Gaziantep’te, adı, türbesinin bulunduğu semte verilen (Pir Safa) adlı bir yatır var. Ben, bu zat hakkında bir araştırma yaptım. Evliya Çelebi seyahatnamesinin birinci cildinin 597’nci sayfasında şu bilgiyi buldum:

Esnaf-ı Gedaliciyan 7 dükkân ve 12 neferdir, pirleri Hamza-i bâsafâ. Kemer bestesidir, kabri Antep’tedir. Bunlar da gedeç yaparak ubûr ederler.

Bilindiği üzere Osmanlı padişahlarından Dördüncü Murat Bağdat seferine hazırlandığı zaman, bu gazada haspeden lillah, yani Allah rızası için İstanbul’un büyük, küçük, bütün esnafını, orduyu hümayununa çağıracağını, İstanbul’da ne kadar asker, ne kadar dükkân sahibi var ise hepsinin, eski kanunları üzere pirleri, nakipleri, şeyhleri, kethüdaları, ağaları, yiğit başıları, çavuşları ile atlı, piyade güruh, güruh sekiz zat mehterhanelerini çalarak alay köşkünün dibinden geçmelerini ferman eder.

Bu ferman üzerine o zaman İstanbul’da ne kadar asker, ne kadar esnaf varsa, esnaflar da arabalar içinde sanatlarını icra ederek geçerler. Gedeleççiler de gedeleç yaparak geçerler. İşte Evliya Çelebi’nin (ubûr ederler) dediği budur. Ubur etmek geçmek demektir. Millî bayramlarımızda geçit merasiminde şimdi de esnafın kamyonlar içinde sanatlarını icra ederek geçmeleri bu eski geleneğin bir devamıdır.

Seyahatname metnindeki (Pir), (kemerbeste), (gedeleç), (ba safa) (gedeliciyan) kelime terimlerinin anlamları şunlardır:

Pir: her esnafın bir piri vardır. Pir, o esnafın meşgul olduğu sanat dalını bulan, icat edan ve sağlığında o zanaatla uğraşan kişi demektir. Peygamber efendilerimizden bazıları da zanatların piridirler. Arasında birçok ermişler de vardır.

Kemerbeste: kemer bağlayıcı demektir. Eski esnaf teşkilatında bir sanatın kalfası yetişip, usta olmak hakkını kazanınca, o esnaf şeyhi tarafından özel bir merasimle ve dualarla o kalfanın beline bir kemer bağlanırdı. Bu kemer, bir çeşit icazetname idi. Bunun bir adı da peştamal bağlama idi. Yani o esnafın iş zamanı önlerine bağladıkları önlük baglama idi. Zaten bu önlükler bile bir kemerle bağlanmaz mı?

Bu gelenek, bizde, cumhuriyete kadar devam etmiş, sonra terkedilmiştir. Fakat bazı memleketlerimizde hâlâ bu merasimin yapıldığını işitmiştim.

Gedelec-ok kılıfı, ok kuburu, okluk, sadak demektir ki bu da saraçlık zanatının bir dalı olsa gerek.

Bâsâfa-sefalı ferahlı neşeli demektir.

Gediliciyan-gedeleççiler demektir. Anyan ekleri Türkçemizde (ler) (lar) gibi Farsça çoğul ekleridir. Eski yazarlarında türkçe kelimeleri de farsça eklerle çoğul yapmaları tuhaf bir adettir. Meselâ: Kürkçiyan: kürkçüler, Kürtünciyan: kürtüncüler demektir. Bu her iki kelime de eski Antep mahallelerinden iki mahallenin adı idi.

Bütün bu açıklamalardan çıkardığım sonuç şudur:

Gaziantep’imizdeki Pirsafa denilen devletlinin adı: Hamza-i bâsafâdır. Ok kuburu yapan esnafın şeyhi ve kemerbestesidir. Halk Hamza-i basefa gibi dilinin dönmiyeceği bir adı bırakmış pürsafa deyip işin içinden çıkmış. Bu ermişe pürsafa da derler. Pürsafa: sefa dolu kişi demektir.

İşte benim bu zat hakkındaki araştırmalarımda da bulduğum budur. Gaziantep’li araştırmacılarımız ne derler bilmem.

Şimdi İstanbul’da Fatih kütüphanesinde eski eserleri tasnif ile vazifeli dostum Ömer Özbaş bana yazdığı bir mektupta kütüphanede okuduğu bir kitapta: ‘Antepten 12 gedeleççi erin İstanbula mümessil olarak geldiklerini” okuduğunu yazıyor. Buna merak ettim. Kimi temsilenve niçin İstanbula geldiklerini açıklamasını rica ettim. Bakalım ne cevap verecek?

Folklor-Pir Sefa ile ilgili bir inanç.

Türkiye’de türbeler kapatılmadan önce bir dileği olan bir hanım veya bir erkek cuma selası verilirken bir Kuran-ı alıp Pürsefa türbesine giderdi. Orada kuranı açar yasin süresini yarısına kadar yani 44’ncü ayetin sonuna kodar okur kalkar şöyle derdi: “Ey devletli eğer dileğimi kabul edersen muradım hasıl olursa gelecek cuma günü yine sela verilirken sana gelir yasin süresinin kalan yarısını da okurum” der ve türbeden ayrılırdı. Muradı hasıl olursa sözünü tutar gelir kalan yarıyı da okur. Pürsefanın Ruhuna bağışlardı. Ben böyle şartı ve pazarlıklı dilek dilemeyi bir yatırdan bu çeşit medet ummayı şimdiye kadar ne işittim ne de bir yerde okudum. Çok garip bir gelenektir bu.

NOT: Pürsefa türbesinin bulunduğu binada üstünde Pir Sefanın türbesi var. Bu türbenin bulunduğu odanın bir köşesinden merdivenle inildiği zaman altındaki odada da yine bir türbe var. Bunun da Yûşa peygamberin türbesi olduğu çevrede yaygın olarak söylenir. Cemil Cahit Güzelbey’in (Gaziantep Evliyaları) kitabının Yûşa Peygamber ve Pürsefa bahislerine bakınız.

Şakir Sabri YENER