-Kardeşim İbrahim Uzmen’e Sevgilerimle-

Soğuk bir kış gecesi. Üç gündenberi yağan yağmur biraz dinmiş ise de rüzgâr bütün şiddetiyle esiyordu. Vakit gece yarısını geçmişti. Her tarafta ölgün bir sessizlik hüküm sürmektedir. Yalnız kenar mahallelerden bir evden hafif hıçkırıklar yükseliyor.

Masanın üzerindeki lâmbanın solgun ışıkları odayı hafif aydınlatıyor. Köşede işlenmiş çarşaflı ve sırmalı yorganla örtülü yatakta genç ve güzel bir kadın yatıyor. Rengi solmuş, gözleri çukuruna çökmüş. Hafif ışıkta parlayan sarı saçları darmadağınık. Uzun kirpikleri ıslanmış, alevden kırmızı dudakları kurumuş. Sağ tarafında hastanın elini avuçları arasında okşıyan; genç olduğu kadar da güzel; fakat yorgun, bitkin, hıçkıran bir erkek. Sol tarafında; kendisi ne hayat veren kaynakları, kurumuş memeleri, tatlı mırıltılarla bir oyuncak gibi oynayıp, kayıtsız emen altı aylık bir yavru.

Günlerdenberi tutulduğu dermansız derdin acısiyle inliyen kadının birden ışıkları sönük gözleri parlıyor. Titriyen dudaklarile anlaşılmaz kelimeler mırıldanıp doğrulmaya çalışarak; çocuğunu kucaklıyor, öpüyor, kokluyor ve saadeti mahvolacak, yuvası bozulacak kocasının kavrulan ellerine yüzünü, gözlerini sürüyor. Sonra başı birden yastığa düşüyor. Derin bir hıçkırıkla hayata gözlerini kapıyor.

Duvarda asılı saat, bir matem çanı gibi, ağır ağır üçü vururken dışarda rüzgâr uluyor, köpekler uluyor.

Yine soğuk hem de karlı bir kış gecesi. Sokaklarda arasıra koşuşan köpeklerden başka kimseler yok. Gece hayli ilerlemişti. Karşı tepenin eteğindeki mezarlığa doğru on beş yaşlarında bir delikanlı sallanarak yürüyor. Bütün hareketleri rüyada yürüyenlerin hareketlerini andırıyor. Gözünde canlanan çocukluk hayatının acı sahnelerinden duyduğu ıstırapla gözleri sulanmış çocukluğu gözlerinin önündedir.

Memleketin söylenir güzellerinden olan annesi öldükten sonra; kendisini içkiye veren babasının tuttuğu süt ninesi tarafından büyütülmüş. Babası kendisi beş yaşında iken tekrar evlenmişti. O günleri hatırlayabiliyordu. Çocuk olduğu için her şeyden bihaber, düğün günü sevinmiş ve sıçramıştı. Fakat aradan geçen günler onun yüreğini yakmaya başladı. Herkesin annesi çocuklarını şefkatle kucaklayıp, öpüp koklarken; onun ki en ufak bir hareketi bahane ederek onu; dövüp bir köşeye fırlatıyordu. Babası kendisine bir şey alsa kadın haftalarca yüzünü güldürmez ve evin içinde tatsız bir hava yaratırdı. Aylarca annesinin mezarı başında kafasını taşlara vurarak döğünen babası, şimdi onu ve o günleri unutup kadına tapınırcasına bağlanarak onun her istediğini derhal yapıyordu. Kadın küçük yavrusunu kucağına alıp kendini sızlatacak şekilde okşarken, kendisi nail olamadığı bu sevgi karşısında boynu bükük, içi kan ağlayarak seyreder; sonra yalnızca odasına çekilerek göz yaşları arasında saatlerce hiç hatırlayamadığı anasını işittiği tariflere göre kafasında canlandırmaya çalışırdı.

Birden silkinmiş rüyasından uyanmıştı. Bulunduğu yeri tanımıya çalıştı. Burası anasını bağrında taşıyan mezarlıktı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalıştı. O günde her zamanki gibi sofra başında üvey annesinin yüzünden, babasından azar işitmiş ve gözyaşlarını gizlemiye çalışarak odasına çekilmişti. Derdinin yegâne sırdaşı olan yastığına dökerek, dakikalarca ağlamış ve sonrada bu acıyla uyumuştu. Şimdi de burada bulunuyordu. Sağdaki viraneden yükselen baykuş sesleri korkusunu artırdı. Önündeki en kıymetli varlığını, hayat kaynağını, saadet ışığını altında saklayıp çürüten toprak yığınına kapandı. Onu kucaklıyor, başını kaldırarak yalvarıyordu.

  • Allahım!... Bugüne kadar hayatımdan lezzet almadım. Yüzünü güldürmediğin bu bedbaht kulun bari ilk ve son duasını kabul et. Farkında olmadan geldiğim bu felâket sahasından beni kurtarma. Ölümünü anladığım günden beri her an gözümde hayali canlanan annemin mezarı başında canımı al. Dileğimi kabul et ulu tanrım…

Sesi kısıldı, hıçkırıklar boğazın da düğümlendi. Soğuktan burnu ve kulakları morarmış, dişleri kenetlenmişti. Kendinden geçerek baygın ve hareketsiz kaldı. Tipi hala devam ediyordu.

İki gün sonra mezarlıktan geçen yolcular; erimeye başlayan karlar altında, yüzünde ıstırap ve korku ifade eden çizgileri derinleşmiş bir ceset buldular.

Yazan: M. Bedri UZMEN