Fen – Teknoloji İlişkisi Bizde Yok

Üzülerek belirtelim ki, bizden Nobel Ödülü ya da uluslararası başka bir fen ödülü almış kimse yoktur. Türkiye bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun koyduğu ülkemiz çapındaki ödülleri her yıl kullanamadığı düşündürücü ve üzücü bir haldir. Bilimsel ortamımızın bu çoraklığının nedenleri üzerinde durmak hele üniversiteler için bir zorunluktur. Öğretimin sadece kapsamı ve metodu ile ilgili aşağıdaki düşünceleri okurlarımın eleştirisine sunmak isterim:

1- Teknolojinin kaynağı olan temel fen bilimlerinin bilimdeki yeri ve görevi ülkemizde iyi anlaşılmamıştır. Alfred Nobel’in uygulamalara değil de temel fen bilimlerine ödül koymasının anlamı bugün daha iyi belli oluyor. Fen bilimlerindeki gelişmeler insanoğlunun Doğayı daha iyi anlayarak ondan daha iyi yararlanma yollarını ortaya çıkarmıştır. Fen-teknoloji ilişkisinin mekanizmasını anlamadan kurulan bir teknoloji hiçbir zaman yaratıcı olamayacaktır.

2- Temel fen bilimlerinde başarılı olmak üstün yetenekler ister. Oysa ülkemizde yıllardır tutulagelen personel politikası, fenne yatkın gençleri, kolay fakat para getiren uygulamalı fen mesleklerinde israf ederek insan potansiyelimizi heder etmektedir.

3- Temel fen bilimlerinde başarılı olan insanlar etkinliği ispatlanmış bir eğitim sistemi içinde yetişmektedirler. Bu sistem lisans sonrası eğitimi halinde düzenlenir. Üstü ste oturmuş yüksek lisansı, doktorayı ve doktora sonrasını içine alan ve doğru giderken başarıya göre seçilerek işleyen bir yetiştirme için Batıda standartlaşmış olan bu düzenin üniversitelerimizce benimsenmemiş olması büyük bir eksikliktir.

Ezberle Olmaz

4- Öğretimimiz en alt basamaktan en üste kadar ezbere dayanan dogmatik bir gelenek içine yerleşmiştir ve eleştirici, yaratıcı insan yetiştirmeğe kesin olarak elverişli değildir. Bu bize medreseden kalma ve bir türlü silkip atamadığımız bir mirastır. Bütün eğitim kurumları gibi üniversitelerimizin de öğretim programlarını kapsam ve metod olarak yenilemek, yani belli bir düzeyde neleri öğrenmek gerektiğini ve nasıl öğrenmek gerektiğini araştırmak ve bunları dünyadaki standartlara uydurmak zorunluğu vardır. Bazı meslektaşlarımızın küçümsediği bu konuya ciddiyetle eğilmezsek çarklar daha uzun süre boşa dönecektir.

5- Bütün bunların yanında ve belki de üstünde, üniversitelerimizde bir ‘’bilimsel havanın’’ kurulması gerekir. Bu bilimle uğraşan insanların uğraşılarının istediği objektiflik, hoşgörü, bilimsel dürüstlük ve uygar ilişkiler kurmak gibi niteliklerin bir bir yere getirdiği bir ortamdır ve kurulması herşeyden önce bugün üniversiteyi ellerinde tutan öğretim üyelerine düşen görevdir.

Bu görev, ‘yaşlı’ ve ‘olgun’ kişilerin genç kuşakların özgürlük içinde gelişmeleri için kendi haklarından fedakârlık ederek türlü engelleri kaldırmalarını ister. Gelecek kuşakların eskilerden çok daha iyi yetişmeleri bilimsel gelişmemiz için bir zorunluktur. Fen ve Teknik Fakültelerimiz iyi nitelikte personel sıkıntısı çekerken üniversitelerimizde barınamıyan nice değerli genci üniversite dışına hattâ ülke dışına göç etmesi acıdır. Bilimsel kalkınmada asıl olan insandır; yaratıcı insan hem maddi olanakları yaratır hem de daha başka insanları yetiştirir.

Not: Milliyet Gazetesinden kısaltılarak alınmıştır.