“Bir Öğretmenle Konuştuklarım’dan

([1])

Yemekten sonra her zamanki saatinde dersini hazırlamağa oturan oğlumu bu akşam kitapları, defterleri yerine önüne bir takım boş kâğıtlar koymuş, kurşun kalemini parmakları arasında oynatır ve düşünür görünce dayanamadım; gazetemi bırakarak sordum:

- Ne yapıyorsun dedim, orada oturmuş öyle?

- Hiç baba düşünüyorum.

- Düşünüyor musun, neyi? Yok mu bu akşam vazifen senin?

- Var da onu düşünüyorum diye cevap verdi. Sonradan biraz durup yutkunarak, öğretmen bize bir oyun düşünüp, bir piyes yazınız dedi... Onun için.

Sesimi çıkarmadım fakat, bu cevap beni hem düşündürdü; hem de ilgi uyandırmaktan geri durmadı. Öğretmen, 11, 12 yaşında çocuklardan piyes istiyordu yazsınlar, hem daha ders yılının başında. Evet, bir kompozisyon, bir vazife, bir şey olabilirdi; fakat piyes, tiyatro bu bir parça çocuğu havailiğe sürükliyeceğe ve onun yapamayacağı bir işe benzemiyor mıydı?

Ertesi günü akşam üstü işimden yavaş yavaş dönerken tesadüf karşıma oğlumun öğretmenini çıkardı, Dün gece kafamı kurcalayan soru tekrar canlandı, merakımı gidermek için bu fırsatı kaçırmamam lâzımdı.

Öğretmeni, buraya yeni tayin edildiği için ilk defa bu sene ders yılı başında okur velilerinin toplantısında tanımıştım. Genç, enerjik, güzel konuşan, temiz giyinen. İyi hareket eden ve okuttuğu çocuklarına güven, saygı ve sevgi sağlayan bir insan. Herhalde beni cevapsız bırakmayacaktı.

Kendisine yaklaştım, selâmladım, biraz konuşmak için vaktı olup olmadığını sordum, memnuniyatle görüşeceğini söyledi. Yürüdük, Halkevinin küçük salonunda birer koltuğa oturduğumuz zaman öğretmenin sorgulu gözlerle bana baktığını gördüm.

- Sizi yolunuzdan alakoydum, fakat bir merakım varda?..

- Buyurun sizi dinliyorum, diyerek koltuğa bir parça daha yerleşti.

- Dün akşam oğlumu ders çalışma saatinde önünde bir sürü boş kağıtlarla elinde kalem oturur görünce merak ettim, sordum ne yapıyorsun diye? Piyes yazmaya uğraşıyorum, vazife verdide öğretmen diye cevap verdi.

Öğretmen bir parça gülümseyerek:

- Ha!.. Evet kendilerinden bir küçük vak’a tasarlayarak bir piyes yazmalarını istedim. Bunun için mi merak ettiniz, yoksa çocuk boşuna vakit geçiriyor diye mi?

- Hayır, yani çocuk daha bu sene beşinci sınıfı geçtide sanki böyle birşey yapabilir mi, yahut yapsa da ne faydası olur? Çocuğu biraz...

- (Sözümü keserek) diğer derslerden alakoymaz mı? Siz işi bir parça hayalinizde büyütmüşsünüz, piyes deyine daha sene başında müsamerelerle uğraşmak oyunlar yapıp dersleri ihmal gibi şeyler düşünüyorsunuz. Bir şey sorayım size, şayet ben çocuklara ödev olarak bir olay tasarlayıp bir piyes yazmaya gayret edin diyeceğim yerde mevsimlere dair, güneş hakkında, falan veya filân konuda bir yazı yazın deseydim yine merak edip beni görmek isteyecek miydiniz?

- Fakat şey...

- Tabii hayır değil mi? Anlıyorum, burada sizi meraka düşüren hatta bir parçada meraka değilde endişeye düşüren (Piyes, Tiyatro, Oyun) gibi kelimeler. Halbuki çocuğunuz her gün etrafınızda tiyatro oynuyor, oyunlar yapıyor ve bunlar sizi hiç endişeye düşürmüyor, çünkü çocuğun kendisinde bu taklit kabiliyeti ve oyun ihtiyacı mevcut; oğlunuz sinemayı seviyor mu?

