Suya ve yeşile hasret bölgenin bir kıyısında yolsuzluk ve ilgisizlikten bölük bölük bölünen, unutulan cennet gibi bir yurt köşesi. Bahar aylarında kabarıp yatağından taşan Fırat kenarında portakal çiçeklerinin gül kokularına karıştığı bir yeşillik denizi. Her köşeden su kaynıyor, kayalar bile yeşil bir örtüyle âdeta çıplaklarını gizlemeye çalışıyorlar.

Halfeti Urfaya bağlı, Fırat kenarında bir kaza. Birecik Köprüsüne kadar asfalt olan yol 70 Km, Bireciğin içinden geçip kuzeye doğru nehri izleyerek giden şose 37 Km. Bu kısım dar, tozlu ve yeryer virajlı. İlk gidenler için “bu kadar eziyeti değer mi acaba?” dedirtecek nitelikte. Bir süre sonra Fırattan ayrılan yol, bağ ve bahçeler arasından çıplak bir dağa doğru kıvrım kıvrım tırmanıyor, daralıyor. İnişte derin bir vadi içinde coşkun Fırat ve onun iki yakasına yeşilden bir şerit halinde dizilmiş Halfeti birdenbire karşınıza çıkıyor. Tepeden inişteki bu güzellik bütün yorgunluklarınızı unutturur, geldiğinize hiç de pişman görünmüyorsunuz.

Okul, hastane gibi birkaç resmi bina hariç evler eski ve taş yapı. Geçen yıl elektriği kavuştu, nehir suyunun tarihi daha eskisidir, Bol ve içimi yumuşak. Yerliler hemşerilerinin devamlı gücü yüzünden kazanın eskisinden küçüldüğünden dertsiniyor. Eskiden kaza iken, Nizip nahiyeymiş. Hatta daha önceden Birecik bile oraya bağlıymış. Nizip nahiyelikten kazalığa terfi etmiş, Halfeti, nahiye yapılarak. Bireciğe bağlanmış. Yıl 1926 olacak. Sonradan uğraşmalarla Halfeti tekrar kaza olmuş. Fıratın karşı yakasındaki mahalleler Nizibe bağlanmış. Gerçekten de bu azğın suları kayıkla hergün gelip geçmek hayli cesaret işi. Gene de okula, işlerine kazaya gelenler var. Fıratın batısında bulunan Kasaba, Rumkale tabii ve tarihî güzellikleri olan yerler. Derin Fırat vadisinin yamaçlarında fıstık ağaçları yetiştiriliyor.

Gül ve meyve bahçeleri şehirden sonra vadi boyunca devam ediyor. Karanfili andıran bir göl çeşidi var ki, başka yerde gördüğünüzü sanmam. Yaprakları bukle bukle, kenarları beyaz şeritli Siyah ve yeşil güller ayrı bir güzellikte. Tenekelere fidelediği gülleri satmakla geçinen ‘‘Şoför Ahmet’in Bahçesi’ni görmenizi salık veririm.

Ceviz ağaç büyüklüğünde portakal ağacını Halfetiden başka bir yerde görmedim. Bu mevsimde açan çiçekleri insanın içini bayan bir esans halinde ortağa yayılıyor. Vaktiyle büyük merak ve emeklerle kurulduğu anlaşılan bahçeler ihmal edilmiş, bakımsız. İnsan, emeği azaldıkça tabii güzellikler artmış, otlar, sarmaşıklar yeşilli çoğalmış. Fırat kıyısının toprağı çok kuvvetli. Güller koca olmuş, aslanağzı ve diğer çiçekler adamboyu yükselmiş. Ama bu kuvvetten hiçbir fayda sağlanma yoluna gidilmemiş. Gülcülük, meyvecilik, Turfanda sebzecilikle buraya büyük servet girmesi mümkün. Kusura bakmasınlar halk biraz ağır kanlı. Kendilerine de yol gösteren olmamış. Hep nasiplerini dışarda aramışlar, yurtlarını, yuvalarını bırakıp gitmişler.

Yol ve bazı turistik tesisler yapıldığında bölge için gelirli oldukça enteresan bir turistik yer kazanılabilir. Halfetiyi bu “Sahipsizliği’yle başbaşa bırakılmaya gönül razı olmuyor.