CAĞDIN VE CİVARIN COĞRAFYASI

Gaziantep Çukur Ovanın Güneydoğu sınırlarında bitim noktasını teşkil eden 855 rakımlı bir pilato üzerine kurulmuştur.[1] Bu plato arızalı sarp tepelerden ve kayalık düzlüklerden müteşekkildir.

Gaziantep şehrinin takriben 200 Km. batısında biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere belli başlı iki dağ vardır. Bunlardan kuzeyde 1496 rakımlı Sakaltutan dağıdır. [2] Bu iki dağ kuzeyden güneye doğru engebeli bir sırtla birleşerek bölge sularının akışını yönlendirir.

Şehrin bulunduğu vadi içerisinde bir çok kaynaklar vardır. Bunlar birleşerek bölgenin akar sularını meydana getirir. Bu suların başlıcası Sacur ve Kuveyk nehirleridir.

Sacur nehri Gaziantep’in batısında Pancarlı denilen mevkiden çıkar, Cağdın, Hacar, Büyük Kızılhisar önlerinden geçer, Güneydoğu istikametini alır.

Kuveyk nehrinin aslını Cağının hemen 400 Km. kuzeybatısında köylülerin Akpınar Dağı dedikleri ve yüksekliği gayet az olan bir tepenin altından çıkan kaynak meydana getirir. Bu kaynak akar su halini aldıktan sonra ilk defa Cağdına uğrar, daha sonra civardaki kaynaklardan gelen kollarla büyür, nihayet Sacurla birleşerek evvelâ Suriye’ye girer, daha sonra Fırat’a dökülür.

Cağdın eserinin bulunduğu Cağdın köyü Gaziantep’in 18 Km. Güneydoğusunda olan Oğuzeli kazasına bağlıdır. Bunun 3 Km. güneybatısında Hacar, 2 Km. kuzeyinde Aşağı Kilisecik 3.250 Km. kuzeybatısında Babilge 5 Km. güneyinde Oğuzeli Kaza merkezi (Büyük Kızılhisar), 5,750 Km. kuzey batısında Nurgana, 8,400 Km. güneyinde Şüveydin, 9,200 Km. az güneybatısında Sazgın ve Hava Meydanı, 12 Km. güneyinde Ziramba, 18 Km. güneyinde Tılbaşar köyleri bulunmaktadır. Bunlardan Tılbaşar Hüyüğü neşriyatın tanıdığı hüyüktür. Sazgında Arkeoloğların tetkik nazarını üzerine çekmiştir. Hacar Hüyüğü bazı neşriyata geçmiştir. [3]

Köyün kendisi çok kayalıktır. Cağdının hemen içinde denecek kadar yakın iki tabii tepe vardır. Bunlardan biri az güney doğusundaki Ballı Kaya diğeri güneyinde Değirmen Dede.

Kuveyk nehri Cağdın önünden geçmekle orasını bağlı bahçeli bir hale koyar. Bu sayede burası çeşitli yaz ve kış sebzeleri, narinciye hariç her türlü meyve yetiştirir, ayrıca her nevi tahıl mahsulü de verir.

Cağdın yukarıda sayılan bir çokları ile beraber bu geniş akar suları bol çökük arazinin içerisine yerleşmiştir. Bu geniş vadinin kuzeyinde Amanosların kolları olan bir birine aşağı yukarı paralel Kara Dağ ve Koca Dağ kitleleri bulunur. Bu ikisinin arasındaki vadiye Cingife (Yavuzeli Kazası) yerleşmiştir.

Cağdının yolu bu gün eskisinden daha iyidir, fakat Cağdının mesafesi Gaziantep’e daha yakın olmakla beraber Oğuzeli’nden dolaşılmakta ve yol uzamaktadır. Daha kısa olan Babilge yolu çok daha arızalıdır. Diğer yakın köyler bir birine ham yollarla bağlıdır. Bir çoklarında kışın çamurdan geçilmez.

