Amerika’daki Yale Üniversitesi’nin adını olsun bilebilirsiniz. Fakat Gaziantep’in Mazmahor Köyünün adını nereden bilesiniz?.. Türkiye’nin 40 bin köyünden biri, Mazmahor!.. Ana yoldan ayrı, bir tepenin ardında taşlara gömülü... Ya Engin Cezzar nereden bileydi bu köyü?..

Engin Cezzar ki 1955 yılında Robert Koleji bitirmiş, o zamana kadar ömrünü Bebek’le Şişli arasında geçirmiş… Sonra Amerikan’ın en ünlü, en pahalı üniversitelerinden Yale’de 4 yıl tiyatro rejisörlüğü okumuş; 2 yıl Newyork’un «Aktörler Stüdyosu» nda aktörlük yapmış. Çalışmalarını ilerletmek için daha bir süre Amerika’da kalacakken İstanbul’u özleyip tatilini geçirmek üzere evine gelmiş. Hazır gelmişken yurdumda da sahneye çıkayım deyip Şehir Tiyatrosunda yepyeni bir anlayışla Shakespeare’in Hamlet’ini oynayacak olmuş. Oyun öyle tutunmuş ki 6 ay sürmüş. Hazır bu kadar kalmışken askerliğimide yapayım, demiş. Askerlik derken de kendini Gaziantep’in Mazmahor Köyünde bir köy öğretmeni olarak bulmuş.

Yale Üniversitesi mezunu, genç fakat ünlü Hamlet aktörü, Şişli’li Engin Cezzar, şimdi, Gaziantep’in Mazmahor köyünde dünyanın en mutlu insanlarından biri… Kendi gibi yedeksubay öğretmen arkadaşı Nacati Akar’la birlikte, yemeğini kendi pişiriyor, bulaşığını çamaşırını kendi yıkıyor.

-Kur’ada Gaziantep’i çektiğim zaman, doğrusu içim bir garip oldu, diyor… Oracıkta bir yere oturdum, başımı ellirimin arasına alıp yarım saat kadar düşündüm… Gaziantep benim için sanki tropiklerde bir yerdi diyor.

-Sizce iyi bir şey mi yedeksubaylara öğretmenlek yaptırmak?

-Nasıl iyi olmaz?, diyor… Yoksa ben buralara kendiliğimden gelmezdim. Gelsem bile köylü ile iki yıl yan yana, baş başa yaşamazdım, köylüyü tanıyamazdım. Yale’den, Newyork’tan, Şişliden kalkıp <<buralar>> a, yani Gaziantep’in Mazmahor köyüne gelmiş olmayı Türkiyeyi bir gözden ırak köyünde 2 yılını öğretmen olarak geçirmeyi, Engin Cezzar şimdi, öylesine bir mutluluk sayıyor.

Bizi, taş yığınları içine gömülü Mazmahor Köyü’nün, yüksekçe bir yerde bir sırta yaslanmış taş okulunun bahçesindeki taş setlerden atlayıp gelerek karşıladı. Ayağında blucin’leri, üstünde bir yün spor gömlek, ufak tefek, gür bıyıklı, gözleri ışıl ışıl bir yağız delikanlı idi… Pek az insan onun kadar sevinçli, yaptığı ile onun kadar mağrur olabilirdi.

Gördüğüm yalnız Engin Cezzar olsa, belki de bu mutlu görünüşe inanmaz, aktörlük yapıyor diyebilirdim. Fakat arkasında okul kapısında bir başka genç göründü. Bir başka yedeksubay öğretmen. Necati Akar… Balıkesir’de doğmuş büyümüş, Ankara’da Kimya- Sanat Enstitüsünü bitirmiş. Gaziantep’in Mazmahor köyüne gelinceye kadar belki ömründe köy görmemiş… Aydınlık, güler yüzlü bir genç… Onunda gözleri o kadar ışıl ışıldı. O da Engin Cezzar kadar sevinçli, mutlu, mağrurdu.

Biz gelince öğrencilerine okuma görevi verdiler, duvarlarını kendi elleriyle ördükleri okul bahçesine iskemleler atıp, güzden arta kalmış güneşin ışığında bizimle oturdular. Necati Akar bir ara yanımızdan uzaklaştı, elinde bir tepsiye dizili bardaklar içinde çaylarla geldi. Kendi demlemişti.

-Bakın, diyor, şu sırta tırmanan taş yığınlarından setlere: Ne güzel bir amfiteatr olur!.. Aşağıdaki şu düzlük de mükemmel bir sahne…

Önce okumayı öğretecek köylülere.. Sonra, yüksek sesle, topluca, piyesler okumağa alıştıracak onları… Böylece, belki iki yıl sona ermeden, Yale Üniversitesi’nin Tiyatro Şubesi mezunu Engin Cezzar’ın idaresinde, Gaziantep’in Mazmahor köyünün açık hava tiyatrosunda, dünyada ün yapmış piyesler oynamağa başlayacak.

-Yalnız akşamları, diyor, yalnız akşamları gün batarken içime biraz hüzün çöküyor… Bir yalnızlık duygusu… Ama o da çabuk geçiyor.

Kitapları var, İngilizce, Türkçe, yıllardır okumak isteyip de okuyamadığı kitaplar… Akşamları bol bol onları okuyor.

Geceleri iki yedek subay öğretmenin gözleri önüne bir bilmedikleri alem seriliyor. Köy odasında her gece onlara, Türkiye’nin dertleri ve her türlü yoksunluğa, geriliğe rağmen Türklüğün erdemleri, perde perde bir sır gibi açılıyor.

-Öğrettiğiniz mi çok burada, öğrendiğiniz mi?, diyorum.

-Elbette öğrendiğimiz! diyorlar.

Çünkü, Gaziantep’in Mazmahor Köyünde iki aydın şehirli genç, Türkiye’yi öğreniyorlar.

(Ulustan)