- Seviyor.

Daha ziyade hangi filmleri seyretmeyi sever?

- Hareketli filmleri, bilhassa Kovboyları.

- Gördünüz mü, çocuk hareketli şeyleri seviyor. Zira çocukta hareket daimî bir ihtiyaçtır, sinemada yalnız seyirle kalmıyor oradan çıktıktan sonra onları arkadaşlarile birleşip taklit ediyor ve kovboyluk oynuyor. İşte benim de piyes yazdırmakla ve daha sonralarıyaptırmayı tasarladığım işlerle amacım çocuktaki bu oyun ve hareket ihtiyacını başıboş bırakmayıp güdümlü bir oyun sistemile faydalı bir hale koymaktadır. Zira kovboy filimlerini seyreden çocuk yalnız hareketlerile onları taklide yeltenmiyor, aynı zamanda konuşma tarzlarını ve bilhassa seslenişlerini de benimsiyor bu yüzden de dilimize kötü bir aksan yerleştiriyorlar, İtiyat haline gelen bu vaziyet birbirlerine seslenişlerinlerinde ve konuşuşlarında kendini gösteriyor, peki sorarım size bu sizi endişeye düşürmüyor mu?

Onun için müsaade buyurunda size bu piyes yazdırmakla ne düşündüğümü ve ne yapmak istediğimi anlatayım, yalnız bunu anlatabilmek için sözlerimi başlangıçta biraz geniş tutacağım sizi sıkmış olmıyayım?

Bilâkis, çocuğumun iyi yetişmesini istediğim ve sizde de bu alâkayı gördüğüm için fikirlerinizi iyice kavramaya ve sizin mektepte yaptığınız işleri evde bütünlemeye gayret edeceğim. Onun için sizi ilgi ile dinliyorum.

İnsan ve hayvanda psikolojik hayat herşeyden evvel fiil ve harekete yönelmiştir. Cocuk doğduğu andan itibaren harekete başlar fakat kendisindeki kuvvet, uzviyetini idame için sarfedeceği enerjinin tüketemiyeceği kadar fazladır; işte bu enerjinin sarfı oyun şeklinde teceli eder.

Bazı çocuklarda oyun bir hareket ve hülya halitasıdır. Oynayan çocuk kendisine muhayyel bir âlem yaratır, fakat o çok zaman bu âlemi yarattığının farkında bile değildir. İstediği gibi yaratıkları ve eşyayı değiştirir, bir süpürge sapı bakarsınız çocuğun altında bir ata inkilâp etmiştir. Onu koşturur, yem verir, sular velhasıl dış âlemden aldığı izlenimleri kendine göre düzenleyip ortaya koyar; bu itibarla çocuk sürrealist bir tulûatçıdır.

Çocuk kuru hakikatlerden hoşlanmaz, hatta bunların idraki kendisini yorar, çocuk hayata girmiş olmakla beraber henüz hayal âleminde yaşamaktadır. Olaylar renkli adeselerden geçerek şuuruna akseder, renkli idrakler uyandırır. Hep güzele ve renkliyedir çocuğun meyli; o herşeye kendince bir sembol bulur. Melek ve peri onda güzelin ve iyinin remzidir. Sorarım size çocuğnuz daha küçükken fazla yaramazlık yapınca onu susması veya oturması için korkutur muydunuz?

- Tabiî korkuturduk.

- Ne ile meselâ?

- Meselâ, çirkin, korkunç bir adam; yahutta cadılar geliyor derdik..

- Hah;... Tamam gördünüz mü, çirkin birşey, cadı, şeytan. İşte çocukta çirkinlik, kötülük te cadı, şeytan, ifrit halinde tecelli eder. Çocuk, güzeli, çirkini, iyiyi, kötüyü bu suretle bir takım sembollerle ifade eder ve bunun içindir ki çocuğun masallarında, oyunlarında bunlar yer alır.

(Arkası gelecek sayıda)

Yazan: Bürhan Sıtkı ÇELTİK


[1] Burada doğrudan doğruya Çocuk ve tiyatro deyimini kullandım zira çocuğun yapacağı iş reel manadaki tiyatrodan daha yaygın ve geniş bir anlamdadır. Ondan ötürü Çocuk ve güdümlü oyun deyimini kullanmayı amacımı anlatmak için daha uygun buldum.