ESERÎN BULUNDUĞU TARİH ve YER

Etüdümüzün konusunu teşkil eden Cağdın Kabartması 1934 senesinde köylülerin temel hafriyatı esnasında bulunarak Gaziantep Millî Eğitim Müdürlüğüne getirilmiş 1937 yılında Adana Müzesine nakledilmiştir. 1982 numarada kayıtlıdır.[4]

Eser, yukarıda söylendiği gibi bir evin temeli kazılırken bulunmuştur. Bulunduğu yerde bu gün Mehmet Ertürk’ün evi bulunmaktadır. (Resim). Burasını 1948 yılında evvela kendim yalnız olarak ziyaret ettim, sonra Prof. Londsberger ve Prof. Kemal Balkan’la tetkik ettim. Burada takriben bir, bir buçuk metre uzunluğunda 75 – 50 santim arasında değişen genişlikte, ve bir birine harçla iltisak ettirilmiş taşlarla yapılmış bir binanın temelinde bulunduğunu tesbit etmiştim. Bu küçük etüd meydana getirilirken tekrar mahalline yapılan ziyaret neticesinde ayni sonuca varılmıştır. Bu ziyaretler esnasında köylülerin tekrar tekrar ifade ettiklerine göre bu taş binada hiç bir vazife görmeden zemine yüzükuyu yatırılmış vaziyette bulunmuştur.

Fotoğraf: Fırtına şehrinin fırtına tanrısı Teşüp

İlk ziyaretlerimizde varılan kanaate göre bina Roma devrine aittir ve eser de yüzü kuyu yatırılmış olduğu için bahsedilen binanın kendisine ait değildir. Burada iki cihet hatıra gelmektedir. 1 Eserin başka yerden alınıp buraya getirilmiş olması, bunun arkasından hemen bir soruda cevap beklemektedir. Temelde vazife görmediği yani temel taşı olarak kullanılmadığı halde neden buraya getirilsin. 2- Eserin o mevkide sözü geçen devre ait binanın temelleri kazılırken daha aşağılardan çıkıp hemen oracığa yatırılmış olabilir.

Fotoğraf: Eserin Bulunduğu Cağdın köyünden bir manzara

Bu faraziyeyi orada kabartı tümseklik bulunmaması bu fikri kuvvetlendirecek çanak çömlek gibi yardımcı belgelerin, kabartmalı kabartmasız ikinci bir bozalt akşamın zuhur etmemesi zayıflatmaktadır. Münferit oluşu, temelde vazife görmeyişi ve yatırılmış vaziyeti yakın fakat başka bir yerden getirilmiş olduğu kanaatini kuvvetlendirmektedir, ama nereden? Bu gün için bunu cevaplandırmak mümkün değildir. Cağdına hemen 20 dakika mesafede Ballı Kaya’nın dibinde bir Hüyük vardır, bunun da görülen kısımlarında temelde bulunan taşların karakterinde taşlar vardır. Buranın alt tabakaların da bulunup oraya götürüldüğü farzedilse götürülme sebepleri anlaşılamamaktadır. Aşağı Kilisecik ve Hacar köylerinde de Höyükler vardır. Hacar Hüyüğü Kalkolitik, Teleubait devrine ait çanak çömlek ihtiva etmektedir. Belli sistemli araştırmalarla diğer devirlere ait çanak çömlek bulunması da mümkündür.

G. Gütterbock ve Bossert’in de yazdığı gibi İmparatorluk hatta geç Eti ve Firiglere ait q kabartmalı eserlerin daima su civarında bulunduğunu oralarda akar suyun veya kaynağının çok mühim rol oynadığını biliyoruz. Burada da bol kaynaklar ve akar sular olduğuna göre ayni hal Cağdın için de söylenebilir, çünkü bu da su civarında bulunmuştur. Faraktin, Taşçı, Eflatunpinar, Gavur Kale, Ivrız ve Midasşehri abideleri hep su kenarında ve yakınındadır. Orijinal yerinde bulunmamasına rağmen Cağdın eserinin de bu çevre içinde aranması icabederse de bu gün için bu yeri tayin mümkün değildir.

