Gaziantepte bugün başta kale olmak üzere birçok eski eserler ve türbeler mevcuttur. Fakat bunlardan hiç birisi şeyh camii ve hamamı kadar halkı alaklandırmamıştır. Bu alaka yalnız islamlara mahsus zannedilmesin. Ermeniler (sünp egna) dedikleri bu mahalleye büyük bir ehemiyet verirler ve daima ziyaret ederler. Burası şehrin şark tarafında oturanlar tarafından bir dilek yuvası olarak kabul edilir. Hastaları buradan deva ararlar. Kâbe nasıl İslam aleminde mukaddes tanınırsa Şeyh camii ve hamamı da Antep ve bilhassa bu civar halkı tarafından kudsi bir mahal olarak bilinir. Antep harbinde hastane olarak savaş sonuna kadar kullanılmış, böylece cami ve civarıher türlü bombardımandan esirgenmiştir. Bunun sebebinde halk Şeyh’in mübarek ruhunun tesir ettiğine inanırlar.

Şeyh camii ve hamamı biri birine bitişik olup şehrin şark tarafında tam kenarındadır. Anter harbinde bütün camiler Fransız mavzerinden fırlayan kangurularla büyük veya hafif yaralar aldığı halde bu cami hiçbir tesir görmemiştir. Fakat zamanın ve havanın yıkıcı eli tamirsizlik ve bakısızlık bu kıymetli abideyi bir harabeye çevirmektedir. Halbuki yeni yetişen genç mimarlarımız bu eseri Antep havalisindeki eserlerin en orijinali olarak telakki ederler. Şeyh camii ve Hamamı hakkında halk arasında efsanevi rivayetler pek çoktur.

Dini ve Milli diğer efsane ve ananeler gibi bu efsanlerde zamanen tesbiti mümkün olmayan bir devirde kendiliğinden vucut bulmuş ve Halkın vicdanına hâkim olmuş. Bunlardan Şeyh Camii ve hamamıda bunlar gibi sonradan tasarlanan birer kayıttırlar.

Şeyh camit ve hamamı Hicri 971 tarihinde Şeyh Fettullah tarafından yapılmıştır. Demekki 409 senelik bir mazisi vardır. Bay Fettullah tarafından yapılmıştır. Demekki 409 senelik biz mazisi vardır. Bay Fettullah camiin yapılışını rivayete mustenid olarak şöyle hikâye eder. Şeyh Fettullah’ın karısı bir gün hamamına gider. Şeyh fakir ve kendi halinde bir adam olduğundan karısına hem iyi muamele etmezler hemde curunun yanına yaklaştırmazlar. Kadında alt taraftaki yapık suyuna yıkanarak eve gider. Kocasına olup biteni anlatır. Hemde sen ehli keramet sahibi bir şeyh olsaydın bize böyle muamele eder miydi diye kendisine çıkışır. O zaman kocası git kuyudan bir kova su çek diye emir verir karısı suyu çeker ne görsün kovanın içi ağzına kadar altun. Karısı bunun bir keramet olduğunu anlayarak bunu kuyuya boşaltır yeniden çeker bu sefer de lovanın içi yılan cıyanla dolu olduğu görür. Kocası kendine eğer ilk gelende altınları alsaydın bunlar senin olacaktı demiş. Haydi bir kova daha çekde yıkan der. Karısı çeker ve yıkanır.

Fetullah efendi de karısının gördüğü kötü muameleye karşılık bir hamam yaptırmaya kara verir. Eskiden bir hamamın yanına bir cami yapma adet olduğundan yanına bir de cami yaptırmaya karar vermiş ve her iki inşaat birden başlamış.

Cami ve hamamın inşa mahalli tesbit edilip inşaat büyük bir hızla başlar. Yapıcı ustaları Şeyhin durumuna bakarak acaba bu adam bunu nasıl yaptıracak diyorlardı. Hatta biri bunu Şeyh Efendiye söyler: Şeyh hemen püf dedi yonucunun taşını altın yapar. Burada bulunan kimseler hayretler içinde kalarak başlarını yere eğeler. Şeyh her gün amelelerin parasını oturduğu postun altından çıkanır verirdi. Bu hal amelenin birinin dikkatini çekti ve Şeyh olnadığı bir an hırsızlığa gider.

