Târih bir insanın muhitini ve bağlı olduğu topluluğu öğrenmesine yarar. Tarih bir topluluğun şahsiyetini bulmasında, millet olmasında en büyük âmildir. Nasıl ailelerin soy ve gelenekleri var ise, o ailelerin toplumdan meydana gelen milletlerin de soy ve gelenekleri vardır. Milletler kendi gelenek ve soylarını hatırlamakla hayatiyet bulurlar. Millî bayramlar ve kutlama törenleri bunun canlı birer misalidirler. Her topluluğun, tarihçisi olması lâzımdır. Zira topluluklara millî şuuru kazandıran tarihçidir. Tarihçisi olmayan millet ve topluluklar derhal bozulup, başka milletlerin hakimiyetleri altına girmeğe mahkûmdur. (1) Bu bakımdan tarih tetkiklerinin millî hayattaki rolünü takdir eden Atatürk 1931’de Türk Tarih Kurumunu kurdu.

Tarihin birçok nevileri vardır. Konulara göre ayrıldığı zaman siyasî tarih, askerî tarih, sanat tarihi, medeniyet tarihi, tıp tarihi v. s. gibi sahalar çıkar. (2) Bütün Dünyayı içine alan Dünya tarihi olduğu gibi, kıtalara tahsis edilmiş Asya tarihi, Afrika tarihi, Avrupa tarihi, v. s. gibi tarihler de bulunabilir. Keza ırk bölümlerine göre yazılmış Türklerin, Arapların, İtalyanların, Fransızların v. s. tarihi vardır. Buna, ayrı ayrı devletlerin tarihlerini ilâve etmeliyiz. Türkiye tarihi, Mısır tarihi, İngiltere tarihi, Almanya tarihi, Türkistan tarihi v s. gibi. Daha küçük ölçüde olmak üzere, şehir tarihleri hatta daha küçük İdarî bölümlerin tarihleri de bulunur. Ankara tarihi, İstanbul tarihi, Malatya tarihi, Antep tarihi gibi. (3)

Şimdiye kadar tarih hakkında faydalı çalışmalar yapılmasına, zengin malzemeye sahip olmasına rağmen, Antep şehri ve bölgesinde yapılan tarih çalışmalarının tatmin edici olmadığını ifade etmek isteriz. Esasen bu yazının gayesi, sahifelerin müsaadesi nisbetinde bunun nasıl olması gerektiğini ne şekilde çalışması lâzım geldiğini göstermek, bu hususta bir plân taslağını sunmaktır. (4)

Şehirler ve kasabalar millet topluluğunun cüzlerini teşkil ettiklerine göre, buralar hakkında yapılan çalışmalar ve araştırmalar büyük bir çerçevenin mütevazi kısımları olarak yurt ölçüsündeki tarihi tetkikler arasında pek önemli olan yerlerini işgâl edeceklerdir. Esasen, İstanbul Edebiyat, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya fakülteleri tarih bölümleri ile Tarih Kur umunun İlmî yayınları yanısıra mahallî çalışma ve incelemeler İlmî tarih yayınlarının miktarının artmasına yol açacaktır.

Tarihî araştırma yapabilmek için metot (usûl) unun bilinmesi lâzımdır. Metod, bir ilmin iştigal mevzuu olan maddelerinden çıkarılması istenilen sonuçları ve bilgileri elde etmenin vasıtaları demektir (5). Tarih usûlünde en önemli husus kaynak bilgisidir.

Kaynak

Bilgisi

1- Doğrudan Doğruya Müşahede

2- Haberler rivayetler

1-Şifahi rivayetler

a)Destan ve hikaye

b)Efsane

c)Menkibe

d)Fıkra

e)Atalar sözü

2-Yazılı Rivayetler

a)Tarihi kitabeler

b)Silsilename (jeneoloji)

c)Yıllıklar ve kronikler (Vekayinameler)

d)Biyografi

e)Hatıra

f)Gazete

3-Resmi Haberleri

3- Kalıntılar (bakiye)