Fotoğraf: Eserin bulunduğu yerin bu günkü hali

ESERİN TASVİRİ VE TARİHLENDİRİLMESİ

Etüdümüzün konusunu teşkil eden Cağdın kabartması dediğimiz eserin yukarı tarafı yuvarlak ve alt tarafı dizden itibaren kırıktır. Arka tarafı yüzü kadar ince işlenmemişşe de düzgündür. Yukarı tarafının yuvarlak oluşu eserin bir Ortostad olmayıp bir stele olduğunu göstermektedir. Elbistan Kara Hüyük kazısında bulunmuş olan taş gibi[5].

Stelenin yüksekliği 157, genişliği 62, derinliği 25, kabartmanın boyu 135 Cm. dir. Esere malzeme olarak mütecanis bir bazalt kullanılmıştır ve alçak kabartma olarak işlenmiştir. Bu stelenin üzerinde bulunan figür sağa doğru adım atmış vaziyettedir. Sol elini ileri doğru uzatmış, üzerinde bir takım işaretler var. Bu işaretler bir biri üzerine konmuş olarak serpuşun önündeki ikinci boynuz hizasına yükselmiştir. Sağ eliyle ucu yukarı kaldırılmış bir mızrak tutmaktadır. Belinde maruf Eti hançeri var. Hançerin bir kın içerisinde olduğu teferrüatından anlaşılıyor.

Eti kabartmalarında daima görüldüğü gibi Cağdın eserinde de görüş hataları vardır. Bunun neticesi olarak yüz kısmı profilden, göğüs cepheden, belden aşağısı yine profilden tasvir edilmiştir.

Başında taşıdığı Serpuşun başla temas eden kısmı temamen intibak etmiştir. Yukarıya doğru yükselmekte ve ucu sivrilmektedir. Serpuşta dört tanesi önde, dört tanesi arkada olmak üzere dört çift boynuz vardır. Diğer Eti kabartmalarıyla mukayese edildiği takdirde nisbeten alçaktır. Ön kısımda Serpuş sathında yüksek bir kısım görülüyorsa da kulak hizasından sonra seçilememektedir. Son iki karşılıklı boynuz Serpuşun sivri ucunu adeta yarım daire şeklinde çevirerek içine almıştır.

Yüz matruş, ense temamen çıplaktır. Burun uzun ve sivri, badem biçimindeki gözlerin üstünde kiprik hattı ve göz belirtilmiştir. Çene ve yüz etlidir. Boyun kalın ve kısa, kulaklar Serpuşun alt kenarları hizasından itibaren temamen belirtilmiş ve yayvan bir küpe taşımaktadır.

Giymiş olduğu elbisenin omuzları ve belden yukarı kısmı gövdeye temamen intibak etmiş belde sıkı bir şekilde oturmuştur. Elbisenin yakası iyice seçilmektedir Arka yakanın iki tarafından gelen bir pat önde hafif bir inhina yaparak önde birleşmiştir. Elbisenin belden aşağısı yine vücuda uygun olarak tünik biçiminde bacakların dizden yukarı kısmında iki fisto halinde önde tam ortada ve arkada olmak üzere üç direk meydana getirerek bitmektedir. Eteğin genişliği ancak atılmış olan adımın açıklığı kadardır, Fistoların meydana getirdiği dirseklerden üçlü ilmik şeklinde birer püskül sarkmaktadır Ayrıca hançerin kabzasının ucundan da ayni şekilde bir püskülün sarktığı görülür. Etek kenarındaki fistoların etrafında elbise sathında kabarık iki santim kadar genişlikte bir pat dolaşmaktadır. Hemen bu etek patının altından çıkmış gibi merkezden muhite doğru açılan şualar görülür.

Ortada bulunan şuanın yukarı kısmı tekrar üçleşmektedir. Bunun sağında ve solunda olmak üzere üçer tane daha var. Ortadakini üç sayarak hepsi dokuz eder. Gütterbock bunu on bir tane görmüştür. [6]

Tünügün bitim noktasından 10-15 santim aşağıda ve hemen dizlerin üstünde bacak çevrelerini iki sıra pat dolaşır, bu etek patından biraz daha az geniştir. Bu ilk bakışta tünüğün altından dar bir pantolon giyilmiş hissi vermekte ise de biraz inceleme bunların, Kara – bel kabartmasındaki gibi dizlere kadar gelen sivri burunlu Eti çizmesinin bitim hattını teşkil ettiğinde şüphe bırakmıyor [7].

