ARZULAR
Bizde: "Canın İstanbul’dan er ister, Erzurum’dan kar ister." diye bir darb-ı mesel vardır. Bu söz, arzuyu çok veciz olarak ifade eder. Arzularımızın sonu yoktur. Arzu, âdeta bir hastalıktır ve arzularımızın devası yoktur. Fransızca bir darb-ı meselde: "Arzu, hasisliği geçer." der. Arzu, hasislikten daha şiddetli bir meyi ve ihtirastır. Hele muannit, hasis bir arzu; sonunda insana ikrah ve nefret verdiren bir şey olur; insan o arzusundan mahrum bırakılmaya razı ve memnun olur...
Vakıa, yasak olan şey arzu edilen şeydir. Adem ve Havva kendilerine yasak edilen meyveyi yemeleri ile bu itaatsizlikleri sebebiyle zararlı çıktılar, cennetten kovuldular. Halbuki:
İnsan, kendisine yasak edilmiş, meçhul bırakılmış bir şeye karşı müfrit bir arzu duyar. Kendisine yasak edilmiş ve henüz denenmiş olmayan şeyleri arar. Akıl ve zeka ise insana bilâkis mümkün ve kabil ve müsaade edilmiş olan iyi şeylerden ve daima arzularını, isteklerini ödevler ile ahenktar kılan birleştirenden başka bir şeyi istememeyi tavsiye eder.
Herkes korktuğu ve istediği, sevdiği şeylere kolayca inanır. Başka bir deyimle, insan daima korktuğu yahut şiddetle arzu ettiği şeylerin (ide)siyle doludur; bu sebeple bu hâllere ihtimal içinde gibi bakmak ve hattâ sanki olağan bir şey gibi bakmak gerektir. Heraklitus'un bir sözünü de ilave edelim ki: "Dünya, yaşamak için büyük bir arzu duyup yaşayıştan büyük bir ümitsizliğe düşenlerle doludur." der.
Arzularımız, meyalanlarımızdan ileri gelir. Biz nelere ve nasıl meylederiz? Alfred Adsaire der ki: "Aşağıda değil yukarıda olmak temayülü hayatın esaslı temayülüdür." İşte bu temayül, hayat planının çizilmesinde kuvvetli bir saiktir. Eğer bu temayül doğru ve tabiî yoldan yürüyerek gayesine erişirse, şahsiyetin sıhhî yükselişi meydana gelmiş olur. Eğer bu temayül ezilirse, o zaman bu şuur dışı (gayri şuurî) bir hâlde müessir olmakta devam eder. Bunun sonucu, dolambaçlı yollardan gidilerek yukarıya çıkmaya çalışmaktır. Esrarengiz ve kötü yollarda yürüyenlerde olduğu gibi.
2. İSTEKLER
İstemek, gücü yetmek, hatta yapabilmek demektir. Kuvvetli bir irade için, kabiliyet ve istidat çok önemli bir şey değildir; hatta gerekmez bile diyebiliriz. Bir çok şeyler yapılabilir olduğu hâlde, ilk bakışta imkânsız görünürler. Halbuki bir düşünürün dediği gibi dünyada imkânsız bir şey yoktur.
İnsanların gücü yetmemeleri, iktidarsızlıkları, gevşeklikten, tembellikten ileri gelir. Napolyon:" İmkânsız kelimesi Fransızca bir söz değildir." demiş. Saint—Paul'de: "Bana kuvvet veren her şeye gücüm yeter." demiştir. İmkânsızlık ise hiçbir şey değildir.
Şunu da ilâve edelim ki Namık Kemal: "Her şeyi yapabilmek, onu yapmaya hak kazandırmaz." der. Çünkü, her makul isteğin bir ölçüsü vardır. Başkalarından bizim en sevgili dostlarımızdan olsalar bile kendileri için yapamadıkları şeyi bizim için yapmalarını istemek, muhali temenni etmeye benzer. İnsan kabiliyetinin vücuda getirebileceği en iyi eser, önce kendi nefsi üzerinde, sonra yakın çevresinde, daha sonra da dostları arasında görülür..
İnsan için en güç şeylerden biri, kendi isteklerinin neden ibaret olduğunu kestirmesidir. Arzular, istekler makûl ve itidal dâhilinde olmalıdır: Canımızın fazla çektiği, gönlümüzün fazla sevdiği hiçbir şey yoktur ki kusurlu olmasın. Yalnız kendi arzularını, münhasıran kendi menfaatlarını düşünen bir hodbin, henüz zalim olmuş bir kimsedir. Her zalim, arzu ve menfaatlarini yerine getirmek kuvveti ve iktidarını elde etmiş bir hotbindir.
"Arzularını yenen adam, bahtiyardır." demişler. Çünkü, “Her istediğini düşünmeden söyleyen istemediklerini işitmeye mahkumdur.” derler. Buluncaya kadar arayanın, isteğine, maksadına nail olmaması imkânsızdır. Fakat bununla beraber, aranmaması gereken şeyi arayanın, bulduğundan memnun olması kabil midir? O hâlde:
Neyi ve nasıl istemeli?