1-Arta Kalanlar (Geleceğe ait bir düşünce)

a)İnsanların kendi vücud kalıntıları

b)Dil (etimoloji)

c)Vesikalar

d)Sanat ve zanaat malzemesi (el yazmaları dahil)

e)Adet, ahval, tore

2-Abideler

a)Abideler ve kitabeler (heykel, hudut taşı, mezar kitabesi,sikke, madalya vb.)

b)Vesikalar (her türlü resmi ve hususi vesika olabilecek evsafta her türlü tasdikli resmi vesikalar)

ki tarih ilminin ham malzemesini ve teşkil eder. (Levhaya bakınız.) Bunlar doğrudan doğruya bilgiyi temsil etmezler; vasıtasız müşahademize arzedilebilen insan faaliyetlerinin çok küçük bir kısmını teşkil ederler. Hadise zamanımızda cereyan etmiş olsa bile hadiseyi yaşayanlar bunun çok az bir kısmına şahit olabilirler. Ağızdan almak sureti ile yapılan rivayetler, tariflerle yazı ve resimlerle yapılan tavsifler ikinci derecede kaynak bilgisini teşkil eder. Üçüncü grupta olan kalıntılardan, insanların bunları yapmasında amil olan tesirler anlaşılır. (6) Görüldüğü gibi bu malzemeler esas bakımından fazla değişik değildirler. Yalnız, bunlardan istifade için tatbik edilecek olan usûller, kaynakların karakterine göre değişmektedir (bk.I nu. lu şema).

Tarihte usulün özünü kaynakların kritiği (intikat) teşkil etmektedir. Kritik, kaynak vesikaları ile bunlardan elde edilen bilginin gerçekliğini tesbit eder. îlk iş kaynakların kabule şayan olup olmadığını kestirmektir, buna dış kritik diyoruz. Bundan sonra vesikaların iç değerini, doğruluk derecesini birbirleri ile karşılaştırarak kontrol etmek gerekir ve son olarak kazanılan malzemeyi zaman ve mekâne göre sıraya koymak gerekir. Bu ikinci ameliyeye iç kritik deriz (7). Iç kritik, kaynakların cinsine göre çeşitli olur. Iç kritik yapılırken, eski zaman yazarlarının eserlerinde zamanlarının tesirleri olabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

Yazarların milliyeti, mensub olduğu din hatta mezhebleri eserlerine tesir eden hususlardandır. Tarihçi bir eserin kıymet hükmünü verirken kendisini tarafsız bir hâkim gibi telâkki etmelidir. Genel olarak tarihçi kaynakları nasıl kullandığını ve onların ifadelerinin mahiyetini icab eden yerde anlatarak okuyucuyu haberdar etmelidir,

Yorumlama: Kaynak vesikalarının dar ve geniş manadaki bağlarını inceliyerek tayin keyfiyetidir. Kalıntılar çoğunlukla dilsiz olduklarından ancak arasından çıktıkları ve vesikasını teşkiî ettikleri çevrenin hadiselerinden ve durumlarından netice çıkararak tayin edilirler. Bu sonuç çıkarma, sade ve kolay anlaşlır bir tarzda olabilir. Bize bir mesele hakkında bilgi veren kaynakların, yazmaların ve vesikaların yorumlamasını müteaddid cepheden yapmak icap ediyor. Haberlerin yorumlanması, kalıntıların yorumlanmasından daha karışıktır. Kaynakların dilini yalnız kelime bakımından değil, ifade hususunun tarihi bakımından da tetkik etmek icap ediyor. Bize burada dil bilgisi (filoloji) yardımcıdır. Bundan tarihçinin aynı zamanda dilbilgini veya icabında dilbilgisinin yardımına müracaat etmesini bilmesi icap ettiği anlaşılmaktadır. Aynı vaka hakkında çağdaş bir zatın eseri varsa, elde mevcut kaynağın verdiği bilgi karşılaştırmalı ve bunun yardımı ile diğer kaynak açıklanmalıdır. Mukayese usulü kaynakların açıklanmasında geniş olarak tatbik edilir. Meselâ eski zamanın ve bu günün ilkel kavimleri mukayese edilerek bir sonuca varılabilir. Ancak bu sonuç çıkarmada fazla ileri gidilmemelidir.

