(Aşağıdaki notları 1 Haziran 1936 tarihinde tamamlamıştım. Kültür Derneği Başkanı Hulûsi Yetkin’in istemesi üzerine derneğe hediye ettim.)

ÖNSÖZ

Denize girilmedikçe yüzme öğrenilmez. Dalınmadıkça da inci çıkarılmaz. Halk ve bilhassa köylüde böyledir. Onların arasına sokulmadan, her türlü teklifi aradan kaldırıp samimî oluğunuza onları inandırmadan onlardan bir şey alınamaz. Şehirlerden köylere gidenler gönlünü gen tutmalı, söylemekten ziyade onları söylemeyi bilmelidir. Hele bir söylemeğe başlasınlar, sohbetleri samimi, hikâyeleri heyecanlı teşbihleri yerinde, nükteleri biraz kabalığa rağmen pek manidar olur. Dinleyicilerini ister istemez birbiri ardınca yükselen heyecan dalgaları arasında çırpındırırlar…

Muallimlik beni on sene bu samimî muhitte yaşattı. Büyük Kızılhisar’da, Akçaköy’de, Karkamış’ta seneler geçirdim, Baziki, Araban, Merziman, Reşi, Akça koyunlu nahiyelerinde aylarca dolaştım. Oda sohbetlerinde bulundum. Orada halledilen davalarda verilen hükümlerin (Aşiret geleneğine göre) hak ve inceliklerine hayran kaldım.

Aşiretliğin değişmez kaidelerine bağlılığı, âdet ve anânelere saygının derinliğini yakından gördüm. İçimden ihtiyarsız şu temenni taştı: NE OLUR ŞU SAF KÜTLENİN İRSÎ MEZİYETLERİ BOZULMADAN TENVİR EDİLEBİLSELER…

Önce şu cihati belirteyim ki: umumiyetle şehir ve kasabalara yakın köylerde menfaat duygusu her şeye hakimdir. Merkezlerden uzak bölgelerde ise komşuluk, misafirperverlik, âdet ve usule saygı bugünde yaşatılmaktadır. Bu hususlarda geniş malumat edinmek isteyenler Ali Riza Bey’in (Cenupta Türkmen oymakları) adlı serine müracaat etmelidirler. Ali Riza Bey ilimizde ilk öğretim müfettişliği yapmış ve meslek icabı senelerce köylerde dolaşmış ve halka nüfuz ederek bütün mesaisini halkıyat üzerinde teksif etmiştir.

BARAK

Uzun tüylü Çuhalara Barak denir. Palto yerine askerleri giydirilen Kaputun eski adı kebe idi. Bunların da uzun tüylüsüne Barak adı verilmiştir. Uzun tüylü atlara, av köpeklerine de Barak itlak olunmaktadır.

Adını bilmediğimiz bir şahsi göstermek için, al giyili, sarı saçlı diye göze çarpan bir vasıfını göstererek tanıtmak mutad olduğuna göre, Barakların da giyimlerinde veyahut bu iki cins hayvanlarından birinde göze çarpan bu bariz vasıf üzerine, bu adı almış olmaları pek muhtemeldir.

Merhum Memduh Şevket Esendal İran ve Afganistan’da sefaretle bulunduğu sıralarda, İran’da BARAT diye bir Türk aşireti olduğunu söylemiş BARAK’ın BARAT olmak ihtimalini de bildiğim kadar araştırmamı söylemişti. Eski Türk Alfabesinde (Ka) harfi bulunmadığına göre, ben de kamusu araştırdım Barat’a tesadüf edemedim.

BARAK AŞİRETİ Urfa’nın batı cenubundan başlyarak Kilis’in yakınlarına kadar uzanan muayyen bir sahada yerleşmiş ve bilhassa Karkamış’tan başlayarak Gaziantep sınırına kadar uzanan Nizip köylerinde (38 köydür) Barak Nahiyesi denir.

Halbuki: Barak aşireti Araban ve Besni taraflarında da vardır. Hatta Cenup hududumuzun dışında Suriye topraklarında bil epeyce kalabalık bir Türk Barak vardır. Bunlar da Türkmen ve elbeyli adlarını taşırlar. Bir hatıra olsun diye Suriyede kalan Türk kardeşlerimizin köy adlarını yazmayı uygun buldum.

