BİRİNCİ CİHAN SAVAŞINDAN EVVELKİ DURUM

Gaziantep’in dünkü ve bugünkü durumu, bize çok büyük ümitler verici bir tablo halinde gözümüzün önündedir. Birinci Dünya Savaşından evvel Gaziantep’te halkın dörtte birini Ermeni vatandaş teşkil ederdi. Bütün sanat, ticaret kollarının en önemlileri ermenilerin elinde idi. Bütün bol kazançlı ve kıymetli işlere Ermeniler sahip olmuşlar hatta bu yüzden refahı da inhisarları altında tutmaya muvaffak olmuşlar, sefaletten kurtarmayan en basit işler ise Türklerin elinde bulunuyordu. Fakir işi olan az kazançlı sanatların hepsi Türklerde, rahatça bol para kazanan sanat ve ticaret dalları ise ermenilerde idi. Osmanlı devletinin takip ettiği iç politika bu sonucu doğurmuştu. Türk gençleri yıllarca askere gidiyordu. Ermeni gençleri askere alınmazdı. Birde ortada tehlikeli fikirler dolaşırdı, herkes dinine göre meslek seçme âdeti vardı ki, gavur kânı diye halkın dinine bağlılığından istifade ederek maksatlı telkinler vasıtasıyle halkın kafasına Yerleştirmişler, bundan faydalanan Ermeni vatandaşlar oluyordu. Böyle ustaca propagandalar yapılmış ve yer almıştı. Bazı sanat kolları ise kısmen Türklerde kısmende Ermenilerin ellerinde bulunuyordu, ama mesleklerde Türklerin çok az sayıda oldukları görülürdü.

Gaziantep Savunmasından Sonra Sanat Durumu

Gaziantep mücadelesinden sonra ermeniler şehri terkedip gittiklerinde Ermeni sanatkârların yerleri tamamen boş kaldı. Ermenilerin bıraktığı boşluk sebebiyle, uzun yıllar sıkıntı oldu. Çünkü çifçinin çift demiri yok, taşçının külüngü yok, bağ budamaya dahra bulunmaz, kap kaçak bakırlaşır kalaycı yok, bir avuç dokumacı iş yapmak ister, iplik boyamaya boyacı yok, hayvanlar için nal ve nalbant yok, hor iş kolunda iş yürütmek güçlüklerle dolu idi. Umumi bocalama ve şaşkınlık hüküm sürüyordu. O günleri yaşayan yaşlı iş adamları şöyle anlatırlar: Maraştan bir demirci ustası getirerek kendisine şu teklifte bulunmuşlar, beğendiği Ermeni evin de oturacak çalışıp para kazanıp çırak yetiştirmesinden istifade edilecek. Fakat bu vatandaş bütün Ermeni evleri gezdirildiği halde hiç birisini beyenmediğini söyleyerek benîm Gaziantep’de oturabileceğim ev yoktur diye dönmüş geri Maraşa gitmiş.

Şehirde yalınız birkaç demirci bulunduğundan bütün işler yüzüsttü kalmış çünkü. Ermeniler kolay kolay Türk’ten çırak almaya yanaşmazlardı. Gaziantep’in en meşhur çilingir sanatkarı merhum hacuvatcı Ali, Ermeni çıraklığında 28 sene körük çekmiştir. Eline iş verilmeyen Ali usta, ermeniler gittikten sonra iş başlamış, bir kabiliyet olduğunu göstermiş birçok çıraklar yetiştirmiştir. Bu gün yurt dışına ihracat yapan kasa firmaları dahi merhumun çıraklarıdır.

Ticaret erbabı olan kimseler yine bazı sıkıntılar çekmişler, kumaş satıcılar mallarını satamaz olmuşlar, çünkü terzi olmadan kumaş ne ile değerlendirilecek, birkaç kumaş satıcısı birleşerek Mardinden bir terzi ustası getirerek yanına birçok çıraklar yerleştirilmiş, çırak yetiştirme hususuna bu derece önem vermişlerdi. Bu münval üzere bütün sanat kollarında açılan boşlukları en kısa bir zamanda doldurmak hususundaki bütün gayretler seferber olmuş adeta yaratıcılık arzuları içinde herkes işi üzerindeki kendine düşen vazifeyi başarmak azmi ile son derece didinip direniyorlardı, yıllar geçtikçe gayretlerin semeresi elle tutulur gözle görülür bir şekilde görünmeye başladı. Artık günden güne memnuniyet arzeden neticeler doğuyordu, yavaş yavaş sıkıntılar azalıyor açılan mücadele hedefine doğru ilerliyor ve eskiden beri yerleşmiş ve devam eden gelenek halindeki muzır fikir ve düşünce de ortadan kalkmış, gavur kârı deyimi söylenmez olmuş. Herkes dilediği işte çalışıyor dilediği iş kolunda çalışanların yanına çocuklarını çırak verebiliyor, bütün şehir iş sahasında bir aile yuvası halinde birbirlerine yardım gayretinde kaynaşma anlaşma İçerisinde ileriye ümit ve emniyetle bakabiliyordu. Vatandaşından sanat yetiştirme arzularına susayan yaşlı ve müdrik kimseler hususi surette çarşıya çıkıp demircinin demir döğmesini, bıçakçının bıçak yapmasını, kunduracının kunduralarını zevkle neşe ile bundan doğan göz gözyaşları ile temaşa etmekten kendini alamazlardı. Meğer biz Türkler her işi yapabilirmişiz, dinle sanatın alakası yokmuş. Boşa aldanmışız diye dövünüp dertli dertli sohbet edenleri çok sayıda hatırlıyoruz.