Postu kaldırır ki altında büyük bir yılan hemen postu üzerine atar ve kaçar. Şeyh bu olayı sezer sabahleyin amelelere hitaben; Yavrularım aldanıpta her deliğe elinizi sokmayınız, çünkü kiminden yılan kiminden çiyan çıkar der o amelede sapsarı geçer. Zaman geçer cami tamamlanır bir gün ustanın biri şeyh efendi der eğer bilmem ne camiindeki suyun da ortaya dikilseydi cami daha başka bir manzara verecek der. Usta bir gün sonra gelir ki o taşta dediği yere konmuş. Camiin böyle bir mucize ile yapıldığını gören bir seyyah İstanbul’a gidince Padişaha söyler. Padişahta bunun hakikat olup olmadığını anlamak için Şeyh Fetullahı İstanbul’a çağırır. Kendisini imtihan için bir tabutun içine diri bir adam koydurur. Şeyh Fetullaha bunun namazını kıldırmasını söyler. Şeyh gelir namaza durur arkasına döner cemaata bunu ölü niyetinemi yoksa diri niyetinemi kaldırayım der. Cemaatta tabi ölü niyetine der. Tabut açılır ki adam hakikatan ölü herkes şaşar. Şeyh orada birkaç ay misafir olur. Bir gün öleceği kendine ayan olur, kendide etrafında bulunanlara vasiyet ederek ölünce cesedinin eşeğine yüklenmesini ve başı boş bir meydana bırakılmasını ister. Ölümü üzerine dediği aynen yapılır. Eşek kendini bir gecenin içinde buraya getirir. Ölüsüde Şeyh mezarlığına gömülür. Şeyh Fetullah’ın Ebubekir sülalesinden geldiği ve o sülaleye ayit olduğundan ayak ökçesinin altının delik olduğu söylenir. Fakat zamanla dışarıdan kız alıp verme yüzünden bu oyukluk ortadan kaybolmuştur.

Hamam yapıldıktan sonra kazanın bir şey siz nasıl kızdığının sebebine gelince bu olayda adamın birinin dikkatini çeker. Adam bakarki hiçbir zaman ne külahının kapısı açık nede etrafta zibil görükür. Buna merak eden adam külahının açık olduğu bir gün külhana iner arar arar kimse yok ocağa yaklaşır. İçine eğilir. Bir de ne görsün, kocaman kararını altında yalnız bir mum yanıyor. Aman! Demesi ile mum söner o günden bu yana gelinceye kadar artık zibille yanmaya başlar.

Hamama her yıl bir kurban kesilir bu kurban eğer gecikirse hamamıda bir böcek törer. Bu o kadar artar ki adeta müşteriye tacizlik verir. Onun için zamanı gelince kurban kesilir kesilincede böcekler ortadan kaybolur. Başı ağrıyanlar hamama gelip yapık suyu ile yıkanırlarsa agrı hafifler.

Şık camiindede birçok şeyler yapılır. Küçük çocuklar konuşamazlarsa caminin muezzin cuma namazından sonra camiin anahtarını çocuklarının ağzına sokarak dilini açar, çocuk konuşur. Yaşı geçip evde kalan kızlar camiin kapısını döver ve dileklerini söylerler. Hatta cuma namazı kılınmadan muezzin selaya çıkarken kızın göyneğini minareden atar başı ağrıyan halk deva olarak başını tek taş olan o sutuna sürer. Her camiin eşyaları çalınsa buranın hiçbir şeyine hırsız dagi dokunamaz. Teşebbüs eden hırsızlar dahi birçok tılsımlarla karşılaşmıştır. Böylece hem cami hemde hamam birçok rivayet ve görünen ihtişam ile Antep eserleri içinde eb orijinallerinden biridir.

Not: Bu yazı, Gaziantep Kültür Derneğinin 1941 yılında tertip ettiği Gaziantep eski eserleri konulu yarışmada derece kazanmıştır.