ELBEYLİ KÖYLERİNİN ADLARI:

1. İspaha 2. Arapazzi 3. Hasikmehmet 4. Eşekçi 5. Alıcı 6. Çobanbeyi 7. Buzluca 8. Taşkapı 9. Ziyaret 10. Zilif 11. Hatınlı 12. Öküzöldüren 13. Ayaşe 14. Memili 15. Kalkum 16. Mollayakup 17. Sandı 18. Tel aşe 19. Sekizler 20. Kersenli 21. Bab limun 22. Kocalı 23. Paltacık 24. Kadılar 25. Haciveli 26. Kabveren 27. Edebet 28 Büyükokuf 29. Küçükokuf 30. Sinsile

TÜRKMEN köylerinin adları (Suriye topraklarında)

31. Mizali 32. Taşlı hüyük 33. Beliz 34. Mirze 35. Çörten 36. Kerpiçli 37 Bozhüyük 38. Havahüyük 39. Yağmacı 40. Halısa 41. 42. Nebga 43. Yukarı Telaşir. 44. Büyük avşar bucağı 45. Küçük avşar bucağı 46. Kırkmağara 47. Depis 48. Akpınar 49. Amarna 50. Aşağı telşiir 51. Cemil 52. Taşatan 53. Keklicek 54. Zugara 55. Karakuyu 56. Tileyle 57. Çatal 58. Kantara 59. Kurucahüyük 60. Cübbin 61. İğde 62. Kozbaş 63. Lüle 64. Kubbe

Türkmen Aşiretinin kolları:

1- Gazili

2- Gündeçli

3- Kadırlı

4- Araplı

5- Karaşıhlı

6- Bekmişli

7- Torun

8- Baraklar Karakozak

Berelli

Tiryakili

(Tarablus Şam taraflarında bir kaç Barak köyü vardır.)

Elbeyli Aşireti

Hurşut Ağalar (Fevzipaşa tarafında)

Kürt Ağalar

Karaçızmalılar-Akmelek oğlu (Halep ve Alimantar taraflarında)

Ali Riza Bey Cenup Türkmenlerini üç bölüme ayırmıştır:

1- Hükûmet tarafından cebren iskân edilenler

2- Kendiliklerinden Beğdiliye iltihak edip yerleşenler.

3- Dağnık şekilde gelip yerleşenler Hukûmet tarafından cebren iskân edilenler Beğdililer olup Ferhandinli, Tirkenli, Şarkevi, Karaşıhlı, Ulaçlı, Kazlı yahut Şahmanlı, Bekmişli, Güneç, Bayraktar, Kadırlı, Haci Mahli, Haydarlı, Çelebi adlarıyla on iki obaya ayrılmışlardır. Beğdili oymağının reisi Suriye’de Mustafa Paşa zade Mehmet Ağadır.

Beğdili’nin Bayındır ve Barak adıyla iki kolu vardır. Bayındıra ait obalar şunlardır:

Halıtlı, Ballı, Bektaşlı, Baharlı, Saitli

Barak oymağının obalarıda şunlardır.

Torunlu, Kürdülü, Eseli, Tiryakili, Göğebakanlı, Aldırızlı, Haci Kasımlı, Mercanlı, Çokşuruklu, Marzıbalı, Çayrazlı, Karakozaklıdır. Reisleri İdris Ağadır.

Kendiliklerinden Beğdiliye iltihak edip yerleşenlerde Elbeyliler olup elbeyli ve berelli adlarıyla iki kola ayrılmışlardır. Elbeyli Oymakları şunlardır:

Gâvurelli, Prenli yahut Çördüklü, Tiryakili, Taflı, Şahveli, Ferizli, Karataşlıdır.

Berelli oymağının obaları şunlardır. Zeynelli, Emirli, Karahasanlı, Harmandalı, Mahmutludur.

Dağınık halde gelip yerleşenler oymaklarda şunlardır:

Çepnili, Dımışkılı, Sarıcalılar, Homatlı, Karakoyunlu, Ağca Bekirli, Savcılılardır.

Ali Rıza Bey’in yukarıdakı bölümünü gençlere bir tetkik konusu vermiş olmak için buraya idhal eylemeyi uygun buldum.

BARAKLILARLA TANIŞMA

1926 senesinde sevgili yurdum Halfeti kazası Gaziantep’e bağlı idi. Seçim kurbanı oldu. Nahiyeye kalp edilerek Urfa’ya bağlandı.

Bu mülkî teşkilât dolayısıyla mualimler oldukları yerlerde bırakılacaktı. Gaziantep Maarif İdaresi beni Urfa’ya vermek istemedi. Bilâhare merkeze alınmak vaadi ile Nizip’te açık bulunan AĞCAKÖY mualimliğine tayin edildim. Fakat Urfa bu tayinin mülkî teşkilattan sonra olduğunu ileri sürerek Halfetide kalmama sebep oldu.

