Mülkiyet Müessesesini inkâr - İnsan tabiatına aykırı rejim - İnsandan, insanlığı alış - Niçin servet düşmanlığı - İşçi ortak mülkiyete neden razı olmaz - Devlet, patron olursa mücadele kime karşı yapılır - Kin ve haset rejimi - İstismar unsurları.

Bir memleketi aşın sola ve komünizme götürmek isteyenlerin ilk yaptıkları şey, mülkiyet müessesesine taarruz etmektir. Nedir bunun neticesi ? Sosyal hayatın her kademesinde, istihsal unsurları devletin eline geçecek ve pek tabii olarak elde edilecek olan muhassıla da, üretim aletlerinin hakiki sahibi bulunan devletin malı olacaktır.

Bu nazariyeye 1917’nin kanlı ihtilâlin den sonra Sovyetler Birliği bile dayanamamış, zamanla mülkiyet hakkını şahıslara bir nisbet dahilinde bile olmuş olsa tanımak mecburiyetini hissetmiştir. Çünkü, her şeyi inkâr ile işe başlıyan koministler ve Marxistler, kısa bir zaman sonra insan tabiatına aykırı sun’i kanunların artık hükümran olamıyacağmı çok iyi anlamışlardır. Evlilik müessesesi, miras ve mülkiyet hakları tanınmamış olan bir Rusya’da, bu yeniliklere itirazlar o kadar sert tepkiler göstermiştir ki, Stalin devrinde bile başta din olmak üzere bir nisbi geriye dönüş mecburiyeti hayatın her safhasında kendisini hissettirmiştir.

Marxçıların, hele bizdeki gibi salondan fikirlerini serdedenleri, müşterek mülkiyetten bahsederken ne istediklerini ve istediklerini sandıklarının tatbik kaabiliyetinden haberder değildirler. Tarihin akışı ve yine tarihin içinden gelen tercübeler mülkiyet arzusunun, insanların çalışmalarında tek müşevvik ve unsur olduğunu ortaya koymaktadır. Bir işçinin en büyük zevki, mesaisinin sonunda bir mülkiyet hakkına sahip olabilmesidir. Cemiyette ortak mülkiyet ne kadar genişlerse genişlesin, meselâ insanlar hastahaneler, yollar, kanallar üzerinde ne derece ortaklık hakkını tanırlarsa tanısınlar bunlar sadece ortak kullanma hakkına taalûk edeceklerdir, insanlar, bunların dışında mülkiyet hakkının kalkmasına hiç bir zaman razı olmamışlardır. Çünkü insan ruhiyatında temellük yani sahip olma ihtiyacı istikbale ait bir teminat ihtiyacından, gayri şuurî bir beka sev kitabiisinden ileri gelmektedir. Belki hayvanlar için sadece kullanmak hakkı, kâfi gelebilir. Ama insanları ele aldığımız zaman mülkiyet hakkının kendisine yaşamak ve hayata bağlılıkla devam etmek emniyetini verdiğini görmekteyiz.

İnsanlar hürriyet içinde yaşıyacaklarsa, kendi bahçesinde kahvesini içmek, kendi tabağında yemeğini yemek tabiî ihtiyaçları arasındadır. Mülkiyet hakkının olmadığı yerlerde insanın daha az insan olduğu aşikârdır. Komünizmin açık tarafı budur. Bu rejim insahları bir enkaz, köksüz, gayesiz otomatlar haline getirmektedir. Halbuki mülkiyet hakkı insanın doğuşu ile birlikte ilk hissettiği arzudur.

Komünizm Ne Geti̇rir ?

Burada sorutabilecek bir başka sual vardır. Komünizm insanlara ne verecektir? Her işçi Topkapı Müzesinin yolların 30 milyonda birinde sahip olacaktır. Sonra? Bununla tatmin olabilecek midir? Alimlerin incelemeleri açık neticeler vermiştir. Köylüler ortak toprakları, işçiler ortak fabrikaları değil, ama üzerinde çalışabilecekleri bir toprağa veya çalışmasının karşısında evladına bırakacağı bir eşyayı temellük etmek istemektedir.

Bir başka sual de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Cemiyetler komünizme gitmedikleri takdirde komünizm o cemiyete zonya musallat olamaz mı? Hayır. Bu hâdise şurada burada elbette vuku bulabilir. Ama insan tabiatına uymayan ve zorla tesis edilen bir rejimin devamlılığı mümkün olamamaktadır.

Solcuların ekseriya söyleye geldikleri, büyük servet sahiplerinin, ne derece şerefsiz, haksız ve istismar temeline dayanan bir hayat yaşadıklarıdır. Ama bu iddianın mülkiyet hakkını değil, bazı kimseleri hedef alması gerekir. Bazı kimseler ise cemiyet demek değildirler. Namuslu ve namussuz insanların varolması gibi iyi veya kötü mülk sahiplerinin varlığı da normaldir. O halde mülkiyet hakkını boğmak demek, tedavi edilecek bir hastayı boğazlamak manasına gelmemekte midir?

Kin ve Haset Rejimi

Komünizm bir kin ve haset mezhebidir. Mahvetmek hususunda hakikaten müthiştir. Ama yeni bir şey yaratmak vadisinde acz içindedir. Her şey devlete ait olduğu için bir kurtuluş ve mükafat sistemi oralarda mevcut değildir. Beşeri gayret, çalışma ve rekabet arzusu bu rejimde yoktur. O halde normal akıbet olan fizik düşkünlükten hemen sonra ahlaki redaetin gelmesi elbette tabii bir sonuçtur.

