Antep harbi bütün şiddetiyle devam ediyor, eli silah tutanlar cephede düşmanla boğaz boğaza savaşıyorlardı.

Çocuklar ihtiyarlar ise rutubetli, loş mağaralarda yokluk içindeydiler. Acı zerdali çekirdeği ekmeğinin arandığı bir gündü.

Düşman topçularının arasız bombardımanı altında yer sarsılıyor, gök çatırdıyordu. Bombardıman kesilince mağaralardaki insanlar, ilkbaharda çıkan karıncalar gibi yeryüzüne dağılıveriyorlar. Gereksinimleri pazardan aldıktan sonra yine yerlerine dönüyorlardı.

Arka mahallelerde korkusuzca dolaşan, aşık, gülle oynayan küçük çocuklarla karşılaşabilirdi insan.

Mahallelerden birinde savaşa katılamıyan Topal Mehmet, altı yaşındaki küçük kardeşi Ökkâş ve ihtiyar nineleriyle bodrum katında bekleşiyorlardı.

Düşman mermileri ayni mahalleyi bombardımana başladılar. Bir ara, ihtiyar nine etrafına bakındı. Küçük Ökkâş’ı yanında göremeyince feryadı bastı.

Topal Mehmet “bi dakka nene” dedi. Koltuk değneklerini aldı. Sakat ayağını sürüyerek mahalleye çıktı. Mahalle toz duman içerisindeydi. Göz gözü görmüyordu.

Topal Mehmet “Ökkâş, lan Ökkâş. Beynin patlıyacak buraya gel.” diye bağırmaya başladı.

Oysaki küçük Ökkâş toz duman arasında gülle oynuyordu. Ağabeysinin sesini işitince oyunu bıraktı. Ağabeysine bağırarak koştu. “Korkma ağa ben geliym düşen onbeş buçuklu top” diyordu.

A.E. Ç