Bir gazetede okudum. Paris’te bir dilcimizin yaptığı bir inceleme sonunda dilimizde 3.000 kadar Fransızca kelime kullandığımızı tespit ettiğini ifade ediyor. Olabilir ya. Bu, aşağı yukarı gerçeğe uygundur. Bu kelimeler daha ziyade fennî, sınaî, tıbbî, vesaire terimler ve deyimler olup bir çoğu her halde “. . . . ogie, . . . . ation, ....” isme ve daha başka son eklerle sonuçlanan terim ve deyimler olsa gerek; ve bu bir zaruret halini almıştır. Bunlardan bir, iki örnek arz edeyim:

Meselâ, otomobil yerine motoru benzin veya mazotla çalışan dört ve icabında altı tekerlek üzerinde hareket eden taşıt araçlarından biri, diyemeyiz ya. Lokomotif yerine de buhar kuvvetile müteharrik olup paralel bir çift demirden yol üzerinde seyredip arkasına takılan vagon denilen arabaları çekerek bir tren teşkil ederek bir taşıt aracı demir kazanı diye uzun bir hikâye gibi ifade etmeyiz ya. Kimyevî, tıbbî vesair bilimlerle ilgili cins asit, kinin, mikrop vesaire de köyledir. Aslı İngilizce olup Fransızcadan ve bizde de kullanılması zaruri bir hale gelmiş olan vagon, folklor vesair kelimeler, deyimler de vardır. Bir deyim örneği: Meselâ, yolda acele yürürken bir yolcuya değdiğimiz veya bir kalabalıkta bir dikkatsizlik eseri, kazara birinin ayak ucuna bastığımız zaman, kusurumu bağışlayınız veya daha az hece ile affedersiniz diyecek yerde bir çift hece ile daha pratik olarak hemen bir “pardon” bastırıveririz. Buna dair daha bir çok örnekler vermek mümkündür.

Ve adı geçen dilcinin ilâve ettiği gibi bu terimler ve deyimler “medenî bir zaruret” olmuştur. Yoksa, “tabiatiyle bu bir dilin yoksulluğunu” ifade etmez. Bilâkis, dergimizin geçen sayılarından birinde dilimizin zenginliğinden bahsederken dediğim gibi, meselâ lûğatlarda aslı dilimizden veya Arapçadan alınma veya bozulma birçok kelimelere rastlayabilirsiniz: Lâle çiçeği Avrupa’ya Türkiye’den gitmiştir. Bu bir beyaz lâle idi ve adı “tülbent” idi. Fransızcada lâlenin adı olan “tülip” tülbentten bozmadır ve bu çiçeğin onlarda genel ismi olmuştur.

Nitekim, dünyada en eski millet ve bilvesile dil Türkçe ile Arapça olduğuna göre her ikisi de zengindir. Ziya Gökalp’in “Kendine doğru” başlıklı bir manzumesinde şu beyt de bunu açıklayabilir:

Başka dile uymaz annenin sesi

Her sözün, ararsan vardır Türkçesi

(Devamı gelecek sayıda)

Cemil GÜÇYETMEZ