Gaziantep’te İnşaat İşleri

Her iş böyle ilerlerken bir yandan da inşaat işleri devam ediyordu. Amma yine sanatkârlar çok mahdut Şehir tamamıyla harap olduğundan şehrin en büyük problemi en büyük dava olarak her şeye rağmen meydanda duruyordu. Birinci cihan savaşı galibiyetinin mümesili olan ve Düvelli muazama sayılan Fransızların modern silahlarla mücehhez ordularının tarafından 2 ay mütamadiyen top endakta altında tutulmasının neticesi şehir viraneye dönmüş birçok duvarlar yerde yatıyor, top yarası almayan evlerden söz açılınca buna inanmayanlar görülüyor. Top deymeyen evler için piyangodan büyük ikramiye kazanmış bir adamın şanslılığı nazarı ile bakılıyordu. 70 bin top mermisi yiyen o günkü küçük çevreli şehir bu derece asırların ötesinden bakaya kalan bir harabe gibi hazin manzara arzeden şehrin en büyük davalarından birisi olan bu davayada ciddi gayretlerle başlanıldı. Ermenilerin yanında amelelik çamurculuk gibi önemsiz işler yapmış olan kabiliyetli işçiler, halkın karşısına sıvacı olarak, yapıcı olarak, yonucu olarak çıkıverdiler. Bu kadar çok inşaat işleri başka türlü halledilemezdi. Bütün amelelelerin usta sıfatı takınmak suretiyle yaralı Gaziantep’in yaralarına melhem sürülüyor. Bütün millet son gayreti ile imar ve tamir işlerinde çalışıp son gayretlerini sarfediyorlardı. Artık birkaç yıl geçmek suretiyle şehir nisbeten mamur bir hale gelmişti.

Çınarlı Camii ve Şehitler Abidesi

Yalnız halkın gözleri önünde hüzünle temaşa edilen mukaddes bir harabe vardı bu çınarlı camii şerifi. Taş taş üstünde kalmamış bir enkaz yığını halinde göz önünde duruyor. Bütün Antepliler her zerresi şehit kanıyla sarmaş dolaş yatan bu toprak yığınına bakarak üzülüyorlardı. 1934 yılında Başvekil şehrimize teşrif ettiler. Başkarakoldan yaya yürüyerek geliyorlardı. Çınarlı ise olduğu gibi duruyordu. Başbakanı ağlatan bir ibare kırmızı bir bez üzerine yazılmış caddenin tamamını kablayan bir halde asılmıştı. Başbakan bu yazıyı okumadan geçemedi, gözyaşlarını da tutmak mümkün değildi.

İbare şudur:

(Bir günde 400 mermi ile bombardıman edildiği halde sükût ettirilemiyen bu gedikte 18 Türk kahramanı müdafaa ediyordu.)

Bu yazıyı okuduktan sonra göz yaşlarını silen başbakan halkı aralayıp hüzünlü nazarlarla derin düşünceye dalarak baktıktan sonra, bir an evvel yapılması için emrini verdi. İşte Gaziantep'in en son yapılması lazım gelen harabelerden Çınarlı camiiside bu suretle yapılmış oldu. Yerinede şimdiki görülen abide konduruldu.

Abidenin şekli ve manası şudur:

Düşmanı yurttan kovmak için yemin eden mücahidin Allahına kaldırdığı şahadet parmağının sembolüdür. Bu abidenin altında yatan şehitlerden dolayı Gaziantep için birisi şöyle demiştir:

Bir şehit bayrağı örttü altı bin kardeşine,

Gazilik ünvanı taç oldu o mağrur başına,

Gerek şehrin imarı gerekse küçük sanatlardaki boşlukları doldurmak için sarf edilen bütün gayretlerin mesut neticelerini seyreden Antepliler artık Gaziantep’i ikinci defa kurtarmış oluyorlardı. Bu durum ve bu mücadele birinci silah mücadelesinden daha önemsiz sayılamazdı. Galibiyetlerinin keşfine amil olan bu olay lar Gaziantepli’lerin gönlündeki yaraları merhemlemiş oluyordu.

