Gaziantep hakkında söylenmiş ve yazılmış birçok güzel sözler, bir çok güzel yazılar vardır:
Burada, yakın tarihlere ait olan ve herkesçe bilinen sözlerden ve yazılardan değil, daha eski zamanlara ait olan bazı belgelerden örnekler sunacağım. Vereceğim metinler sırasiyle 473-331-111-89 59 yıl önce yazılmışlardır.
BALIOĞLU İBRAHİM
Antep, Yavuz Sultan Selim tarafından alınmadan evvel, Mısır’ın egemenliği altında bulunuyordu. Yavuzun babası ikinci Beyazıt zamanında Antepli bir ilim ve sanat adamı, İstanbul’a ikinci Beyazıt katına elçi olarak gönderilmişti. Balıoğlu İbrahim adındaki bu zatın, hicri 893/ (1487) de yani bundan 473 sene evvel yazdığı “HlKMETNAME” adlı 13.030 beyitlik ansiklopedik bir eseri vardır. Müellif, Mısır Sultanı Kaytbay’a sunduğu bu eserde kendisinin babadan, dededen Antepli olduğunu bildirmekte ve Anteb’i çok övmektedir:
Şu şehristan ki şehr-i mevlidimdir,
Eba an ced makam-ı mahtidimdir.
Ki yani Aynıtap şehr-i rânâ
Arus-ı âlem ü maşuk-ı dünya
Misali yokturur büldan içinde
Naziri gelmedi devran içinde.
Balıoğlu, Antep’in güzel bir şehir olduğunu söylemekle beraber, içinde güzellerinde çok olduğunu anlatmaktadır:
Güzeldir, hem güzeller şehridir ol
Gülistandır belâbil behridir ol
Bunun rasgele söylenmiş bir söz olmadığı, biraz sonra Evliya Çelebi’den aldığımız parçalar arasında bulunan aynı mealdeki cümlelerden de anlaşılacaktır. Hikmetnamede Antep’in bağ ve bahçelerinin çokluğu da belirtilmektedir:
Açılmış gülleri vü mergzarı
Kılur her canibinde murg zari
İçi, taşı dolu eşcar ü ezhar
Öter atyar, akar her yana enhar
Bu eserden anlıyoruz ki Antep’in bazı yerleri, bundan 473 yıl önce de aynı adla tanınmakta ve aynı değeri taşımakta idi: Antep kalesinde İmam Gazeli’nin makamı bulunduğu, yakın bir tepede Dülük Baba’nın yattığı, gibi:
Anın hısnındadır Allahü âlem
Makamı Ahmed i Gazzali’nin hem
Anın dağında tutmuştur makargâh
Dülük Baba aleyhi rahmetullah
Bu satırlar arasında dört meşhur suyun adı geçmektedir. “ayn-ül le-ben bunlardan biridir:
Üş ol dördün biri Aynülleben’dir,
K’anın şürbü şifa-yi can ü tendir (X)
Birine dediler Aynügazali
Beğenmez cürası ab-ı zülâli
Birine ad koşmuşlar ayn-i verdi
Devadır giderir meşrubu derdi.
Demişler birine Ayn ül-Benatı
Şerabı mat eder ma-ül hayatı
Müellif Antep’te akrep bulunmadığını söylüyor ve övmesine devam ediyor:
Acep mi gejdüm olsa orada güm
Çu cennettir nider cennette geldüm?
Türabı kim anın iksir-i candır
Gönül gözüne köhl-i Isfahandır
Nola metheylesem ben ol meabı
Ki âdem methedüptür Aynıtabı
(X) Ayn ül-Leben’in methini bundan dört asır sonra Hasırcı oğlunda ve Dürride
de görüyoruz. Dürri’nin yazısı aşağıda gelecektir.
Hasırcıoğlu’ndan buraya bir beyit alıyoruz:
Hele Aynüllebe’nin abı lâtif
Ab, amma ki havadan da hafif
Bundan sonra Anteb’in fenalığını isteyenlere beddua ediyor:
İlâhi gitsin anın aynı tabı
Ki viran istiye bu Aynı tabı
İlâhi her kim olsa ana yağı
Çırağında bu şehrin yana yağı
Münir oldukça şem’i afitabın
Çırağı enver olsun Aynı tabın
Seherler kıldığınca bülbül elhan
İlâhi tazelensin bu gülistan
Mesalar açtığınca gonca evrak
Nesiminden muattar olsun afak
İçine girmesin hem zulmu udvan
İçinden çıkmasın her hayr u ihsan
Irağ olsun özü yağı yüzünden
Emin olsun dahi yad at izinden
Bu yazımızdaki amaç, Hikmetnameyi incelemek olmayıp sadece Antep hakkında söylenmiş güzel sözleri almak olduğu için eserin metni üzerinde başka mütalâalara girmiyoruz.
