Eskiden dilencilerle mücadele eden bîr zabıtamız vardı. Koca yüzbinlik şehir temizlenmişti bu afetten...

Sonradan bütün mücadelelerimiz gibi o da gevşedi! Bütün bu alâkasızlıktan cesaret alan dilenciler, gittikçe arttı. Başka şehirlerdeki arkadaşlarına, yerli dilenciler birer telgraf çektiler adeta.

BURADA ZABITA UYUYOR!

KAZANÇ BOL. ACELE GEL.

Sonra bir dilenci akımdır başladı. Şimdi caddede diğer insanlardan çok dilenci var dense yeridir.

Saat geçmez ki dükkânlara bir dilenci gelmesin. Dakika geçmez ki yolda bu sırnaşık insanlar yolunuzu kesmesin. Her köşsbaşı dilenci yuvası. Evlerin kapısını aşındıranlar da caba...

Ne oluyoruz. Yoksa dilencileri himaye eden bir kanun çıktı da haberimiz mi yok?

Dilenci davası herşeyden evvel sosyal bir davadır. Ve bu davada mateessüf şehir zabıtası üzerine düşen vazifeyi yapmamaktadır.

Dilenciler zabıta memurlarının önünde -Tabir caizse- cirit atıyorlar. Meydanı boş bulan bu güruhun sayısı gün geçtikçe artıyor.

Şehrimizi bir taraftan dilenciler istila ederken, diğer taraftan kumarbazlar da boş durmadılar. Fırsat bu fırsat diye kumar aletini kapan koştu geldi. Köşebaşlarını kendilere mesken ediniverdiler.

Her Semtte birkaç tanesi. Yanlarında aletleri olduğu halde başlarına toplarlar zavallı insanları! Kumarbazların etrafını alan bu zavallıların çoğu gençtir. Onların tatlı szölerine kanıp başlarlar oynamağa. Beş, on, yirmi derken ya bütün paralarını kaybeder yahut kazanırlar. Ama neticeten ikisi de aynı kapıya çıkar. Kaybeden, kaybetmenin verdimi acıyla bulduğu ilk fırsatta oynayacaktır. Kazanan da; kazanmanın verdiği sevinç içinde... Böylece gençler otomatikman kumara alışmış veya alıştırılmış olacaklardır.

Fırsat düşkünü bu gibi insanlarla mücadele etmek şüphesizdir ki hepimiz vazifesidir. Fakat, ilk hareketi de, bu işin mes’uliyefini üzerlerine almış insanlardan beklemek ve istemek gene hepimizin hakkıdır.

Hasan ÖZTAŞ