Terkip (sentez): İnsan hayatını tanzim eden ve onun gelişimini tâyin eden kanunlar ve şartlar, maddî olduğu kadar ruhidir. Bu bakımdan dayanılacak vesikaların sağlamlığını ve isbat derecesini tespit hususuda zor olduğu için tetkikleri ve tayin edilmeleri de o derecede müşküldür. Tabiî ilimler arasında sentez yapmak için daha ziyade faraziyeler kurmak mecburiyeti lâzım gelmektedir. Fakat tarih gibi beşerî ilimlerde sentez yapanlar daha fazla faraziyeler kurmak zorunda kalırlar. Ancak bu husus vesikaların az, malzemenin kifayetsiz olduğu devirler ve vakalar için variddir.

Tarihimizin Selçuklu, özellikle Osmanlı devrine ait malzeme ve kaynaklar arşiv ve kütüphanelerimizde bol miktarda bulunmaktadır. Bundan dolayı tarihçi sentez yaparken fazla faraziye yapmak ihtiyaç ve lüzumunu duymıyacaktır. Meselâ Antep şehrinin 938 hicrî yılında başlıyan şer’î mahkeme sicilleri, şehrin tarihi ile meşgul tarihçiye her türlü ham malzemeyi temin edecek durumda olduğu için ona faraziye yapmak imkânı bırakmıyacaktır. Eğer bu defterler arasında boşluk varsa, üzerinde çalıştığı mes’elenin seyrine göre, bir evvelki ve bir sonraki defterdeki seyrine göre bu hususda bir tahminde daha doğrusu faraziyede bulunulabilir. Bununla beraber şunu ilâve etmemiz lâzım gelirki, o da tarihi tetkiklerin hepsinde senteze gidilmediği vekayiin doğru tesbitine gidildiği keyfiyetidir.

Tarihçi terkibi bir eser vücudu getirmek için 1) Olayların sebeb ve müsebbib olarak münasebetlerini tayin ederken, beşer hayatı üzerinde etki yapan ruhî,2) tabiî,3) Medenî âmilleri kavrayabilmeli; sonra 4) vesikaların tamiri kabil eksikliklerini usûlü dairesmde tamamlamasını bilmelidir. 5) olayların tanzim, tasnif ve tenvirinde tarafsız kalabilmelidir.6) son olarak bu eseri meydana getiren tarihçi kaynakların tetkiki ile hasıl olan sonuçları, isterse, usule göre hareket ederek, bazı İlmî kaideler şekline koymak ve genelleştirmeyi bilmelidir. (8)

Kritik usûllerine göre incelenen tarih malzemesi, yukarıda zikredilen esaslar dahilinde yani sebeb ve müsebbipler tesbit edilerek, tarafsızca kıymetlendirildikten sonra, zaman ve mekân ve konulara göre tasnifi ve tarihçinin kafasında veya kâğıt üzerinde sentezi yapıldıktan sonra bu malzeme İlmî eser şekline sokulur ve tasvir ameliyesile tamamlanır. Diğer bir deyim ile bu araştırma sonuçlarının gayeye uygun bir şekilde ifadesidir. Bu safhada hazırlanan eserin şekli ve mahiyeti gelir ki isim burada tesbit edilir. (9) Eserin terkip şekli tasarlanırken materyalda konunun müsaadesi nisbetinde bölümlere ayrılır. Araştırma maksulu eserler metin, ona ait dip notları, metin ve notlardan çıkarılan izahları ihtiva eden ek gibi kısımlara ayrılır. Eserin asıl kısmı, bölüm, bab, ve fasıllara ayrılır; esere bunları gösteren bir plân veya içindekiler de ilâve edilir. Zengin ve çeşitli eserlerin bölüm ve fasıllarından başka bahislerin birbiri ile bağını göstermek üzere başlıklarında çeşitli pontoda harf kullanılır. Burada en önemli hususdip notlarının yerli yerinde gösterilmesidir. (10)

A) Kitap ve risalelerin gösterilmesi:

a) İlk defa zikredilen bir eser İsmail Hakkı Uzunçarşıh, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye teşkilâtı, Ankara 1948, s. 79

b) İkinci defa ve mütpaddid defa zikredildiği zaman İsmail Hakkı Uzunçarşıh, aynı eser, s. 87

B) Birden fazla cildi olan eserler:

a) J. Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, tercüme eden, haşiye ve notları yazan Mehmet Ata, İstanbul 1947, cilt XI, s. 15

b) İkinci defa zikredildiği zaman : J. Von Hammer, aynı eser cilt XI s. 22

J. Von Hammer, aynı eser cilt VII, s. 96

Bazen yalnız müellif ismi ve sahife numarası da verilebilir. Uzunçarşıh,s.55.

