Medeni milletlerdi dilencilik yokmuş. İş tutamayan düşkünler, parklarda, insan toplulukları bulunan yerlerde saz çalarak, şarkı söylüyerek, emekleriyle hayatlarını kazanırlarmış.

Eskiden bizde de sesi güzel bazı kimseler, çarşılarda gazelle söylüyerek, münacatlar: (Allahı övme ve Allaha yalvarma gazeleri) naatları: “Peygamberimize övgü gazelleri”, ilahiler, koşmalar söylüyerek para kazanılardı. Bunun adına (Salman etmek) denirdi.

Salman’ın Müslümanlarda özel kişi adı oluğu belli; ama (Salman atmak) teki salman sözcüğünün anlamını bilemedim.

Salmancı elinde 90 derecelik kavis şeklinde eğri bir boynuzu: ucundan tutar, her dükkanın önünde birkaç beyit okur, sonra boynuzu: (hak dost!) diye dükkancıya uzatır, o da gönlüden kopan parayı boynuzun içine atardı. Böyle böyle bir veya birkaç günde şehrin belli başlı çarşılarını çolaşır, epi bir para elde ederdi.

Birde kötürüm ve yaşlı salmancı vardı. Bu da eşek üzerinde (Kuddüsî) kitabindan parçalar okuya, okuya salman ederdi. Bunun okuduklarından şu kıt'a halâ aklımdadır:

Kulun günahına bakmaz,

Verir nimet başa kakmaz,

Hacâlet nârına yakmaz,

Bu fırkatta aman Allah!

Salmancı çarşısının beri ucunda tatlı tatlı okumaya başladı mı, çarşıya hazin bir sessizlik çöker, çarşı mevlit meclisine benzer, herkes huşu içinde okunanı dinlerdi.

Hele arasıra Urfa’dan sesleri çok güzel iki salmancı gelirdi. Bazan birlikte ilahi de söylerler, dinliyenleri İlahî bir vecde sevk ederlerdi. Salmanlar, müslüman çarşı halkının dinî nağme dinleme ihtiyacına mükemmel cevap verirdi.

Salmancılann ellerinde tuttukları eğri ve siyah, çok güzel boynuz, eski tekke araçlarındandı. Bunun adına tarikat dilinde(Nüfür) denirdi. Tekkedeki zikir ayinin de zâkirler «Hû» esması çekerken bir zakirde bu nüfürü, İsrafil’in sürü gibi üfürerek ince bir (Tiiii) sesile dem tutardı.

Sağlamcıların çoğu tekkelerine gelir sağlamak ve tekkeyi yaşatmak amacıyla salman ettikleri için halkın tarikat hislerini harekete getirmek amacıyle bu boynuzu kullanırlardı Bazıları da keşkül ile salman ederlerdi.

Madallahcı madallah «Medd-a hullah)’ın Türkçeleştirilmiş şeklidir. Anlamı: (Allahı çok metheden, öven)’dir,

Madallahçı yeşil sarıklı, hırpânî, derviş bozması bir dilenci idi. Elinde, kadirî tarikati saliklerinin zikir ayininde çaldıkları (mansar) denilen büyük ve cakçakılı bir tef vardı. Bunu çala çala, ve ilahi söylüye söylüye kapı kapı dolaşır bulgur toplardı. Halkın mansar dediği bu zikir aracına tarikatçiler (mazhar) derlerdi. Çocuklar Madallahçiları çok severlerdi, sürü ile onun arkası sıra dolaşırlardı.

Muharrem’in 10. uncu günü rahmetli Hacı Ali Baba, bir kayış elbise giyinir bir tuluk (tulum) su sırtlar, Arasa çarşısın da kerbelâ faciası gazelleri söylüye söylü ye, elindeki küçük tasla halka: (Sebiiil-i) diye su dağıtırdı. Sesi çok güzeldi. Hacı Ali Baha’nın paraya ihtiyacı yoktu. Bu sebili yılda yalnız bir gün parasız, sırf imam Hüseyin aşkına yapardı. Çocukken bende o gün akşama kadar baba’nın ardı sıra dolaşır onun bülbül sesini dinlerdim. Nur içinde yatsın.

Şakir Sabri YENER