Yurdumun acıklı akibeti, oğlum Şihabeddinin ebedhi ziyaı gibi birbiri ardınca uğradığım felaketlere dayanamıyarak 30 Eylül 1926 tarihinde istifa ettim. Bir daha mualimlik etmemek karar ile Nizip’te bir yazıhane açarak istidacılığa başladım. Ağcaköylü İdris Ağa’nın adamlarından biri bana bir istida yazdırdı. Bu münasebetle konuştuk. Köylerine tayin edilipde gitmeyen öğretmen olduğumu öğrenince müteessir oldu. İdris Ağa’ya da meseleyi anlatmış. İki gün geçmişti ki: İdris Ağa’nın oğlu Mahmut yazıhaneme geldi. Babasından selam söyledi. Köylerine davetli olduğumu, beni götürüp getirecek otomobilin de hazır olduğunu bildirdi. İster istemez bu emri vakıa icabet ettim. Gittik. 95 yaşındaki İdris Ağayı gördüğüm anda bir baba kadar sevdim. İlk sözü (Bizim Barağa Ezber kara çalar derler ama Halfeti’de bizden geri değilmiş Muallim Efendi) oldu. Sualim üzerine:

- Muallim Bey: Köyümüzü görmeden, bizi tanımadan bizim fena insanlar olduğumuza neden hükmederek istifa eyledin?

- Ayrılışım size ve köyünüzü fena sandığımdan değil, Urfa’nın işimizi bozmasından ileri geldi.

Şimdi artık Urfa karışmaz ya, sen razı olursan biz Antep’e gider, tayin emrini getiririz.

- Hayır baba böyle bir muamele Urfa’yı şüphelendirir. Gaziantep’in beni istifa ettirdiğini ileri sürer, işi bozar. Bu işi zamana bırakalım. Fakat köyünüzde mektep de yok. Çocuklar nerede okuyacaklar?

- Odamı veririm.

- Baba oda mektep olmaz. Yeni bir mektep yapmaya söz verir misin?

- Bırakın sözüne inanırsan pekey başüstüne…

- Mesele kalmadı. Bir gün mualimliğe dönersem size geleceğim. Ben de bun söz veriyorum.

13 Kanunevvel 1926 tarihinde Ağcaköy Mualiliğine emrimi almıştım. İnşaat mevsimi geçtiği için Babatürk İdris Ağa’nın odasında derse başladık. Geceleride Barağın aslı, gazveleri, şarkılarını İdris Ağa’nın bir asırlık hatıralırını İdris Ağa’nın odasında derse başladık. Geceleride Barağın aslı, gazveleri, şarkılarını İdris Ağa’nın bir asırlık hatıralarını İdris Ağa’nın ağzından, iskân şarkılarını da kör Siley’nin bozuğundan dinleyip gâh sürur ve gurur, ğâhda acı duyarak günümüzü geçirdik. Sonbaharda mektup mukbil Kemal’in planına göre yapıldı. Babatürk sözünü yerine getirdi. 1927 senesi Eylül’ünde ise teşkilat sebebile ben sözümde duramamış oldum. Gaziantep 6 ıncı İlkokul Başöğretmenliğine nakil olunmuştum. Ayrıldım. 10 Ekim 1930 tarihinde o zaman adı Carablus olan Karkmış ilk okuluna gönderildim. Bir kaç sene mektep yapmakla diğer işlerle uğraştıktan sonra temiz bir Türk evladı olan Çakıroğlu İbrahim’den notlarımı aldım. İdris Ağa’dan işittiklerimin aynı idi. Bundan böyle sözü Çakıroğluna bıramacağım. Sıra, tertip, kelimeler hep Çakıroğlunundur. Ben sadece yazdım. Bilemediğim kelimeleri açıklanmasını istedim. Yine ifadesini aynen yazmağa çok itina ettim.

Bu kadak kay ile Defra içer alaça içer (1)

Kurban olam kadan alam obalar hep bele derdi

Ellere baksana eller ele delmi (değil mi)

Lisanları bundan ibaretmiş. Erkekleri donları beyaz geyelermeş. Reis olanlar çuha harvanı geyelermiş. Kadınları Uzun gömlek, geniş don, üç etek zubun, üstünden samur cübbe geyelermiş. (Samur cübbenin kolu alttan dikişsiz, önü yirik, düğmelere geçecek ipek kaytan varmış, uzun yeri süpürürmüş)

No: (1)

Bu kelimelerin manasını sual ettim. Çakıroğlu bilmediğini, sadece bir örnek vermek istediğini ve onun için söze dil ve kıyafetten başladığı cevabını verdi.