C) Dergi ve gazetelerin gösterilmesi:

A. Adnan Adıvar, İstanbul’un fethi sırasında Bizans ve Türk kültür vaziyeti, Tarih Dergisi, C. VI (İstanbul 1954), .s 1-14.

Sık sık zikredilen dergiler için kısaltmalar kullanmak âdettir: meselâ TD-Tarih Dergisi; TV =Tarih Vesikaları

TOEM =Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası

TTEM =Türk Tarih Encümeni Mecmuası

Bu gibi kısaltmalarda eser ve dergilerin adındaki her kelimenin ilk harflari alınır.

b) Gazeteler için:

Fuad Köprülü, Yeni bir ilim, Halkiyat, İkdam gazetesi (28 Birinci Kânun 1330).

Fuad Köprülü, Yeni bir ilim, Halkiyat, İkdam gazetesi,c.lX(28 Birinci Kânun 1330),s.75.

D) Ansiklopedi ve diğer mürekkeb eserlerde :

Eğer ansiklopedide istifade edilen maddenin altında yazarın imzası varsa :

Cengiz Orhonlu, Mezemorta Hüseyin Paşa, İslâm Ansiklopedisi,c.VIII (1958),s. 205-208.

İbrahin Kafesoğlu, Doğu Anadolu’ya ilk Selçuk akını (1015-1020) ve tarihi ehemmiyeti, Fuad Köprülü Armağanı, Dil ve Tarihi ve Coğrafya Fakültesi tarafından neşredilmiştir, İstanbul 1953,s.259-274.

E) Yazmaların gösterilmesi.

Bedreddin Mahmud b. Ahmed el-Aynî, İkd el-Cuman fî Tarih-i ahi al-zaman, tercüme eden: Mirza-zade Mehmet Emin Salim, Murad Molla kütüphanesi, Lale İsmail kitaplığı nu.318, 97 a.

Yazmanın ilk yüzü (a) diğer yüzü (b) olarak -97 a ve 97 b-numaralanır.

F) Dip notlarında kullanılan diğer hususlar: kısaltmalar

bk bakınız

krş karşılaştırınız

s sayfa

S sayı

c cilt

nşr neşreden

trş tercüme eden

nu numara

ts tarihsiz

v.s. vesaire

vr. varak (yp. Yaprak)

h hicrî

m milâdi

bk. mad maddeye bakınız

aş. bk. aşağıda bakanız

v.d. ve devamı

yayn. yayınlayan

çvr çeviren

m.s. milâddan sonra

m.ö. milâddan önce

tur. yer. bir çok yerde

yk. bk. yukarı bakınız


1 Tarih şuurundan kasdeddiğimiz, benliğimizin köklerini tanımak ve bu günkü hayatımızın potansiyelini tanımaktır. Yoksa bazı İslâm milletlerinin yaptığı gibi mazideki — VI1-XI yüzyıldaki—zafer ve şaşaa devirlerinde yaşayarak hâli unutmak değildir. Sade siyasi ve medeniyet bakımından değil edebi ve kültürel başarıların hülyası ile avunarak hali unutmak da değildir, Böyle bir davranış kütleler üzerinde bir afyon tesiri yaparki bizim kanaatimizin tamamen zıddıdır. (Bu mesele için şu esere bk. Hilmi Ziya Ülken, Tarih şuuru ve Vatan, Millet ve Tarih Şuuru’nda, İstanbul 1948 s 210-227)

2 Meselâ siyasi tarih, milletlerin veya daha geniş bir çevrenin tarihini politik andlaşmalar ve münasebetler şeklinde olarak siyasi açıdan eie alan bir tarih çeşididir. Bu tarihde hiçbir zaman askerî veya İktisadî meselelerin izahı yapılmaz; onun konusu yalnız siyasettir.