Yukarıda stelenin alt kısmının kırık olduğu söylenmişti. Kırıklık tam bu çizme patının hizasından başlamış ve öylesine düzgün kırılmıştır ki, kabartmanın dizlere kadar yapılmış olduğu hissini vermektedir. Bu yüzden bazı tetkikcileri aldatmıştır [8].

Kabartma bazılarının zannettiği gibi bir kaide üzerinde değildir, müzede rasgele konmuştur. [9]

Kabartmanın elinin üzerindeki işaretlerin dört parçadan ibaret olduğu hususunda dilciler mutabakata varmışlardır, görüşler ve okuyuşlar değişmektedir. [10]

Gütterbock bunu “Şehri Tanrısı,, diye manalandırıyor ve Fırtına Tanrısı ideogıramı okunmadıkça şehir adı okunamaz diyor.

Bosser daha kati bir ifade ile bu dörtlü işaret gurubundan yalnız alttaki işaret hususunda Gütterbockla hem fikir oluyor, diğer işaretleri farklı gördüğünü söylüyor ve temamen “Tarhundaş şehrinin Tarhunsd’u olarak okuyor. Bunu destekleyici misaller de gösteriyor.

Cağdın kabartması Büyük Eti Devleti ve daha genç eserlerle mukayese edildiği takdirde uslup ve eserin taşıdığı ifade bakımından Büyük Eti Devleti zamanına icra edilmektedir [11]Bazı teferrüat müstesna, elbisesinin hususiyetleri bakımından da ayni düşünülebilir [12].

Tanrının taşıdığı Sepuş’un tasvirinde işaret edildiği gibi emsallerine kıyasen daha alçak ve ucunun sivri olduğu görülür. Bu keyfiyetin ve boynuz sayısı çokluğunun meydana getirdiği fark tarihlendirme bakımından önemli olmıyabilir. Ayni devirde her iki tip de yanyana yaşamıştır [13]. Meselâ Gavurkale (Altanatoiien No. 941, The Hittite Empıre figür 7) kabartmalarının serbuşunun uçları Cağdın kabartmasında olduğu gibi sivri, Yazılıkayadaki “Meç Tanrı,, sınınki yuvarlakça (Altanatolien No. 545) dır. Boynuzların azlığı veya çokluğu da Tanrının rütbe ve mertebesine bağlıdır[14]. Buna göre artar veya eksilir.

Demek oluyorki bu konuda Etüt yapmış olan bütün bilginler, K. Bittel müstesna [15] .Cağdın eserinin Büyük Eti Devletine icrai hususunda birleşmektedirler.


[1] Rakım hakkında bilgi Gaziantep Küçük Sulama Enstitüsünden en son tetkiklere göre alınmıştır.

[2] Abadi: Ayintabın Dört Muhasarası; Gaziantep Broşürü.

[3] The Excavation At Sakce Gözü, îraq, Volüme XII, Part II, 1950 S. 58 (Burada Hacar, “Hagar,, şeklinde yazılmıştır.)

[4] Yalgın, Ali Riza, Cenupta Türkmen Oyunları, Kısım V, Adana 1939.

[5] Özgüc. T. ve Özgüc N. Karahüyük Kazısı 1947 Ankara.

[6] H. Gütterbock: Halil Ethem Hatıra Kitabı 1.1947.

[7] Garstang: The Hitite Empire 1929, S. 177, Figür 12.

[8] Gütterbock; Halil Ethem Hatıra- Kitabı 1947, cilt I, S. 55.

[9] H. The. Bossert; Yahrbuch Für Kleinasiatische Forschung 111/1 1951, S. 106 . Lo8.

[10] Bak ayni yer ve sahife; Gütterbock; Halil Ethem Hatıra Kitabı, S. 55.

[11] Yarbuch für Kleinasiatische Forscug 111 / 1 1951, S. 106 – 108

[12] H. Gütterbock Halil Ethem Hatıra Kitabı 1, 1947, S. 555.

[13] E. Akurgal, Spathetitische Biidkust 1949 Ankara, S 6.

[14] Bak ayni yer vs.

[15] K. Bittel; Archaologische Antzeiger, S. 566-567 vs.