Komünistlerin istedikleri sınıf mücadelesi nedir? Marx bunu tarihi bir iktisadi mekanizma ve istismar unsuru halinde görmektedir. Bir gün gelecek, halk bir işarete lüzum kalmadan ayaklanacak ve Engels’in tabiri ile, “Akıntılı sularda kendisini istismar edenleri boğacaktır.” Ama yine Engels, insanlardaki rekabet, mücadele hırs ve arzusunun yok edilmiyeceğini ifade etmektedir. O halde birbirlerinden farklı olan insanlar yine ferdi mücadelenin sonunda emeklerinin karşılığı oloarak biriktirebilecekleri ile zamanla bin sınıf mücadelesine başlıyacaklardır.

Niçin komünistler her memlekette grevi teşvik ettikleri halde kendileri bunu suç saymışlardır? Onlara göre mülkiyet ve istihsal vasıtaları o derece halkındır. Ki, bir ggrev ortak mülkiyete karşı ihanet manasını, Devlete karşı cürüm anlamını istihdaf eder. Bu, o memleketlerde bütün insanların hayatlarından memnun olduklarını söylemek demektir. İnsanoğlu, cemiyet ismini verdiği topluluğu teşkil ettiği günden bu yana, ne zaman mutlak ve ortak şekilde memnun olabilmiştir ki, şimdi halinden ebediyyen şikâyet etmemek kararına varsın. Bu gülünç bir iddiadır.

Burjuvazi Korkusu

Komünistleri inceleyiniz. Göreceksiniz onların burjuvazide buldukları kusur servet sahibi olmalarından değil, kudretli ellerinde bulundurmalarından ileri gelmektedir. İşçi sınıfındaki sürekli memnuniyetsizlik bir ücret yahut Marx’ın dili ile kıymet fazlalığı meselesinden çok daha başkadır. O, işçileri istismar yollarını da eserlerinde göstermiş, ama neticeyi ya tahmin edememiş, ya da söylemekten çekinmiştir. İşçiler istismar edilmektedir o halde onlara insan olduklarını, haklarını almak ve tarihin seyrinni değiştirmek için mücadele etmek; harp açmak, şuur ve cesaretini vermek gerekmektedir. Peki ama, ya Batı memleketlerinde olduğu gibi, çalışanla çalıştıran arasında muvazene tesis edilip, insanların kaabiliyetleri zekaları gayretleri nisbetinde tatmın edilmiş olurlarsa ne olacaktır? Bu sefer patlak verecek ihtilal insanları daha fazla fakir daha fazla bedbaht etmiyecekler midir? İşçiler ev sahibi oldukları takdirde, bir zenginin konağına sahip olmak için statülerini bozacaklar mıdır? Bir zenginin malına 30 milyonda bir nisbetinde sahip olma rüyası ve hırsı içinde yaşıyan hangi işçi, kendi yuvasını ortak mülkiyete terk için rızasını beyan erecektir? Bu iddialar sadece gülünçtür.

Marx ve Sınıf Kavgasi

Marx’ın nazariyezine göre sınıf mücadelesenin temeli şudur: ”İşçi sınıfındaki dayanışma, patronluğa karşı menfeat birliğinden doğmaktadır. ”O halde insanda temellük ve mülkiyet hissi, doğuştan başladığına göre, beşeri unsurlar olan rekabet ve farklılık gibi faktörlerle PATRON DEVLETE karşı bir gün aynı hissi duymıyacak, bir gün aynı şekilde herkesten zekâca mesai noktasında yaratma ve kabiliyet bakımlarından farklı olanların feryatları yine yükselmiyecek midir?

Eğer, bugün şiçilerin sosyal saikleri, sınıf menfaatlerinden doğuyor ise, bu sınıf iktidare geldiği takdirde ve Marx’ın iddiasınca sınıf farkları kalkınca bu saikler ne olacaklardır?

Gerçi Rusyadaki komünizm Marx’ın tezatlarını tevil için insanlara bazı haklarını bir ölçü içinde vermek istemiştir. Zaman geçmiş ve 1962 senesi kongresinde Kruşçef "Komünizmin müşterek fefah devrinin artık bittiğini, bundan sonra sadece ferdi ferah sosyalizmine gidileceğini” açıklamıştır. Bu ifade insan tabiatına aykırı olan rejimlerin er geç sukut edeceğini ortaya koymaktadır.

Henri Man’ın ifâde ettiği gibi komünizmin Rusyada 15 sene içinde 32 milyon insan kurban edilmesi pahasına ayakta kalmıştır. Bir terör rejimidir komünizm. İnsanların tabiatında bulunan değişmez vasıfların karşısında tezatlara düşen bir sistemdir komünizm. Nitekim sosyal adaleti, yani çalıştıranların orta çağ kafalarının düşünüşlerini ortadan kaldırıp çalışanlara muvazenli bir hak sisteminin kurulduğu memleketlerde, komünist partileri birer hatıra ve süs teşekkülleri olmaktan ileriye gidememişlerdir.

İlhan Bardakçı

(Düşünen Adam)