Gaziantep’in kurtuluşu için yapılan önemli savaşlardan biri olan Akbaba harbi şöyle cereyan etmiştir:

Akbaba mevkii Kilis - Antep arası Ulumasere köyü civarıdır. Düşman Kilis’ten Antep’e asker sevk etmek için daima Kilis-Antep şosesinden faydalanırdı. Bu yolu kilitlemek için Akbaba tepeleri bizim için müsait durumda idi ve şoseye tamamen hakimdi. Bu mevkide cüzi bir tahkimatımız vardı. Fransız Kumandanlığı Antep’te kat’i bir netice elde etmek için bu yoldan Antep’e asker sevk ediyordu ki esas Akbaba harbinden dört gün evvel buradaki çarpışmada düşman kuvvetleri bozularak kaçmışlardı.

Düşmanın bozularak çekilmesi bizi daha uyanık davranmaya ve oradaki kuvvetlerimizi artırmaya mecbur etmişti ki bu kuvvetler şu şekilde toplandılar:

İlk Akbaba çarpışmasında Topal Mahmut Bey ve Polat Paşa kumandasındaki kuvvetlere benim de bulunduğum Antep Yıldırım Taburu Hayri Bey kumandasındaki 9. Fıkraya iltihak etmek üzere Tutluk’tan hareket ettik. Şurasını hatırlatmak isterim ki zamanın şartları nisbetinde kendimizi çete harbinden kurtarıp gelen düşmanı daha iyi karşılamamız için Tutluk’ta talim ve terbiye görüp nizami bir birlik haline geldik. O gece o akşam üzeri idi. Yukarıdan gelen bir emir ile çadırları söktük ve hareket emri aldık. Asker içtima edilip başımızdaki kumandanlar günün mana ve ehemmiyetini belirtip ve düşmanın dört gün evvelki bozgundan aldığı dersle tam bir kuvvetle gelip memleketimiz üzerindeki vahşi ve hunharca emellerini anlatan, vatan ve namus uğruna ölmenin vakti geldiğini anlatarak imanlarımızı takviye ettiler.

Vaziyet bu merkezde iken hareket emrimiz tehir edildi ki bu kara bizim üzerimizde soğuk duş tesiri yapıp düşmanın üzerine biran evvel atılmanın mahrumiyetinden acı duyarak geceyi pejmurda bir vaziyetde geçirdik. Şafak sökerken günün 3. emri ile tekrar harekete geçtik.

Tutluk karargahı ile Akbaba mevkii arası tahmini 12-15 km. idi. Yıldırım Taburu mevcudu ise 450-500 kişi kadardı. Elimizdeki silahlar çeşitli olup Rus, Osmanlı, Fransız, Alman, İngiliz, Bulgar tüfeklerinden müteşekkildi. Hareketimizde ellerimizdeki tüfeklere uygun olarak 150’şer mermi ile teçhiz olunmuştuk.

Tahminime göre Akbaba mevkiinde hazır bulunan 9. Fırka kuvveti 700-800 kişi kadardı. Bundan başka bir kaç ağır makineli, 3 Rus topu ki bir tanesi Körkün dağında olup 2’si Akbaba harbine iştirak etmişti. Bir tanede Antep şehir içi müdafaasında kullanılan ve Akbaba harbine iştirak eden şinader topu vardı. Bizde bu kuvvete ek olarak Akbaba mevkiine gelerek siperlerimize girdik.

Siperlerimizde 2 saat kadar bekledik. Nihayet Kertil mevkiinden düşmanın öncü kuvvetleri gözüktü ve yoklama mermileri atarak ileri hareketine devam ediyordu. Biz ise siperlerimizde hedef göstermeyip gizlenme şartlarına riayet ederek davet edilmedik misafirle son kozumuzu paylaşmak için can atıyorduk, nihayet beklenilen an gelip çattı. Düşmanın geliş vaziyeti bizi ortadan ikiye ayırıp ve kuvvetlerimizi zayıf düşürerek ayrı ayrı imha maksadı güdüyordu. Tam bu sırada Söylemezzade Mahmut Bey üzerinde bulunduğu huyuna alışamadığı ve dört gün evvelki savaşta düşmandan ganimet alınan bir kadanadan düşerek savaşın ilk şehidi olmuştu.

Düşman bu inat ve ısrarla yaptığı taarruzdan bir netice alamayıp sert kayaya çarpan bir rüzgar gibi neticesiz kalmıştı. Bu sırada düşman taarruz planını değiştirerek Yıldırım Taburu ve 9. fırkanın sağ cenahında müdafaada bulunan Doğurcun ve Geneyik köyleri tarafını müdafaa eden Polat Paşa kumandasındaki kuvvetlerimizi bozguna uğrattı. Bizim birliğimizden giden takviye kuvvetleri de tesirsiz kaldığından başka bozulan Polat Paşa kuvvetleri de Akbabadaki asıl birliğimize iltihak etmeleri lazımken dağınık bir halde kalmışlardı.

Dokurcun ve Geneyik mıntıkasında boş kalan düşman kuvvetlerinden bir kısmı Akbabadan arkamızı ve bir kısmı da ön cephemize düşen Kilis şosesine sarkarak bizi kuşatma hareketine geçtiler. Bu arada düşman Akbaba mevkiine hakim olan Elmalı dağına bir batarya sahra topu çıkarmaya muvaffak olmuştu. Bu bataryalar şiddetli top ateşi ile fasılsız devam etti.

Ortalık cehennemi bir hal almıştı. Baş kaldıramıyorduk. Çünkü düşman isabet kaydettiği hedefte inatla ısrar edip hareketine zararsız bir hale soktuktan sonra diğer bir hedefe ateş açıyordu. Şafaktan beri devam eden muharebede düşman kuvvetlerimizi ikiye ayırdığından zayıf düşmüştük. Mevcut yüz ellişer mermimiz bitmişti. Gelen cephaneler elimizdeki çeşitli silahlara uymadığından siperlerde ateş için can atan yüzlerce müdafii iş göremez bir vaziyette kalmış, kuvvetler cephanesizlikten 1/4’e düşmüş ve bu durum mağlubiyetimiz de mühim bir rol oynamıştı.

Teknik arızalardan dolayı ateş hattından çekilen toplarımız daha zayıf düşmemize sebep olmuştu. Bu toplardan en müessiri olan Körkün dağındaki top olmuştu. Bu top düşmanın arka tarafımızda çevirme hareketine engel olmuş, fakat neticeyi tesir edemiyerek düşmanın ileri hareketine engel olmamıştı.

Gaziantep Milli mücahitlerinden ve halen Türkiye Eski Muharipler Cemiyetinin Gaziantep Şubesi 1 numaralı azası olan MUHSİN ERZİN’in ağzından çıkanları aynen yazdım.

Mustafa ERZİN

NOT: Bu yazı, (Gaziantep Savaşına iştirak eden bir tanıdığınızın hatırasını yazınız) isimli 1959 yılında Gaziantep Kültür Derneği tarafından yapılan yarışmada üçüncü gelmiştir.