Şair tabiatli olduğunu duyduğum Ali Rıza ERHAN’ı görmek ve tanımak istedim. Sevgili alebem Alâeddin Dal ile anlaşarak bir pazar sabahı şairin oturduğu (Tekke camii) ne gittik, yarı odunluk gibi kullanılan hücresine girdik. Başı ucunda asılı duran şu mısraları okuyorum:

“Unutma hüsnü ülfet ettiğin ahbabı bir yerde”

“Vefalı ol vefa insana bir hayli meziyettir”

“Yemin etme sözün gerçek te olsa kesri kadreyler”

“Yalan hiç söyleme zira ki encamı nademettir”

Sordum:

  • Bunları siz mi yazdınız?
  • Hayır, bakasının. Manası çok hoşuma gittiğinden duvarıma astım.

Konuşuyoruz: 316 doğumlu olduğunu, Hamidiye, Ferhadiye, Ticaret iptidaîsi ve Yeni Turan adlarını taşıyan muhtelif okullarda 6 senelik bir tahsil yaptığını, babasının asker olması üzerine ev ve bostan işleriyle uğraştığından esaslı bir şekilde okuyamadığını yalnız Emsile, Eina ve ulûmlu dinîye mutalâa ettiğini anlattı.

Şiire dair istidadı pek eskidir. İlk şiirini (Şeyh Sait) isyanını takbih için yazmıştır. Bundan hatrında veya yazılı olarak bir beyt bile kalmamış. Fakat yazılarının tetkikinden öyle anlaşılıyor ki Ali Rıza ERHAN pek hararetli bir heyecan ve büyük bir samimiyet taşımaktadır. Konuşuşunda ve etvarında bu vasıf hakkile göze çarpmaktadır. Bu vadide biraz daha gayret ederse Gaziantebimiz içli bir halk şairi kazanmış olacaktır.

Bu güne kadar çalışmasının ne durumda olduğunu tetkik ediyorum. Bir divan yazdığını, Gaziantep destanı ile bakıcılara dair destan ve Hatay Destanı vücuda getirdiğini öğreniyorum. Bunların her biri dikkata değer buluş ve görüşlerle yüklüdür. Şairin müsadesile bakıcılar ile Gaziantep Destanı dergimizde yakında tefrika edilecektir. Hatay Destanı ise maalesef elimizde bulunmamaktadır. O zaman hudut tabur komutanı bulunan zatın yanında kalmıştır.

Bu kıymetli yurt çocuğu okuyuculara eyice tanıtmak maksadile divarından bazı parçaları buraya almayı yerinde buluyorum:

Divanından bazı parçalar:

Aç gözün ey zahida sen âlemi eşyaya bak

Her bir eşya bir varaktır derceden Sultana bak

Maktebi ilmi hakikat menba: ilmi ledün

Bu kitabı kâinatı halk eden Sübhana bak

Eyle idrak ey müfessir sırrı Kuran remziai

Maksadın ilmi ledünse hıdrile Musaya bak

Her Nebi oldu Mübüvvetle meali Lâreybe şek

Batın ilminde muallim Ahmedi Muhtara bak

Ey Riza perdebirun olmak revamı âdeme

Ketmedüp esrarını âlemde bir ihfaya bak

Bizi korkutmıya elde vesiken var mıdır vâiz

Hudanm lütfü ihsanı ki bunca dar mıdır vâiz

Amip bâbı canimi herkesi yandırma ey nasıh

Senin ilmin Muhammed Mustaf adarı çok mudur Hâfız

Dedi (Lâtaknetu min rahmetillah) daimülbakî

Hezaran böyle tehir âyeti hiç yok mudur vâız

Haya kıl eyleme beyhude halka suizan zahid

Velâkin bunca ayetler seninçün boş mudur vâız

Ne vicdanî âdalettir ümidin katedüp halkın

Rizayı nare kendin gir cenane hoş mudur vaız

Şairin bu yazısı çok orjinaldir:

Kalem yazar lastik siler yazıyı

Kahramanım dîye göğüs gerersin

Samur kürkü kıymetlidir satışta

Mükerreridir adem cildi post olmaz

Riza der ki beyhude mi bu lâflar

Arslana benzetmek olmaz tazıyı

Bu gidişle bükemezsin bazıyı

Domuz pistir kabul etmez mazıyı

Sen boş yere çürütmüşsün azıyı

Hemen dolaş işin yoksa yazıyı

Aşkı ilahi ile sermestiliğini anlatan şu mısralar kayda şayandir.

Yoksa gitmiştim helâke bendolup rehzenlere

Lütfü Hakla fehmedip kendimi ikaz eyledim

Ya İlâhi bu Rizaya kıldığın avni ilâh

Etmeyüp ifşa anı sırrımda pünhan eyledim.

Okuyucularca dar şiirlerinin beğenildiğine şüphe etmediğimiz Riza Erhan şim cfi adı geçen camide müezzindir. Hiç şüphe yok ki mahrumiyet içinde yüzmektedir. Bir gün çarşıdan alış veriş dönüşünde insafsız esnafı kasdederek “Eşkıyalara soyuldum.” deyişinden bu vaziyetini açıkça sezdim. Kadir bilir hemşerileri tarafından himaye görmeğe pek lâyık olan şairin ileride bize daha güzel ve olgun şiirler vereceği kanaatindeyim.

Yazan: Ziya GÜNER