Otomobil Tamirciliğinin Gaziantep'e Tesiri

Bir şehirde bazı temel meslekler bütün iş kollarına tesir yapacak nitelikte olur. Nakil işleri hayvan kervanları ile yapıldığı zamanda birçok sanayi kollarında birçok hareketlere amil olan kervancılık, yani nakliyecilik otomobil nakliyesi şekline girdikten sonra, makine sanayine başlandı. İster istemez makine sanayine bir zorlama başladı. Otomobiller günden güne âdet itibariyle artıyor, yavaş yavaş hayvan nakliyesinin yerine otomobil alıyordu. Otomobil kullanma ve tamiratı ile uğraşmaya merak saran gençler günden güne çoğalıyordu. O zaman şoförlük öğrenmek için bir müddet tamirhanede çalışmak lazım geliyordu. Yaşlı başlı gençler birkaç ay kadar çalışıp şoför yetişmek için tamirhaneye ücret vermek zorundaydı. Bu ücretin meblağı zamanımızın binlerce lirasını teşkil eden bir meblağ idi. O parayı tamirci ustalarına verdikten sonra aylarca bedava çalışıyorlar ve şoförlüğü öğrenen kişilerin bir kısmı otomobil alıp işletiyorlar, bir kısmı piyasada şoförlük yapıyor, bunlar arasından tamircilikle uğraşanlarda çıkıyordu. Otomobil İşletmek veya şoförlük öğrenmek salgın halinde bir moda durumunu almıştı. Otomobil tamirciliğinin birçok tamamlıyıcısı mevcut olduğu halde bu kollar ortada yok. Zamanla otomobil işleri çoğaldıkça tamamlayıcı kolların ihtiyacı duyuluyordu. Otomobil işlerindeki kollardan ilk başlayan tamircilik ile karusercilik ve boyacılık oldu, tamamlayıcı kollardan makascılık, kaportacılık, akücülük, elektrikçilik, hep tamircilik içinde müteala ediliyordu. Otomobil adedi artıkça işler önem kazandığından tamircilikten o kollar yavaş yavaş ayrılmaya başladı ve otomobil vesilesiyle doğan tamirhane, tornacılık, tornacılığın zorlamasıyla döküm işleride artmaya ve ilerlemeye başladı. Günden güne genişleyen oto tamir işi için kurulmuş atölyeler sanki Antep çevresinin dışındaki vilayetlerin hizmeti için kurulmuş gibi komşu vilayetlerin dikkatinden kaçmadı. Civar vilayetlerin işleride bu atölyelerde yapılmaya başladı. Bu arada her türlü fabrikalarda kırılan parçaları da her gün biraz ilerleyen dökümcüler tarafından dökülmek suretiyle tornacılarda tamamlanarak bu ihtiyaçlarda giderilmiş oluyor. Bu durum günbe gün geniş sahalara doğru yayılıyordu. Tamirci, tornacı dökümcü arasında birçok işler görülüyor, karuser işi ise zaten ilk hamlede bütün şarki Anadolnnun işlerini eline almışlar birçok ihtiyaçları gidermiye başlamıştı. Oto işleri bu gün 9 iş kolu halinde birbirinin tamamlayıcısı olarak çalışan ve günbe gün ilerleyen birçok civar ve uzak vilayetlere hizmet eden bir iş koludur.

Son günlerde şehrimiz torna atölyelerinde siparişle yapılan makine çeşitlerini saymak mümkün değildir.

İstenilen birçok makineler seri imalat halinde değil amma yapılabilmektedir. Gaziantep’de kurulmuş birçok fabrikaların tamamı Avrupa mamuli makinelerin kopyası olarak yapılmış tam randımanla ve muvaffakiyetle çok mükemmel bir suretle çalışmaktadır. Bu neticeler gösteriyor ki sisteme dayanan bir tesirli hamle ile çok büyük işlerin başarılması mümkündür. Bu konuda ümidin temeli şu noktaya dayanmaktadır.

Yapılan her türlü makinenin randımanı ve sağlamlığı Avrupa malını arat mayacak evsafda olduğu için, günden güne Avrupa malı aşıklığı ortadan kalkmakta yerli malının itibarı artmaktadır. Gaziantep’in bu günkü küçük sanayide çok parlak ümit verici gabiliyet seviyesi tahminlerin üstündedir. Memleket ekonomi hayatında şafak söktüren Gaziantep sanatkârlığı istikbâl için yurttaşını endişeden kurtarmak derecesinde ümit vericidir.

Ali ŞENBOYAR