Akan zamanda tutsak yaşamak bencileyin boş

Uyan savaş günüdür, kuşan kardeşim

Elmalı köprüsüne uzanmış düşman

Elmalı köprüsü ateş olur da yakar insanı

Yol vermez düşmana gayri bu rüzgâr

Bağımsızlık uğrunda yeminliyiz kardeşim

Acı çekirdek ekmeği, ot yiyen aç çocuklar, genç savaşçılar

İşte bunlar benim insanlarım

Ateşten gömleğini giymişler kutsal savaşın

Öylesine yiğit ve yağız

Hepsi bir tek ağız, tek parola özgürlük

Kurtulacağız

Bu topraklar bizim yurdumuz

Ölürsek ağlamayınız varolmak neye yarar

Bu Mustafa Yavuz,

Şu Karayılan, Şahin ve binlerce atsız

Destanlarda alev alev yaşıyan

Tabiat (Doğa) açmış göksünii, soyunmuş örtüsünden

İşte bizde açtık göksümüzü bekliyoruz

Bayraklaşan adımız kuşak kuşak dillerde

Obüslere karşı; taş, sopa ve güverçele

Bu topraklar bizim yurdumuz

Küçük Kâmillerin, Ayşelerin memleketi

Yediden yetmişe yiğit, ölümsüz

Altı bin şehit kenti.

Düşmanın topu, tankı, tüfeği varsa

Bizim de yenilmez gücümüz, binlerce yetimin göz yaşı var

Bir köheylan at üstünde geçiyor Şehit Şahin

Bu Söylemez Mahmut, bu yaşıyan mücahit

Nasıl da geçiyor dimdik bir anıt sanki tunçtan

Bir türkü, bu ışık sanki, masal değil gerçek

İşte bir mücahit ayakları, kolları savaş meydanlarında

Halâ savaşır geçmiş günlerin sonsuz karanlığında

Bayramlarda neden böyle gözleri yaşlı nineler

Bu sevinç ağıdı ağam, kim duygulanmaz ki bu günde

Bayraklar geçiyor alev alev gözlerimizden

Dünü bir kez daha yansıtan mehter

Çınarlıdan semaya yükselen şahadet parmağı

Ve şehir halkı adına çağrışan altı bin şehit kanı

«Nurganada bal erik-Dallarını eğerik,

Bize Antepli derler ağam düşman bağrın ezerik.»

Halay tutmuş altı bin şehit elele

Zurna ile davulla gümbür gümbür

Sizinleyiz, yiğit yavrularımız elele verin ayrılmayın

Öylesine kenetleyin ki ellerinizi

Yalnız bayramlarda değil bizi her gün anın.

Abdullah Edip Çitçi