Vaktında zamanında bir sinekle bir pire varmış. Bunların ikisi de bir evde otururlarmış. Bir gün yağmur yağmış damları akmış. Sinek pireye demişki, kalk damı loğla. Pire de kalkmış damı loğlamış. Damı loğlarken pire loğun altında kalmış. Sinek vızırdamıya başlamış. Oradan bir garga geçermiş Karga seslenmiş; ne vızırdıyorsun sinek kardeş? Sinek: Pire gibi adam ölürse, kanı çörtenden akarsa, buna ben vızırdamayımda kim vızırdasın demiş Karga kağırdamıya başlamış, gitmiş bir tut ağacının üstüne konmuş. Tut demişki: Ey karga kardaş ne kagırdin? Oda demişki: Pıre gibi adam ölürse, kanıda çörtenden akarsa, sinek vızırtı kalırsa, ben de kagırdı kaldım. Böyle deyince tut yaprağını dökmüş. Tutun altından büyük bir su akıyormuş. Su: O ne tut kardeş niye yapraklarını döktün demiş. O’da, su kardeş pire kimi adam ölürse, kanı çörtenten akarsa, sinek vızırtı kalırsa, karga kağırtı kalırsa bende yaprağımı döktüm. Su da bulanık akmaya başlamış. Bir kızda satılları almış suya gelmiş, demiş; Su kardeş neden böyle bulanık akıyorsun? O’da başlamış, pire kimi adam ölürse, kanı çörtenden akarsa, sinek vızırtı kağırsa, karga kağırtı kalırsa, tut yaprağını dökerse, ben de bulanık akarım demiş. Kız, bir pirenin ölmesine ben de acıdım demiş. Satıla su koymadan satılı kulaklarına küpe edip, bugün bir pire kimi adam ölmüş, kanı çörtenden akmış, sinek vızırtı kalmış, garga kağırmış, tut yaprağını dökmüş, su bulanık akıyormuş, ben suyu köye götürüpte ne yapayım demiş.

Not: Bu masalı 30 seneden beri bilen Selver Güçkıran’dan derliyen Mustafa Görgülü’dür.