EVLİYA ÇELEBİ
XVII. asrın geniş görüşlü, açık ruhlu tatlı sözlü, meşhur gezgini Evliya Çelebi, Antep’e iki defa uğramıştır. Seyehatnamesinde, kendisine mahsus olan külfetsiz üslubiyle bu Şehre dair uzun boylu bilgi vermekte, Balıoğlu İbrahim’in Antep’i medih için üzerinde durduğu özellikleri daha büyük bir coşkunluk ve hayranlıkla anlatmaktadır. Antep’in güzelliğini, büyüklüğünü bayındırlığını saymakla bitiremiyen Evliya, birçok övüş sözlerinden sonra fikirlerini “Elhasıl bu şehrin methinde lisan kaasırdır” cümlesiyle özetlemektedir.
Şehrimizin bağ ve bahçelerini, meyve ve ürünlerini tasvir eden bazı satırlarını görelim:
“... Canibi erbeasında irem hayabanında olan eşçarı müsmirenin şükûfeleri ve sair nebat şükûfelerinin rayihai tayyibesi, insanın dimağını muattar eder... ve cümle yetmiş çeşmedir. Ve onlara dahi ihtiyaç yoktur. Zira haneden haneye nehri ayni hayat ceryan etmek mukarrerdir. Ve her hanede bağ bahçe ve havuz ve şadırvan selsebiller revan olup gûnagûn servi ve çınar ve biydi sernigûn ve kavak vesair eşçar ile müzeyyen olmuş ve bahçeli ve bostan ve gülistanlı, vâsiat-ül-aktar ve rahıset-ül-es’ar bir şehri şirindir. Nar ve incir ve dut ve şeftali ve zerdali ve kayısı ve beyaz ekmeği ve yoğurdu meşhur-ı cihandır... Canibi erbeasında dağlar bağlardır ve halkı sağlardır. Cihânârâ kırk elvan üzümü ve nice kere yüzbin tulum pekmezi ve şamfıstıklı şirin köfteleri ve günâgûn helvası bir diyarda yoktur. Ve öşr-i sultanî verir yetmiş bin müseccel bağdır ve cümle doksan üç kere yüzbin ve kırk altı bin tiyektir deyü meşhur-u âfaktır. (Yani o zaman Antep etrafında dokuz milyon üçyüz kırk altı bin kütük bağ varmış)”
Evliya Çelebi, Antep’teki bilim hayatının önemini de belirterek “Bunda olan ulemanın vefreti bir diyarda yoktur” demekte ve birçok medreselerin adlarını saydıktan sonra şunları söylemektedir: “Hayratı azîm ve Evkafı kadim medreseler bunlardır. Ve yedi adet dar-ül hadisler vardır. Ve yüz kırk mektebi tıflı ebcedhanı vardır. Ve reşit ve necip sıbyanı olur.”
Antebi övmeye devam eden Evliya, halkın daha bir takım vasıflarını huylarını da anlatmakta, bu arada onların hoş sohbetliklerini, içki ve keyf âlemlerini unutmamaktadır.
“Abuhavası lâtif şehri âzimdir. Ve ab u havasının lâtafetinden halkın renk ve ruyleri humret üzeredir. Zira yazı yaz, kışı kıştır. Azîm karlar yağar. Ol ecilden cümle çarşı ve bazarı taştır...
Ve cümle halkı şirin yediklerinden şirin söylerler. Ve şirei şirinlerinde nuş etmekle şirin-kelâm, garip dost, erbabı marifetten halim ve selim halkı vardır. Ve cümle kahvehanelerde bir mahabbet ve meveddet üzere ihtilât ederler kim sair büldan kavi anlara gıpta ederler. Daima bağ ve bahçelerde iyşü işret ederler.”
Çelebi, İbni Bali’nin “Güzeller Şehri” dediği Antep’i, bu bakımdan da anlatmaktadır:
“Ve mahbube zennesine gayet yoktur. Cümlesi ayaklarına sarı çizme ve başlarına gümüşten takke üzere beyaz çarşaf bürünüp gayet ehl-i perde müeddebe havatinleri vardır. Ve çarşı ve pazarda gezmeleri gayet ayıptır. Ve görenlerden istina ederek ol mertebe mahbubei zaman ve şemsi tabanı cihan nisvanları, sahibi cemal ve latif-ül itidal hubmanzar ve peripeyker hadden efzun hüsnü cemal sahibi duhter-i naşüküfte pakize ahterleri var imiş. Ve mahbub-ı dilberanı hadden birundur”.