Peyami Safa’nın (Gençliğe ve Kendime 12 Madde)'sinden birinde: "Daima en büyük şeyi iste. En büyük şiddetle iste." der. Sonra bu fikrini şöyle açıklayarak itidali de tavsiye eder: "Her şeyi iste ve her şeyden vazgeç. Vazgeç, zira hiçbir şey tamimiyle senin olmayacaktır; iste, çünkü nihayet her şey şenindir. Her şey insanındır."
İstemek bir emel hâlini alabilir: Mesalâ bir insana sorulsa:
"Diğerlerinde sevdiğim nedir?" Ondan alacağınız cevap:
Emellerim,
Hele (tul-i emel) bu bir marazdır. İnsan, hayatı müddetince her şeyi ister. Fakat ne başkalarının menfaat alanlarını kaybedecek kadar iştiha göstermeli; ne de her arzudan el çekmelidir.
Kötü isteklere gelince:
Şunu da unutmayarak ilâve edelim ki, İ. Alâettin Güvsa'nın dediği gibi, insanın içip de ilk defa beliren bir isteği söndürmesi kolaylıkla mümkündür. Fakat istekler bir zincir hâlinde birbirlerini kovalamaya başlayacak olurlarsa, onların arasından herhangi birini söndürmek bile imkan dışına çıkar. Meselâ küçük bir kadeh içinden ne çıkar? demeyiniz. İnsanları bazen mezara kadar götüren alışkanlıklar işte böyle kötüyü, kötü bir şeyin azlığını küçümsemekten çıkar. Nitekim bir atalar sözümüzde: "Yılan küçük iken başını ezmeli." demiş. İlk isteği de kolayken söndürünüz ki o istek zamanla bir zincir hâlini almasın.
Genel olarak istekler ne az, ne de çok olmalıdır. Her türlü arzudan tecerrüt ise Budda dininin esaslı telkinlerindendir. Budda’ya tapan rahipler, her türlü arzudan tecerrüt gerektiğini telkin etmeye çalışırlar ve derler ki: "İnsan oğlu istedikçe, dünyada rahat ve sükûn elde edilmez." Bu iddianın doğru olması mümkündür. İnsanlar sonsuz arzulardan mürekkep bir maddedir. Fakat bu iddiaya rağmen Budda rahipleri (istemek) arzusundan tecerrüt etmiş değillerdir: Yerler, içerler, giyerler ve her şeyi bizim gibi isterler. Esasen aklı başında olan insan arzularından tecerrüt edemez; tamamıyla arzusuz olmak, ölmek demektir. Hâlbuki arzu hayatın cevheridir.
Hâl böyle iken bunun aksi olarak: "Çok isteyen ise hepsini kaybeder." derler. Nitekim, Fransızca bir darb-ı meselde:"Çok koşan, çok yorulur."denildiği gibi. Onun için insan isteklerinde tamahkâr ve açgözlü olmamalıdır. Yine bir darb-ı meselde: "İnsanın çok şeyi olunca, daha fazlasına malik olmak ister." Ve bu da "Çok su içilince çok susanır." gibidir.
Sözlerimizi bitirirken Le Tasse’la beraber diyelim ki: "Çok arzu et, az ümit besle, bir şey isteme; çünkü çok isteyen hiç alamaz." derler. Hayal sükûtuna uğramış, bedbaht olmuş olan arkadaşlarınızı göz önüne getiriniz: Bunların, çoğunu fazla istek peşinde koşarların teşkil ettiğim görürsünüz. Kendinizi acı akıbetlerden korumak mı istiyorsunuz; kanaatkâr olunuz. Mutlak gerekli olan hâsleti ve isteği arayınız.
Hayata bağlanınız, hayatta mesut olmayı isteyiniz. Şen olmaya çalışınız. İsteğinizin gerçekleşmesi için elinizden geldiği kadar uğraşınız. Bu meşru bir arzu, hatta kendi kendinize karşı bir ödevdir. Fakat bir şartla: Bu arzuyu sağlam bir kanat içinde yürütmeyi temel iş olarak biliniz.
İnsanların gösterdikleri arzuların birçoğu makuldür, meşru sayılır. Bu arzuların gerçekleştirilmeleri için başvurulan araç ve çarelerden başlangıçta meşrû ve makul sayılır. Fakat insan hayat yolunda yürüdükçe arzularını frenleyemez, araçlarını ölçemez, meşru-gayrimeşru, makul-gayri makul yapan şey bir düzensizliktir.
Bazı insanlar bir istek karşısında bulundukları zaman, makûl olsun yada olmasın bu isteği reddederler. Halbuki bazen istek makuldür, kabul edilmesi de mecburî olur; sonunda da kabul edilir. Fakat başlangıçta reddedilir; isteği yapana olduğu gibi kabul edene de bir hayli üzüntü vermiştir.
Bir istek karşısında kaldığınız zaman, makul olup olmadığını derhal düşününüz. O dakikada bir sonuca varamamamız pek mümkündür. Bu takdirde kısa bir müddet için mühlet isteriz ve bunu daima tatlı bir yüz ile yapınız. Dostlarınızı muhafaza etmiş, düşmanlarınızın sayısını artırmaktan kurtulmuş olursunuz.
Cemil GÜÇYETMEZ