1335 yılı Eylül’ünde Mısır’dan esaretten döndüm. Millî mücadelenin başlayacağını İstanbul’a çıktığımızda öğrenmiştik.

Antep’e geldiğimizde bütün herkesin Millî heyecanı taşmıştı. (Çocuk, Kadın, İhtiyar) herkes mavzer ve fişek tedariki ile meşguldü, esaretten geleli bir ay olmamıştı. Kuvayı milliye teşkilâtında vazife aldım.

Beni Yıldırım taburu 3 üncü bölüğüne verdiler. Bölüğümüz (Nafak, Körkün, Cünut) Muharebelerinde bulunduktan sonra Antep’te Çınarlı cephesine yerleştik, bu savaşla da iki yerimden yaralandım. Bu sırada 3 üncü bölüğün 2’nci takım kumandan vekilliğini yapıyordum.

Savaş sonunda huruç hareketine kuvvetlerimiz hazırlanıyordu. Ben yaralı olduğum için Antep’ten ayrılamadım.

İştirak ettiğim savaşlar içinde beni en çok tesiri altında bırakan Nafak Boğazı’nda az kuvvetimle İkiz kuyudan geçen Fransız konvoyu ile yaptığımız muharebedir.

Ben muharebeden bir gün evvel Fransızların İkiz kuyu istikametinden çok miktarda harp malzemesi ve erzakla geldiklerini haber aldık. Bunun üzerine benim kumandam altında 40 kadar çeteyle gece Nurgana civarındaki Nafak boğazından gelecek olan Fransız kuvvetlerini imha etmek ve onları şehre sokmamak vazifesini yapacaktır. Biz çıplak kaya tepesini işgal ediyorduk, sabahın erken saatlerinde Nafak boğazından ilerleyen Fransız kuvvetlerine karşı silah kullanırken hiç tahmin etmediğimiz bir durumla karşılaştık. Şehirdeki Fransız kuvvetleri Nafak’tan gelen kuvvetleri karşılamak üzere yola çıkmış ve haberimiz olmadan arkamızı sarmıştı. Biz iki ateş arasında kalmıştık, kuvvetimi iki cepheye ayırmaya mecbur oldum. Düşmanın muazzam kuvveti karşısında yerimizde fazla kalamadık. Efradın az kısmına ateş emrini verdim, diğerlerini Nurgana tarafındaki düşmanın göremeyeceği bir yere çekilmesini emrettim. Böylece düşman arasından çekildik. Bu sırada kasap (Musa) isminde cesur ve kahraman bir arkadaşımız ağzından vuruldu. Düşmanda zayiat vermişti. Düşmanın kurşun ve şarapnellerinden kurtulduk ise de (Boyno Memik)’in çetelerinin ateşine tutulduk. Meğer bizi düşman zannetmişler. Onlara biz bizi tanıtıncaya kadar çok müşkülât çektik, yaralı Musa’yı sırtımızda taşıyorduk. Cüneyt tepede Memik Ağa’nın çetesi ile birleştik. Bir kaç saat orada düşmana karşı dayandık ise de çok miktarda atılan top mermilerinden zayiat veriyorduk. Burada kalmamızın düşmana zararı olmuyordu. Bunu düşünerek acem kayasının arkasından şimdiki yeni mezarlığın bulunduğu bölgeye geldik. Bu sefer samırsak tepeden ateşe tutulduk ve hemen siper aldık. Bu anda zavallı Musa şahadet şerbetini içti ve çok müşkülâtla şehre girdik.

Hatırayı tesbit eden

Ejder KÖKSOY

Gaziantep Lisesi

Not: Bu yazı Gaziantep Kültür Derneğinin 1959 yılında tertip ettiği (Gaziantep Harbine iştirak eden bir tanıdığımızın hatırasını yazınız) konulu yarışmada sekizinci gelmiştir.