Akşam olur herkes işinden yorgun argın evine döner. Bütün bir günün yorgunluğunu çıkarmak için kimi erkenden yatar, kimi kitap okur, kimi çıkar gezer... Bütün bunların hepsi eğlenmek, istirahat etmek gibi vatandaşın tabii haklarıdır.

Ama bazı imtiyaz sahipleri vardır, halkı rahatsız etmek için adeta birikirleriyle yarış ederler.

Uyumak istersiniz. Tam dalmak üzereyken çatlak bir ses sizi uyandırır uykunun o güzelim anından... Asabınız bozulur. Şarkıyı mecburen dinlersiniz. Biter, Ohh! dersiıniz, çok şükür bitti. Ama kahveci efendi öyle kolay kolay bırakır mı? Pikaba bir plâk daha koyar, derken bir tane daha, bir tane daha öyle böyle derken vakit gece yarısı olur. Kahveci efendi dükkânı kapar, gider, sizde mışıl! mışıl! uyursunuz.

Yahut elinize bir kitap alırsınız. Başlarsınız okumağa. Ama sazlar, kahvehaneler, pastahaaeler ve mümasili yerler sözleşmişlerdir size okutmamağa.

Radyosunu açın açana, pikabına plâğı yerleştiren yerleştirene, bağıran bağırana, çağıran çağırana bir hengâme, bir patırtı, bir gürültücüdür gider.

“Geceler yarim oldu...” “Yollar niçin bitmiyor aaah!” Öteden bir başkası karışır. “Koparan sinemi ağyar…” “Kara bahtım kim talihim...”

Bütün sinirleriniz alt-üst olur. Pencereyi kapıyı sımsıkı kapatırsınız. Ohh! Sesler kesildi. Fakat bu seferde sıcak aman vermez başlarsınız buram buram terlemeğe. Sıcaktan canınız çıkar. Hayyarabbim! Mecburen pencereyi açarsınız. Açar açmazda o zarultu zurultu gene başlar.

“Doktor civanım...” Yıllar geçti ömrüm geçti... Geçtiii... Tam bu sırada “Şiş kebabı” hepsini bastırır.
Öteki kahveci berikine kızar. Açar radyosunun sesini sonuna kadar... Beriki dondurmacı yanındakiııe öfkelenir. Açar sesini sonuna kadar. Şu, yeni bir plâk almıştır. Çalar babam çalar. Hiç bıkmadan, usanmadan ayni plâğı yirmi defa çalar arka arkaya... Açar radyosunun sesiri “Şiş kebabı” kıyma kebabı, pirzola derken vakit gece yarısı olur. İmtiyaz sahipleri! dükkânlarını kapar, giderler. Siz de bir tek satır bile okuyamadığınız kitabı kapatır, eğer sinir hastalığına tutulmamışsanız yatar mışıl! mışıl! uyursunuz.

Maalesef bizim şehrin yaz gecesi hayatı, bu en işlek caddeden tutunda, mahalle aralarına kadar halk ayni dertten muztariptir. Zaten böyle olması için evinizin o yerlere yakın olmasına lüzum yok. Evvel Allah yedi mahalle aşın gider bu sesler.

Belki “bilmem ne kanununun falanca maddesinde radyomuzu şu kadar açacağız” diye bir şey yoktur ama “başkalarını rahatsız etmemek” de bir adab-ı muaşeret kaidesidir. Anlıyamadığımız bir şey daha var. Bağırıp çağıran bir sarhoşu cezalandırırız da, bunlara bir ihtar dahi etmeyiz...

İkisi arasında ne fark var?...

Hasan ÖZTAŞ