Gezginimiz Antep’in tarihinden, camilerinden, medreselerinden türbelerinden, hamamlarından, çarşılarından bahsetmekte ve belli başlılarının adlarını söylemektedir.
Ağa Camii, Boyacı Camii, Tahtani Camii, Alaybey Camii, Ali Nacar Medresesi, Şeyh Medresesi, Dülük Baba, Kurban Baba, Aydın Baba, Paşa Hamamı, Keyvan Hamamı, Pazar Hamamı, Arsa Çarşısı, Uzun Çarşı... bunlardandır.
Dülük Baba’nın ve İmam Gazali makamının “Hikmetname” de de geçtiğini görmüştük. Evliya Çelebi Dülük Baba hakkında şunları yazmaktadır: “Şehrin şimalinde bir bayır üzerinde Dülük Baba, Selim Şah Mısır’a giderken rahine varıp “Yolun kolay olsun Selim Oğlan” derler, Mısır’ı filân ayda alıp Mekke, Medine sahibi olacak bana bir tekke yapar mısın? Deyü Mısır’ın fethini tebşir ederler.”
İmam Gazali merkadi hakkında da şunları yazmaktadır:
Cümle Ayıntap halkının zu’mu hasenleri İmam Mehmet Gazali ve biraderleri Ahmet Gazali Aynıtap kalesinde medfundurlar. Tevatür ile meşhurdur.
Şehrin “32 mahallesi ve 8.067 mamur ve abadan saray-ı âlileri” ve 3.900 dekâkin suk-i sultanileri bulunduğunu söyliyen Çelebi birinci gelişi ile ikinci gelişi arasında Antep’te birçok yeni binalar yapılmış olduğunu belirterek: “Yedi sekiz mahalle ve nice han ve cami ve dekâkin ziyade mamur olmuş ve hamdi Huda dahi mamur olmaktadır,” der.
AYDİ BABA
Şehrimizin çok heyecanlı derviş şairlerinden Aydi Baba’nın Anteb’i metheden bir gazeli vardır. Bundan yüz on bir yıl önce yazılmış olan bu gazel:
Ehl-i aşkın cemi’ne gizli hitaptır Aynıtap
Arif-i ehl-i dile nimetmeaptır Aynıtap beytiyle başlar. İçinde bir beyit vardır ki şair onurda sanki bir keramet göstermiştir:
Rumun edlna arzı mağlup olsa da bıd’a sinin
Gem değil “seyaglebun” denen türaptır Aynıtap
Bir âyet-i kerimeye telmih olunan bu beyitte şair diyor ki: “Rum diyarında yani Anadolu’da bir yenilgi olsa bile esef etmeyiz. Çünkü çok geçmeden Antep düşmanları yenecektir. “Aydi Baba bununla, kurtuluş savaşını ve Gaziantep müdafasını üç çeyrek asır evvelinden haber vermiş değil midir?
MÜNİF PAŞA
Maarif nazırlarından rahmetli hemşehrimiz Münif Paşa, bundan seksen dokuz yıl önce bir sıla dönüşünde yoldan Hasırcıoğluna yazdığı mektupta, Antep’ten ayrılırken duyduğu üzüntüyü, eski edebiyatın meşhur bir kelime sanatı kılığına büründürdüğü içli bir ifade ile anlatmış ve Anteple İstanbul’u karşılaştırmıştır. Mektubun en önemli kısımlarını buraya alıyorum:
"Gönül mail-i semt-i İstanbul’dur, amma ki terk-i vatandan da melûldür.
İki tarafa da incizab-ı derunî berkemaldir, bundan müteessir olmamak muhaldir, ya Rap ne müşkil haldir.
Üftade gâh-ı men bemeyan-ı dü gehrüba tamam hasbıhalimdir, bais-i ıstırap-ı balimdir. Bunlardan hangisini feda etmek kabil olur, akl ü insaf buna nasıl kail olur. Her ikisinin dehakk-ı nimeti uruk u asabıma saridir, gûya ki ma-i caridir, ikisi de birçok esbab-ı meyi ü rağbeti camidir, enfes mevakidir. Birisi gaye-i vücud-i neşetimdir, birisi meye-i feyz ürifatimdir. Birisi menba-ı ilmü kemaldir, birisi merkez-i cah celâldir. Ne birisi çoktan beri hizmetini terk ettiğim için beni Asitan-ı rahm ü şefekatten reddeder, ne diğeri ağuş-i terbiyetinde perverde olmadığım halde öz evlâdının dununda addeder. Doğrusu ikisininki de mahz-ı mürüvvettir; kemal-i fütüvvettir. Bu keşa keşle yola revan iken girive-i hüzn ü melâlde üftan ü hiyzan iken guman-ı gaflet müşrefi oldu, zelâm-ı hayret mündefi oldu. Şehrah-ı hakikât göründü, dergâh-ı saadet göründü. Meşale-i ikan yaktım, çeşm-i im’an ile baktım. Gördüm ikisi bir vatan imiş, safa bahş-ı can ü ten imiş. Meğer bü hassa memalik-i osmaniyenin her cüzünde var imiş, ehl-i basirete aşikâr imiş. Elminnetüillâh hakikat-i hubb-ı vatan malûmu, oldu, sırr-ı vahdet meczumum oldu. Artık gönül pusulası ne Aynıtabı, ne de asitaneyi gösterir, umumen Memalik-i Şahaneyi gösterir.”
