Gaziantep tarihi hakkındaki yazılarıma burada son veriyorum. Bu yazıların adı (Antep tarihi) olmayacaktı. Buna (Asırlar arasında Antep) gibi bir ad verecektik. Önsöz üstüne konan bu başlık forma basıldıktan sonra dikkatimizi çekti; iş işten geçmişti; öylece kaldı.

Burada kendi dar çevremizde, cılız kalemimizle bir Antep tarihi yazmak, yücelerden uçmak demek olurdu, bu da benim hiç sevmediğim bir şeydir.

Bir memleket tarihi yazmak, hakikatte bir insanlık tarihi yazmak demektir.

Bir memleketi, yanındakilerden, bunları da kendi yanındakilerden ayırt etmek.... Bir ulusu, yanındaki uluslardan, onları da gene yanındakilerden ayrı düşünmek ve aralarındaki ilişikleri kesmek tüm bir iş yapmak değildir.

Boşluklarda, büyük evrenin sayısız acunları içinde dolaşan küremiz tek bir varlık, her şeyiyle tek bir ailedir.

Değil yalnız adam oğulları arasında, hava, su, toprak ... Hayvanlarla, otlar, ağaçlar madenler arasında, hep birbirleri ile, hepsinin de biz insan oğullar ile sıkı, karşılıklı ilgi ve bağlanışları vardır.

Kinin olmasa, sıtmanın elinden halimiz ne olacaktı?

Amerika’nın bir yerinde biten bir ot yüzünden bugün acunun her yanında tütün yönetkeleri meydana gelmiştir.

Hindistan’ın bilmem hangi yanında çıkan bir kolera olgası günün birinde meselâ Antep’te filan oğlu falanın koleraya tutulmasına sebep oluyor.

Böyle misalleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

İnsanlar, hepsinin bilinmesi imkânı olmayan yollarla birbirine öyle işlemiştir ki bunlar, tümü tümüne ayırt edilerek gösterilemez. Tek başıma insan düşünülemediği gibi işin doğrusu olmak üzere tek başıma Gaziantep tarihi dahi olamazdı.

Bunların çevresinde sayısız etken (amil) ler... Yakınlarında; uzaklarında kendi ulus, arsıulus, kendi acun ve evreninin çevenleri (muhit).... Bunların dahi gene sayısız etkileri (tesir) vardır.

Bütün bunlara, bir de zaman ilke (unsur) sini eklersek, Antep’i bir ağın sayısız, sonsuz telleri içinde görürüz. Bunların ilmeklerini çözmek, Gaziantep’i açığa çıkarıp olduğu gibi göstermek; işte hakiki Antep tarihi!.

Meselâ bugün arsada eşyanın bağıra bağıra satılması Rumlara kadar dayanıyor. Daha ötesinin de olmadığı ne belli ?.. Bunu vakti ile rasgele bir Kitapta görmese idim nereden bilecektim?

Şimdi, gözümüzün önünde akıp giden yaşayışın bütün köklerini arayıp bulmak ve meydana çıkarmak;

Benim gibi bilgisi az, aracı (vasıta) az bir adam, tabii böyle zor bir işi yapamazdı.

Bütün varlık acununu bulunmuş olduğu topluluk halinde birden göz önüne koymak ve öyle incelemek çok güç ve çıkar bir yol olmadığı için birbirine ilgisi çok olanları bir araya toplamışlar; öbürlerinden ayırt etmişler, birer ilme konu (mevzu) yapmışlar. Tarih te böyle bölgelere ayrılmıştır. Genel tarih Çediğimiz bile, ulusların bir tüm (cilt) içine toplanmış ayrı ayrı tarihleridir. Bu bakımdan her ulusun, her şartın, her adamın da bir tarihi olabilir. Ancak bunu bütün özgüllükleriyle bilmek ve anlatmak gerektir.

Ben, bunu da yapamazdım.

İşte bunun içindir ki yazıma;

Antep Tarihi

Gibi bir ad vermeyi çok gördüm ve yukarıdaki satırları yazmak zoru altında kaldım.

-Pekeyi! ya, ne yaptın?

Diye soran olursa, onun da cevabını şöyle veririm:

-Antebin her yanında, yakın ve uzak çevrelerinde, ayrı ayrı zamanlarda Antep’le ilgisi olan bütün olup biten şeylerden ele geçirebildiğimi bir araya getirerek bununla Antep’in tarihsel önem ve coğrafi değerini ispata çalıştım.

Burada ilk çağların büyük hareketleri düğümlenmiştir. Buradan orta çağın, en azgın ve çılgın selleri akmıştır.

Burası; doğudan, batıdan, kuzeyden gelerek Suriye’ye ve çok uzaklara giden Türk akınlarının geçidi olmuştur. Burası güneyden gelen Mısır ve Arap akınlarını, İngiliz Fransız saldırmalarını görmüştür.

Sonra çok eski bir şar olduğuna kanışını olan Antep’in eskiliğini belgelendirmek için uğraştım.