Barak Türkmen aşireti Osmanlı Türkleri’nden sonra Horasan taraflarından gelmişler. Reislerinin adı Feriz (Firruz) beydir. Aşiretin mevcudu dört bini aptal, seksen bini aşiret olmak üzere 84 bin haneden ibarettir. Bu aşiret evvelce Aceme gelmiş, fakat Acem hükümetine vergi vermemiş, itaat etmemişler. Acem hükümeti bir türlü bu aşirete hükmedip itaat ettirememiş. Yalnız ülkesinden çıkararak bunları Tüzk iline yollamış. Yola çıktıktan sonra söyledikleri şarkılardan birini aşağıya derç eyledim:

Horasandan çıktık eyledik sökün

Düşürdüler bizi tozlu yollara

Omuzda parlıyır uzun şilteler [1]

Aşırdılar bizi karlı dağlardan

Toplandı aşiret yüklendi göçler

Atlandı ihtiyar yayandır gençler

Başımıza geldi gördüğüm düşler [2]

Düşürdüler bizi gurbet ellere

Gâhi konup gehi göçüp yollarda

Bilip bilmediğim gurbet ellerde

Alem dağlarında şu daz [3]çöllerde

Şimden sonra Destan olsun dillere

Yükledik oradan geldik Culab’a [4]

Seksen dört bin hane gelmez hesaba

Deve, koyun çoktur, insan kalaba

Susuz hayvvan inileşir gider.

Dedem oğlu der ki aşkın bağından

Aşırdılar bizi Yozgat dağından

Anadolu Suvaz şehri sağında

Şimden sonra bir nam kalsın ellere

Feriz beyin aşireti konagöçer o zaman hali bir çölden ibaret olae akçakale, Aynaroz gölü civarına gelmişler. Buralara yerleşemiyerek daha mamur yerlere doğru ilerlemişler. Suvaz (Sivas) Yozgat taraflarına giderek yerleşmişlerse de aşiret kalabalık olduğundan yerli halk sıkıntıya düşmüş. Osmanlı Hükümetine davacı olmuşlar. Hükümet Feriz beyin aşiretini tekrar Akçakale, Culap suyu, Aynaroz gölü civarına Rakkaya kadar yerletmek üzere geri çevirmiş, bu sebeple dönen aşiret buraları işgal etmişler... Feriz bey Culap suyunu bentlere ayırarak araziyi de aşirete taksim etmiş, az zamanda buraları şenlendirmişler.

Bu yerleşme ve gelişmeyi şu destanla tasvir etmişler:

Toplandık aşiret geldik Culaba

Firiz beyin yurdu Başbent değil mi?

Emroldu beylerden konduk yanyana

Haci Ali’nin yurdu Seylan değil mi?

Haci Ali’den aşağı budak düzüldü

Bent sahipleri isim isim yazıldı

Orda Berk Ağa’nın keyfi bozuldu [5]

Torunların yurdu Şırvan değil mi?

Yer verdiler ULAÇLI’nın beyine

O da kondu Berk Ağa’nın sağına

Beyler çıktı Akçakale dağına

Bayındırın yurdu Kuncan değil mi?

Dayım Çakır haymaların kurulsun

Yenilsin içilsin sohbet verilsin

Açılsın bayraklar meyter (mehter) vurulsun

Dedemizin yurdu Acem değil mi?

Her gün biraz daha refaha kavuşan Feriz bey aşiretini, etraflarında bulunan Arap ve Çerkes aşiretler çekememeğe başlamışlar, gazveciliğe koyulmuşlar. Feriz Bey, Tayy, Mavalî, Anize, Avşar, rışvanlarla mücadele etmek mecburiyetinde kalmış. Evvela (Tayy)’ı, Mevaliyi, Anizeyi yenerek Anizeleri Bağdat Musul taraflarına: Tayy’ı Filistin’e; Mevalileri Şam ve Beyrut havalesine kaçırmışlar. Rışvanları Besni ve Araban toprağına sürmüşler. Avşarlarıda Maraş cihetine atarak hepsinin yerlerini zaptetmişler. Buralarda Feriz beyle, amcası oğullarından MUSLU BEY hâkim olmuşlar. Hükümete de vergi vermezlermiş. Osmanlı Hükümetinin inzibatı (Süleyman Kanuni zamanında) kuvvet bulmuş, bunları itaat dairesine almak istemiş. Fakat aşiretin bir takım ileri gelenleri Kılıç

(Devamı gelecek sayıda)

Hüseyin İlhan YAZGAN


[1] Şilfe bir nevi mızraktır. Mızrak ların başındaki demir dört köşe olduğu halde Şilfeninki yassı kama gibidir.

[2] Firiz beyin nedimi olan Dedemoğlu, Acem’den sürgün edilmeden evvel bir gece rüyasında Aşiretin karaduman içinde bulanıp birbirini görme'i bir hale geldiğini görmüş.

[3] Daz bizde kel manasına gelir. Çakıroğlu düz yerinde kullanıldığı söyledi.

[4] Culap Aynarozdan akan bir ırmaktır.

[5] Berk Ağa Karaşıhlı aşiretinin reisidir. İstediği yeri alamamış olduğuna canı sıkılmış.