Öğretmen Okullarının açılışının 111’nci yıldönümü münasebetiyle Gaziantep İlköğretmen Okulu Salonunda 16 Mart 1959 gecesi yapılan kutlama töreninde Şakir Sabri Yener’in söylediği nutku aynen aşağıya alıyoruz.

BİRİNCİ HÂTIRA:

Yıl: 1923. Ben Sarı Mektep’te (şimdiki adı: Cumhuriyet ilkokulu.) muallimim. Tahminen Mart ayının son haftası idi. Merhum Ziya Gökalp, Diyarbakır’dan Ankara’ya giderken Antep’e uğradı. Burada (2) gün kaldı. Mumaileyhi okulumuza bir müsamereye çağırdık, geldi.

Müsamereyi gündüz öğleden evvel yaptık. Çocuklar müsamereye onun (sabah duası) şarkısile başladılar. Bol bol onun şiirlerinden okudular. Derin bir sükût içinde dinledi.

Müsamereden sonra yemek sofrası odasına geçtik. Öğle yemeğine oturduk. Yemek bir saattan fazla devam etti. Misafirimiz bir kelime konuşmadı.

Halbuki biz hep onun yüzüne bakıyor ve konuşsun, istiyorduk. Anlaşılıyordu ki o artık konuşmayı kalemine terketmişti. Yahut da, vaktile, intihar kasdile şakağına sıktığı kurşunun tesirile durgunlaşmıştı.

Fakat talim heyetimiz bu büyük sosyoloğu mutlaka konuşturacaktı: Sosyal bir dâvamızı açtık ve sorduk:

- Üstad, dedik, bizim Gaziantep’te, mevsimi gelince kadınlar kırlara, sahraya çıkarlar. Bir takım kendimi bilmez gençler, bu namuslu kadınları; göz takibile ve yakınlarında dolaşmak suretile rahatsız ediyorlar. Bunlara ne yapmak gerek?

Büyük içtimayatçı hemen konuştu:

- Asayişi temine memur olanlar onlara: “Ayıptır arkadaşlar, bu hareketiniz erkekliğe yakışmaz. Hele babayiğitliğe hiç yakışmaz! Sizinde analarınız, kadın akrabalarınız var.” desinler. Türk milleti vakarlıdır. İzzet-i nefsine hitap edilirse yola gelir.

Yemekten sonra, o zaman mektebimizin Fahri Müdürü ve (Gazi Sancak gazetesi)’nin başyazarı olan Ömer Asım (Aksoy) Bey Ziya Beyden bir yazı rica etti. Otele gittiğinde yazdı, yolladı. “Türkiye Türklerinin Etnoğrafik Tasnifi” başlıklı bu bilimsel yazı (Gazi Sancak gazetesi)’nin 2 Nisan 1923 tarih ve 118 inci sayısında çıktı. Bilahara’da Gaziantep Halkevi dergisi (Başpınar)’ın birinci sayısının 3 sayfasında iktibas edildi. Şimdide (Gaziantep Kültür) Derisinin 10 Mart 1959 tarih tarih ve 17 sayılı nüshasında yine sayın dilcimiz Ömer Asım Aksoy tarafından: “Önemli bir vesika” başlığı altında yayınlandı.

Ziya Gökalp, mektebin hatıra defterine de kendi el yazısile tahassüslerini yazdı. Şimdi bu defter Cumhuriyet İlkokulundadır.

İKİNCİ HÂTIRA:

Yıl 1933. Gaziantep (Kurtuluş Mektebi) Başmuallimiyim. 23 Nisan Bayramı töreninden öğrencilerimizle yorgun döndük. Onları evlerine yolladık. Arkadaşlar da gittiler, bende yukarı çıktım, odamda dinleniyorum.

O zaman adı (İsmet Paşa Mektebi) olan şimdiki (Şehit Kâmil İlkokulu) Başmuallimi Nizipli merhum İsmail Bey hastaydı. Üç sene kadar vardı ki, dışarı çıkmak değil yatağından kalkamıyordu. Birde baktım ki bastonuna dayana dayana 16 basım merdiveni çıkmış içeri girdi, selâm verdi, bende karşıladım, geçti pencereye oturdu. Ben maşallah maşallah aziz hocam, geçmiş olsun, geçmiş olsun! dedim ve hayretimden dona kaldım. Hocamız. Bu gün 23 Nisan bayramı imiş. Sizin küçükler şarkı söyliyerek mektebe geldiler. Bende hasta yatağımda şarkı seslerini işidince hatıralarım uyandı, gövdeme can geldi, kalktım yavaş yavaş geldim. Okulu ve seni bir kere daha göreyim, dedim. Dedi ve gözlerinden akıtmaya başladı. Bende beraber ağladım.

Ben, “Tanrı san’atı” denen muallimliğin ne kadar cazip olduğunu ve çocuk cıvıltılarının böyle ölümcül hastaya nasıl taze hayat verdiğini o gün daha iyi anladım. Bu hadiseyi her düşündükçe bir hayli dalar kalırım ve bende emekliye ayrıldığım günden beri, sekiz senedir hemen hemen her gece rüyamda yine öğretmenlik ederim, yine öğrencilerimle uğraşırım.

ÜÇÜNCÜ HATIRA:

13 Temmuz 1951 senesi yaş haddinden emekliye ayrıldığım gün son okulum olan: (Gazi Mustafa Kemal) okuluna hitaben şu manzumeyi yazmıştım:

SEVGİLİ OKULUMDAN AYRILIRKEN

Ey sakf-i muallâ sana binlerce selamlar!

Andıkça güzel nâmını göz yaşları damlar!

Ey cennet-i dünya bitiyor işte tecelli;

Bilmemki nasıl kalb olacaktır müteselli?

Hürmetle huzurûnda eğildikçe cebinim;

Bir beyt-i mukaddes tanıdıkça seni dînim;

Kalbimde tavâf arzular sönmiyecektir…

Döndümse de ben âh, gönül dönmiyecektir.

Altmış beşe bastım diye ey sevgili senden.

Ayrılmağa mahkûm olarak ben ebediyyen;

“Artık seni Allâha emânet!” Gidiyorum…

Lâkin ne yanık hatıralar terkediyorum?

Allah için olsun beni yâdında uyutma!..

Allah için olsun beni bîgânece tutma!..

Ey rûh-u melâhat sana müştâkım unutma!..

Şakir Sabri YENER