Vaktiyle deve dellallık ederken, eşek hamallık ederken, eski hamamın tası yok, peştammalın ortası yok, bu yalanın ötesi yok.

Haci Kezzonun bağcısı, tusbağa onun çiftçisi, karga onun bekçisi, Hacı Babada helledim, kaşık sapı ile belledik tiyekleri, pürtük pürtük yedi tiyekte bir çirtik, benim bağımın nesine yereni sefa, Halep’e pekmez yolladım yereni sefa.

Bağcıların başıyim, pekmezcilikte aşiyim, yeren sefa var mı benim gibisi.

Gel gelelim zamansız hikaye söyleyenin ayağındaki donunu çalarlar diye başlayalım hikayeye. Biri varmış biri yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Bir köyde bir adam eşeğini sattırmak için oğlu ile pazara yollamış. Oğul bu eşeği al götür sat. Fakat köseler mahallesinden geçme diyor. Oğul pekey baba deyip yola koyuluyor. Yolda köseler karşısına çıkar. Kösenin biri: Vallahi bu eşeğin bir ayağı olmasa bunu ben 100 liraya alırım der. Öteki köse: Bende iki ayaklı olsa 250 liraya alırım der. Oğlan eşeğin ayaklarını keser. Üçüncüde bir ayaklı olsa 400 liraya alırım demesi ile oglam eşeğin 3’ncü ayağını kesmesi bir olur. Köseler: Vah vah, ayaksız ölmüş eşeği kim alır? derler. Oğlan çaresiz köye döner. Vaziyeti babasına anlatır. Babası, ha alacakları olsun der. Bir eşek alarak üzerine odun yükleyip köseler mahallesine gelir gelmez eşeğin arkasına altın sokar ve köselerin yanından geçerken denekle vurarak deh benim eşeğim der. Bir tane altın düşer. Bunu gören bir köse aman bu eşeği bana sat der. Eşek sahibi yok satmam satlık değil deyip, öbür kösenin yanında da vurarak gene altın düşer. Köseler hayret içinde kalarak ne ister isen verek derler ve üçüncü kösenin sanki zorlaması ile yedi yüz altına eşeği adam köselere verir. Siz bu eşeğe bir çuval arpa, bir teşt su kon, kapalı bir yere saklayın. Bir gün sonra gedersinizki orası altın ile dolmuştur deyip köye döner. Köseler sabırsızlık içinde sabahı zor bulurlar. Altın çok almak maksadıyla erken giderler. Kapıyı yiterler yiterler açılmaz. Bir delikten bakarlarki, ölmüş eşeğin parıldayan nallarını görürler. Heyeee zengin olduk deye kapuyu kırarlar. Bakarlar ki altın yok. Üstelik paralarda gitti deyerek köseler köyün yolunu tutarlar. Köselerin köye geleceğini bilen köylü dağda tuttuğu iki ayni tavşanı eve getirerek, avrat, şimdi köseler gelir, şu tavşanı al selenin altına koy, sakın kaçırma ha. Ben filan tarladayım geldikleri zaman yanıma gönder deyip sende akşama mercimekli aş pişir der evden çıkar. Köseler bir iki saat sonra köylünün kapısına gelirler. Hani herifin nerde kapıya sal derler. Kadın kocam filan tarlada çift sürüyor yanına gidin der; köseler hemen tarlaya giderler. Köylüyü bulurlar köylü hemen: Oooo gelin bakalım akşama bizdesiniz gitme yok tavşanı çıkarıp, haydi benim oğlum anana söyle akşama bize mercimekli aş pişirsin. Bunu gören köseler ağızlarındakini söyleyemez olurlar. Akşam eve geldikleri zaman ayni aşı ve selenin altındaki tavşanı görünce şaşarlar. Köseler bu sefer bu tavşanı bize satmalısınız derler köylü ama etmen tutman zaten bizim evladımız yok. Benim işimi gören bu tavşan der. Fakat köseler halına koymazlar. İki yüz liraya tavşanı alırlar, yolda tavşana haydi get abana söyle bize yuvalama yapsın diyerek tavşanı bırakırlar. Tavşan olanca kuvveti ile dağa kaçar eve vardıkları zaman yemeği ve tavşanı bulamayınca yine köylünün gendilerine oyun ettiğini anlarlar. Hemen geri dönerler. Köylü bu sefer çarşıdan aldığı kaval ve kanlı kızıl önlüğü eve getirir, karısına vaziyeti anlatır ve kendi ocaklığa saklanır. Köseler geldiği zamandan sonra meydana çıkarak karşısına çıkışarak, hani misafirlere yemek koydunmu karısının sesi çıkmayınca demek koymadın ha diyerek arvadın üzerine yürür. Pıçağı çekerek boğazındaki kan dolu kızıl önlüğü keser karı boğazlanmışcasına düşer, ölür gibi yapar. Köylü düdüğü çıkararak çalıp kadının ayağına üfürmeye başlar. Kadında yavaş yavaş kımıldanarak kalkar. Yine bu sefer köseler düdüğüde alırlar. Kendileri karılarına sözlerini yeritmek için biri ayni işi yapar. Hakikaten boğazlanmış olan kadın kalkmayınca obir arkadaşlarınada ayni işi yaptırır. Her üçüde karısız kalırlar. Bunun acısı ile köylüyü duttukları gibi çuvalın içine korlar denizin kenarına giderek, bir ağaca dayarlar, kendileri davul zurnuya bakmaya giderler. Köylü bu sefer başlar. Ben ammim kızı istemem köye kahya olmam diye söylenirken oradan geçen bir çoban bu sözleri duyarak gel yer denişek sen sürümü al bende çuvala gireyim ammin kızını alayım diye yer değişirler, köylü davarı önüne katar, çobanda çuval içinde amminin kızını isterim diye bağırır. Köseler gelir vay döyyüs bu sefer bu havayı çevirdin diye denize atarlar. Biraz sonra köylüyü görürler, ulan bu ne? dediklerinde gedin herif sizde biraz daha ileri atsaydınız daha çok koyun çıkarırdım diye köseleri yine aldatır. Bu sefer köseler kendi kendilerini denize atarlar. Köseler denizde boğulup ölürler. Köylüde zengin olarak iyi bir hayat sürer. Yapılan kötülükler cezasız kalmaz.

Not: Bu masalı Arıl köyünde 48 seneden beri bilen bir kadından Mehmet Bozoğlu derlemiştir.