Antep taşları adile tanınmış olan Etilere ait bir yazıt son zamanlarda bay Horozun tarafından açılmıştır. Geçen sene Halkevinin yaptırımlı (Nurlu) başkanı ve Gazi şehrin değerli saylavı Ömer Asım Aksoy, İstanbul’da yazıyı açan bu zat ile görüşmüş, bu yazının bir suretini el yazısı ile ve imzası altında getirmiştir. Bununla memleketin eskiliğini göstermek için baş­ka bir belge aramaya hiçbir ihtiyaç kalmamıştır. Burada hatırıma bir şey geldi.

Antep taşları üzerinde konuşuyorduk. Arkadaşım, bu taşlar Antep’in eskiliğini pek te ispat etmez, dedi. Ben, şaşaladım ve sordum.

-Niçin ?.

-Belki vakti ile başka bir yerden getirilmiş olabilir!

Bütün öntüksel (aşari atikaya ait) araştırmaları hiçe çı­karan bu söze tabii bir cevap vermedim. İnanmak bilmeyen tabiatlar belki Mısırdaki ihramların da vakti ile başka yerlerden getirildiğini düşünebilirler. Biz buna ne karışabiliriz ?...

Büyük şardaşımız Aynî, ta!.. Kendi zamanında vakti ile Antep’in Küçük Buhara olduğunu yazıyor. Bir şarın böyle bilginler yatağı olması için kuruluşundan beri bir kez ne kadar zaman geçmelidir?...

Antep’in daha az, nispi bir eskiliğine kanaat edenler için, hiç söz yeri olmayan bir belge daha getirebiliriz, Antep’in eski adı!. Bu bakımdan Antep’in kuruluş tarihi, Antiyoküsler zamanından daha beriye düşmez. (-Kim indi denizin dibine?, kim koydu bunun adını?,, diyen olursa, bunlara da bir cevabı­mız yoktur.

Antep’in şimdiki durumu dikkatle gözden geçirilirse, eskiliği hakkında gene insana bir kanaat verebilir.

Ayrı ayrı köşelerden bakılarak itiraz kabul etmez bir hakikat karşısında bulunuyoruz ki bu da:

Antep’in eskiliği ..... Coğrafi önemi....

Biz, birinci kısım yazımızın sonu olan 922 Göçe yılına kadar bunları aradık ve göstermiye çalıştık. Bundan sonrası için daha geniş bir araştırma imkânı vardır. Antep (mahkemei şeriye) kütükleri 945 tarihinden beri vardır. O zaman bütün işler, hemen hemen buradan geçiyordu. Bu kütükler dik­katle okunulursa, Antep’in nasıl yaşadığını, ne kadar sayılır adamlar gelip geçtiğini, tarım, tecim, ve ekonomi işlerinde ne durumda olduğunu şöyle böyle ayırt edebiliriz.

Meselâ ilk yıllarda sık sık pamuk söz bağları (mukavele) görüyoruz. Bundan, vakti ile burada pamuk ekiminin çok olduğunu. ve bunlar üzerinde işleyen ayrıca bir veya bir kaç sınıf bulunduğunu, ihtiyaç o zaman daha az olduğuna göre eski atal arım izin geçim işlerinde nasıl kaygısız yaşadıklarını çıkarabiliriz. Kendi yağ ile kavrulmak sözünün har vakit, her ulus ve her insan için gerekli olduğu hakikate varabiliriz. Hükümetimizin şimdiki yaptığı da budur. Ancak bu, eskisi gibi basit değil .... Daha yüksek bir derecede, daha geniş bir ölçüde, daha ilmi yollarda bir davranıştır. Bilginlerin dediğine göre bütün acun hadiselerinin gidiş yolu da, derece derece yükseklerden bir dönüş ve benzeyiş yoludur..

Gene meselâ bundan evvel Tılbaşarda, Burçta birer (naip) bulunduğunu bu kütüklerde buluruz. Bununla da anlarız ki Dülük (mahkeme) kütüklerinin Antep’e getirilmesi, Antep’in gelişmesi için bir tarih başlangıcı olamaz. Tılbaşar, Burç gibi Düklükte şimdiki halde tarihsel bir köydür. Buralara vakti ile birer Halkevi koymuşlar, sonra da kaldırmışlar. Sözün kısası bu kütükler, ilerdeki araştırmalar için çok geniş ve önemli bir kaynak olacaktır.

Eserler:

Halkevi başkanı ve Gaziantep saylavı Ömer Asim Aksoy’un Etiler hakkındaki cönkü, Hikmet Turhan’ın Antep tarihi hakkında yazıları, Doktor Hamdi Kasımın bu yolda yazılmış defteri, Kara çelebi oğlu Abdülaziz Ravdatül Ebrarı, Döginyin Türklerin umumî tarihi, Muradın tarihi, Ebül faruk Hayat ansiklopedisi, Kamusalım, Eski bir Halep yıllığı, Guzzilerden Kâmilin Nenrüzzehebi, Necip Asımın Orhun kitabeleri, Kilisli muallim Rıfat’ın (doktor) Kitabı Dede Korkudu, Grand ansiklopedi, Nuvo Larus, illüstre, Senyebosun Şarkın eski ulusları.

A. Muhtar GÖĞÜŞ