirilen asıllarındaki kuvveti bu gün kaybediyorlar. Dini ahlakın böyle gerilemeye yüz tutması kadar dehşetli felaket azdır.” diyerek hakikati ifadede basiret göstermiştir.

Şu ilahi emirleri ve garbin tatbikatını, biz kendi hattı hareketimize ölçü olarak kabul edecek olursak, her ikisinde de açık veririz. Zira ne dindar olarak allah’a uyduk, ne de lâdin olarak garba uyduk. Gerçi medeniyet, medeniyet diye durmadan feryat ediyoruz ama, hepsi laftan öteye geçip hakikate eremiyor. Büyük Atatürk’ün dediği gibi “garbden ilimden başka bir şey alamayacağız!”

Şu hale göre; ahlak mevzuunda iddia sahibi olabilmek için, itikadlı olmak şarttır. Çünki, cenab-ı allah, ahlaklı olmamızı emrediyor. Hazret-i peygamberde, ahlaklı olan kimsenin aynı zamanda dinli olacağını işaret buyuruyor. Demek ki din ile ahlak bir birini tamamlayan iki yarımdır, biri varsa diğeri mevcut; aksi halde hiç biri yoktur.

Batı alemincede, ahlâkın esası olarak itikat kabul ediliyor; aksi, felaketle ifade edilmektedir ki bunda isabet yüzde yüzdür. Yıkılan kavimlere bir göz atacak olursak, görürüz ki hepsinin de inkırazları ahlak sükutundan olmuştur.

Bekasını teminat altına almak isteyen cem’iyetler, ahlaklı ve imanlı gençler yetiştirmek mecburiyetindedirler. İmansız fertler cemiyetin başına beladır.

Horozoğlu ALİ