Geldi beklenen gün. Hepimiz içimizde bir neşe. Ertek aşkıyla koyulduk Karnebi Köyü yoluna. Kendimize Gerçek Köycüler Grubu ismini vermiştik. Gerçek bir köycü olacak, köylerimizi aydınlatacaktık.

Kötü tanıtmışlardı köyü bize. Ama korkmuyorduk köyden. Köyleri kalkındıracak yalnız ve ancak öğretmenler olacaktı, öğretmen ise cesur ve istekli olmazsa bekleyemeyiz köylerimizin kalkınacağını. Biz bütün engellere göğüs gereceğimize inançlıydık.

Köye gittik. Köylü kaçmıyor bizden Yaklaşmak arkadaş olmak istiyordu, Yardım bekliyordu. İlk olarak okulun kapılarını çevreye açmakla başladık işe. Öğrencilerimiz de köylü de seviyordu bizi. İlk şart buydu zaten. Öğretmenin kendini sevdirmesi. Köye gelmeden önce bir gün bile köyde kalamam diyenler, ölüyordu köy için, şehre inmek istemiyorlardı.

Cennet gibiydi köyümüz. Küçük bir tepe üzerinde kurulmuş yüz haneli, sekiz yüz nüfusluydu. İki tane pınarı vardı, cennete çeviriyordu köyü. Kilise otomobille yarım saat mesafedeydi.

Kurs açmıştık köy kızlarına. Koşarak geliyorlardı. Çok istekliydiler. Şimdiye kadar bulamamışlardı böyle bir ortam. Yakışıyordu elleri iş işlemeye. Ele aldıkları işleri başarıyorlardı.

Köylünün sevgisi de sonsuzdu. Bunu gerek sözlerinden gerekse gözlerinden okuyorduk. Ne olur bir baş ağrısı habı ver diyen boş dönmüyordu. Okulda da tam bir demokratik eğitim havası esiyordu. Çalışıyorlardı çocuklarımız da yılmadan.

Kültürel bir gün hazırlıyorduk. Köylü o günün bir gün önce gelmesini istiyordu. Çalışmalarımızı seyretmek en büyük arzuları idi. Biz de o gün için köylümüzün ne gibi bir davranış göstereceğini kestiremiyorduk.

Çok olgun karşılamışlardı o günü kızları müsamerede açık giymişti, normal buldular. Misafirlerimizi de iyi karşılamış hürmet etmişlerdi.

Kursun neticesi açmış olduğumuz sergiyi de hayran gözlerle seyrettiler. Günlerce o gün için teşekkür ettiler bize. Çok mutluydular. Bizler ise onlardan daha mutluyduk, uçuyorduk.

Fakat bizi üzen şey köyden ayrılacağımız gündü. Ne olur kekom (kardeşim) gitmeyin. Biz sizden ayrılamayız diyorlardı. Biz onlardan daha çok acı çekiyorduk. Nihayet 23 Nisan bayramını kutladık. Uzak köyden gelen talebelerimizi gönderemiyorduk yuvalarına. Bizden ayrılamıyorlardı.

Bütün köy işini bırakmış ihtiyar, genç çoluk çocuk üzgün ve yaşlı gözlerle bizi uğurlamaya gelmişler. Biz de ağlıyorduk. Bir korna sesiyle ayrıldık şirin köyümüzden, mutlu yuvamızdan.

Öğretmenlere, bilhassa köye gitmek istemeyen öğretmenlere sesleniyorum: Köyü seviniz. Ondan korkmayınız!

Köy bizden vicdanı hür, gönlü hür öğretmen beklemektedir.