Bu mektupta gördüğümüz “birisi menbaı ilm ü kemaldir, binişi merkez’i cah ü celâldir” cümlelerinden birincisi Anteb’i tavsif ediyor. Evliya Çelebi’de “Bunda olan ulemanın vefreti bir diyarda yoktur” demişti.
DÜRRÎ
Şimdi başkâ bir Antep şairini, rahmetli Hasip Dürrî’yi dinliyelim, Aşağıdaki manzume, elli dokuz yıl önce yazılmıştır. Ballıoğlu İbrahim ve Evliya Çelebi gibi, Dürrî de şehrin güzelliğini, büyüklüğünü, bağ ve bahçesinin bolluğunu anlatmaktadır.
Mutedil âb-u havası, revişi
Muntazam çarşısı, alış verişi
Her gelen çekti ana sürme, hıdad
Oldu günden güne hüsne müzdad
Bağı, bostanı güzel, meyvası çok
Buz gibi sularına hiç söz yok
Ekmeği, aşı, ucuz, hem âlâ
Geçinir bey ile anda fukara
Üzümü, fıstığı, hem zeytunu
Celbeder memlekete altunu
Yoksa yakutu ile elması
Var güzel narı ile elması
Meyvanın kesreti manend-i seba
Gayri büldanı da eyler ihya
İbni Bali’nin övdüğü “Aynülleben” i Dürrî de tavsir ediyor:
Söylesem vasfını aynülleben’ın
Ağzının suyu akar dinleyenin
Kahve hazır bulunur çay kaynar
Dest-i sakide kadehler oynar
Baklava tepsileri başta gezer
Hem erik ile hıyar suda yüzer
Saz çalar nağme-i dilcu ile su
Saderular dolanır elde sebu
Bu manzumede görülen “dest-i saki de kadehlerin oynaması”, “saderuların el de sebu olduğu halde işaret meclisi ortasında dolaşması” Evliya Çelebi’nin de “Daima bağ ve bahçede iyş ü işret ederler.” diye dokunduğu bir konudur.
Evliya Çelebi, Antep’te güzellerin çok olduğunu, kadınların açık saçık olmadıklarını “gayet müeddebe” olduklarını anlatmıştı. Dürri de aynı şeyleri söylüyor:
Gül fidanı gibi çok tazesi var.
Gören üftade olur bülbül-i zar
Yüzü balmumu gibi şule verir
Mah-ı tâbâna tulû eyleme der.
Var nisanın da birinci hubu
Al nikâh ile bırak mahbubu
Gece gündüz sana hemraz olsun
Ümm-i ferzend-i serefraz olsun
Lik mesture olurlar gayet
Bir nigâha bulamazsın fırsat
Çoğu bigânelere see vermez
Parmağının ucunu göstermeza.
İbni Bali gibi, Münif Paşa ve Dürrî gibi Anteplilerin kendi şehirlerini övmeleri, özel bir duygunun belirtisidir, diye düşünenler bulunabilir. Fakat Evliya Çelebi’nin medihte onlardan daha ileri gitmesi, böyle bir düşünceye yer olmadığını göstermektedir Nitekim Antepli olmayanların da onu övdüklerini İbni Bali şu beyitle ifade etmiştir:
Nola metheylesem ben ol meabı
Ki âlem methediüptür Aynıtabı
Dürri-nin de aynı mealde bir beyti vardır:
Herkese hoş görünür gerçi vatan
Guraba da görür anı [1]ahsan
Yine İbni Bali’de Antep için iyi dilekler, onun hakkında fenalık düşünenlere beddualar görmüştük. Yazımızı Dürri’nin aynı duyguyu belirten bir beyti ilebitiriyoruz:
Böyle nimetleri vardır vatanın
Kesile elleri bir taş atanın.
Ömer Asım AKSOY
Ankara, 5 Şubat 1960
[1] Yani Antebi