Hicrî 1277 yıllarında Antep, Halep Valiliğine bağlı bir kaymakamlıktı. İki şehir de İstanbul hükümeti emrindeydiler. Antep kaymakamı Battal Bey’di.

Battal Bey hem zayıf hemde kuvvetli tarafları olan bir kaymakamdı. Memleketine çok düşkün bir adamdı. Kaymakamlığı zamanında Fisâlle isimli bir aşiret Sazgın dolaylarına geldi yerleşti. Bu aşiret 1000 çadırlık olup, on bin kadarda hayvanları var idi. Bunlar Halep’ten beri kondukları, yerde çayır çimen bırakmadan Sazgın’a kadar gelmişlerdi. Büyük bir aşiretti. Kimse onlara kalk, git diyemiyordu. Battal Bey bunlara hadlerini bildirmek istedi. Büyük bir topu Nafak Boğazının arkasında, Gafurun Dağına yerleştirdi. Bunların çadırları içine üç gülle yolladı. Çadırlarını toplayıp gittiler. Gözleri yılmıştı Fisalle’lilerin. Böyle yaman bir adamdı Battal Bey!

Çok da zalimdi. Astığı astık, kestiği kestikti. İsterse âbâd eder, isterde berbâd ederdi. Hediyeye de çok düşkündü. Şimdiki, Kolej Tepe’nin olduğu yerde Ermeniler bir mektep yaptırmaya kalktılar. Onların bütün bir gün çalışarak yaptıkları duvarı Battal Bey seymehlerine gece bir kaç saat de yıktırdı. Battal Bey’in eniştesi Hacı Baba efendi onlara bir akıl verdi. Güzel işlemeli bir kaftan götürmelerini söyledi. Kaftanı götürdüler ve mektebi yaptırdılar. İşte böyle bir adamdı Battal Bey.

O zamanlar Antep’te Maanoğlu derler bir adam vardı. Çok hamiyetli bir zattı. Antep’le Maraş arasındaki yolda, Alleben üzerindeki köprünün çok eski olduğunu gördü. <<Ben buraya hayrıma bir köprü yaptırayım. Gelen geçen sevinsin>> dedi. Dedi amma Battal Bey’in izni olmadan, ne bir çeşme, ne bir yol, ne de bir köprü yaptırılmazdı. O da bunu bildiğinden Bey’den izin istedi önce. Ama Bey izni vermedi. Maanoğlu da, gider Halep valisinden bir ferman alırım, diye düşündü. O, Battal Bey’in âmiri olduğundan nasılsa sözünü dinletir, diyordu. Halep’e gitti. Vali ile görüştü.

<<Efendimiz, ben hayrıma şöyle bir köprü yaptırmak istiyorum. Yalnız bizim orda, her izin Battal Beyden çıkar. Fakat bu işe rıza göstermiyor. Lûtfedip bir ferman verirseniz köprüyü yaptıracağım>> dedi. Halep valisi lûtfedip fermanı verdi. Maanoğlu da koynuna koyup yola revan oldu, Antep’e vardı. Fermanı alıp doğru Battal Bey’in yanına yollandı. Fermanı çıkarıp köprüyü yaptıracağını söyledi. Kendisinden izinsiz yapılan bu iş Battal Beyin çok canını sıkmıştı. Hiddetle yerinden kalkarak fermanı Maanoğlu’na uzattı. <<Yut şunu!>> diye emretti. Maanoğlunda’da bet beniz sap sarı, kekelemeye başladı: <<Aman efendim, ben onu nasıl yurttayım. Etmeyin, insaf eyleyin!>> dediyse de dinletemedi. Battal Bey fermanı, ona zorla yutturdu. İşi bu kadarla kapattım sanıyordu. Ama Maanoğlu da çetin cevizdi.

Heybesini atının sırtına vurduğu gibi İstanbul’a yollandı. bu sefer niyeti zatı şahanelerinden bir ferman almaktı. İstanbul’a varınca doğru huzura çıktı. Zât-ı şâhaneleri onu bir ferman yazmaları için kâtiplerinin yanına gönderdi. Onlar da koca bir kâğıt çektiler, önlerine. Maanoğlu’nun kâğıdı görünce aklı başından gitti. <<Aman ağalar, beyler, yazın amma, şunu küçük bir kağıda yazın>> diye yalvardı. Kâtipler Maanoğlu’nun bu sözlerine şaşırdılar. İçlerinden biri halden anlar bir adamdı. Sebebini sordu. O da, yutması kolay olsun diye ince bir kağıda yazılmasını istediğini söyledikten sonra, anlattı:

<<Bizim oranın ağası Battal Bey namıyla mâruf bir kişidir. Astığı astık, kestiği kestiktir. İsterse âbâd eder, isterse berbâd eder. Bana köprüyü yaptırmak için izin vermiyor, fermanı da yutturuyor.>> Kâtip de: <<Sen nasıl hareket edeceğini bilmemişsin>> dedi. <<İstanbul’un şekeri var, lokumu var, güzel güzel kumaşları var. Sen onlardan heybene yükle götür. Fermanı da ince bir kağıda yazdı, verdi. Maanoğlu çarşıya gitti, şekerlerden aldı, kumaşlardan aldı. Antep’e geldi. Battal Bey’in yanına vardı. Hediyeleri sundu:

<<İstanbul’a gittiğimde, ağam, aklıma siz geldiniz. Şunlar size lâyık değilse de, kabul buyurun.>> dedi. Bu hediyeler Battal Bey’in çok hoşuna gitmişti. İstanbul’a niye gittiğini sordu. Maanoğlu gezmeğe gittiğini söyledi. <<Hısımlarımı gördüm>> dedi, amma lâfı bir türlü fermana getiremedi. Buna lüzumda kalmadı. Battal Bey:

<<Senin bir köprü işin vardı. Nol’du o?>> dedi. Maanoğlu da:

<<İzniniz olmadı efendim. Hani hayrada geçerdi>> dedi. Battal tabiî izni verdi. Maanoğlu da, İstanbul’daki kâtibe içinden dualar ederek, Bey’e teşekkür etti. Köprüyü yaptırdı.

O gün bu gündür bu köprüden gelip geçenlerin sayısı bellisiz.

Emel ERTÜRER

Not: Bu yazıyı 60 yaşlarında bulunan Bay Sait Hengirmen’den dinledim ve aynen yazdım. Bay Sait Hengirmen bu yazıya kendinden ilâveler yapmadığını, babasından ve Müfit Budak’ın babası Sadık beyden dinlediğini ifade etmiştir.