Mor dudakları siyaha çalarken boynu bükülmüş menekşeye yüksek ağaların sır olmuş gölgelerinde rastladım. Meğer yüreği yanmış...bir parmak dolusu siyahlaşan dudaklarını moralttı, kızıllaştırdı. Bu renkler gözlerimi kamaştırdı. Gözlerimi yumarken su şırıltılarından daha tatlı bir ses işittim. Koklanmamış bir koku beni mest etti. Sonra gölgelerle beraber uzaklaştım. Dalgalarla açıldım.

Eyvah!...

Fakat benliğim ne kadar küçülmüş. Yeni bir hayata açılırken gözlerim, Yüksek ağaçların küçülen gövdelerinden başka bir şey görmedi. Bu hayata güzel fısıltılardan başka bir şey işitmeyen kulaklarım da ayrılık fısıltıları ile başladım.

Gözlerim kızardı, göremez oldum. Başımı boşluğa kaldırarak, o kokuyu aradım, aradım. Düşünmedim ki belki bu bir seraptı. Bu an da; aynı kokuyu koklar gibi oldum. O ses beni çöllere çekti. O sesi koklayarak günlerce yürüdüm. Bütün bu kokuların sonu serap çıktı.

Meğer menekşe bir kere kokarmış. Bunu, çölde akşam olurken o sesten' başka bir ses işitmeyen kulaklarıma yine o “Menekşe bir kere kokar,, dedi.'’

B.AKSÜYEK