3 Bir Antep tarihi mevcut değildir. Fakat onun bazı tarihi problemleri hakkında bazı eserler yayınlandığı gibi, [Hikmet Turhan Dağiıoğlu, Antep ve Antep kalesi Gaziantep 1930, Şakir Sabri, Gaziantep Büyükleri, 550 yıllık âlim ve şairleri, Gaziantep 1934; Hikmet Turhan Dağiıoğlu Antep Meşahiri, Gaziantep 1939,] bazı malzeme yayını da yapılmıştır. Bunlardan Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun «Miladî XVI. cı. Hicrî X. cu asırda Antep» eseri [Gaziantep 1937, bunun ikinci kısmı gene Gaziantep’de 1939 da Halkevi arşivinde bulunan Antep’e ait en eski [943 1536 7] tapu defterinin [diğeri 950 civarındadır] neşri. Bu bizim bildiğimize göre Türkiye’de bu tip defterlerin en eski yayınını teşkil etmektedir. Antep’e ait diğer eser gayretli öğretmen Şakir Sabri Yener’in kitabelere [Gaziantep kitabeleri, Gaziantep 1958] ait eseridir; Bu Antep’e dair ilk fakat metotsuz bir eserdir. Antep kitabeleri sahasında büyük boşluğu doldurmasına rağmen Türkiye’de bundan evvel yapılmış kitabe yayınlarına bakılmaması [Mehmed Behçet Kastamonu asar. ı kadimesi, îst. 1341; Rıdvan Nafiz İsmail Hakkı, Sivas şehri, îst. 1928; Mübarek Galip, Ankara, îst. 1928; İsmail Hakkı, Kitabeler İst. 1927 v.s. serine daha fazla kıymet kazandırmaktan alıkoymuştur. Bu hususdaki metot halkında, elimizde kıymetini hala muhafaza eden bir yazıda vardır. [Halil Eldem, Kitabeler nasıl kayd ve zabt olunmalıdır. TOEM, II [İst. 1327 s. 626 639] Mezar kitabelerinin bu esere dahil edilmemesi de büyük bir eksiklik olmuştur. Bu eserin yeni baskısı yapıldığında bu eksikliklerin giderileceğini Osmanlılardan önceki devre ait kitabelerinde ele alınacağını ümid ederiz. Ancak bu büyük işde sayın yazara yardım ederek bu büyük ve hayırlı işi gene onun tamamlanmasına çalışılması yerinde olur.

4 Şunu da ilave etmemiz lâzımdırki, Oda, Tarihin tekbaşına çalışmadığı ve bazı yardımcı ilimleri olduğu keyfiyetidir. Tarihçi araştırma yaparken, bir hükme varırken filoloji (dil bilgisi), poleografi (yazı bilgisi), diplomatik (vesika bilgisi), nümizmatik (meskükât), jeneoloji (şecere ve silsilenameler), kronoji mühür bilgisi, arma bilgisi gibi yardımcı ilimlerden istifade eder. Tarihin yardımcı ilimleri için toplu bilgi şu eserde bulunur: A. Von Brandt, werkzeug des Historikers, Ewe Einführung in die historischen Hilfswlssensc haften, Stuttgart 1960.

5 E. Bernheim, Tarih ilmine giriş, çvr. Şükrü Akkaya, İst. 1936, s.89 v.d. ;Zeki Velidi Toğan, Tarihte Usul, İst. 1950,s.30

6 Bakınız. E. Bernheim, Aynı eser, s-97-135t Zeki Velidi Togan, Aynı eser, s. 38-82.

7 Daha fazla bilgi için bk. E Bernheim, Aynı eser, s.l35-159; Zeki Velidi Togan, Aynı eser,s 82-110.

8 E. Bernheim, Aynı eser, s. 159-181; Zeki Velidi Togan, Aynı eser, s.ll0-131.

9 E. Bernheim, Aynı eser.s. 181-186; Zeki- Velidi Togan, Aynı eser, s 131-140.

10 Bu gibi teknik hususların tafsilâtı için bk. Scholarly Reporting in the Huma nıtıes, Humanıtıes Research Councıl o Canada, Ottowa 1951.