Gaziantep Radyosunda:

Milletlerin Buhranlı dönemlerinde bütün şer kuvvetler gibi, Komünizm de iktidara geçmek için faaliyetlerini, tahriklerini hazırlamaktan geri kalmaz. Türkiyemiz de genel sosyal kanunların dışında bir topluluk değildir. Demokrasi yolunda gösterdiğimiz çabaların bazı buhranları tevlid edeceği aşikârdır. Aslolan bu buhranları mümkün olduğu kadar zayiatsız atlatmak ve özlenen müreffeh bir Türkiyeye varmaktır. Komünizm dünyanın hiçbir yerinde kendi militanları ile iktidara gelmiş değildir. Ya bazı büyük emperyalist komünist devletlerin ordularının yardımıyla iktidara gelmiştir; Veya bu buhranlı dönemlerde komünistlerin fikir öncüleri tarafından yaratılan havaya kendisini kaptırmış, <<gafiller ordusu>>na dayanarak iktidarı ele almıştır. Dünyanın yakın tarihinde, örnekleri vardır:

Macaristan, Bulgaristan, Çekoslovakya, Polonya gibi Avrupa devletleri... ikinci dünya harbinden sonra buhranlarını kendi çareleri ile, kendi imkânları ile halledemedikleri için; daha doğrusu bu hallerde, ikinci dünya harbi şartlarının yarattığı "Gaflet Ordusu’’ engel olduğu için Komünizm bu ülkelerde bu "gafiller ordusun”un sırtına basarak iktidara geçmiş ve bilahare

uyanan bu gafilleri de katletmekten çekinmemiştir. "Gaflet Ordusu" tabirinden ne anlıyoruz :

Bu meselelerin derinine varamamış bir kısım saf, yarı aydın insanların teşkil ettiği topluluktur. Ve bu tupluluk, bilhassa komünizm’in kanunen kanunlarla yasak edildiği ülkelerde ve bu arada, Türkiyemizde çeşitli maskelerle, bizi biribirimize düşürmek istemekte ve esas gayesine varmak için gayret safretmektedir.

Komünistler her memleketin kendi şartlarına göre; bu maskeleri incadederler ve takınırlar. Bilhassa batı Avrupadaki sanayi devrimini yapmış memleketlerdeki gibi kesif militan kadrosu bulamadıkları ülkelerde komünistler biraz önce de arzettiğimiz gibi memleketin iç ihtilâflarını sömürerek sınıf mücadelesi yaratamadıkları yerlerde, başka başka ayırıcı fikirlerle millet bölerler, bizdeki bu dramatik görünüş şudur: Komünizm Türkiyeyi öncelikle ilericiler ve Gericiler diye uzlaşmaz kamplara bölmek istemektedirler. Elbetteki, gericiliğin sosyolojik bakımdan bir tarifi vardır. O da genellikle şudur: Devrini tamamlamış sosyal müesseselerin, tekrar ihyası manasına gelir. Atatürk Türkiyesi, kaderini ve istikbalini demokratik dünyaya bağlamıştır, demokrasiye bağlamıştır. Komünizm’in belli başlı maskelerinden bir tanesi, istismar mevzuu haline getirilen Sosyalizm terimidir. İktisadî bakımdan taazzuv etmiş gelişmiş ileri demokrasilerde batı ülkelerinde elbette ki, demokrasinin ve o İçtimaî nizamın tabiî bir normudur. Ancak, geri kalmış ülkelerde aynı anlamda bir sosyalizm’in taazzuvunu beklemek İçtimaî kanunlara aykırı karşı çıkmak demektir. Geri kalmış ülkelerde sosyalizm’in ifade ettiği mana bütün istihsal kaynaklarının topyekûn kollektifleştirilmesidir. Bu bir nazariye olarak dahi kabul edilemez, edilse dahi bu fikrin arkasında millî istiklalin yok edilmesi, milletin bütün müesseselerinin yıkılması ve topyekûn bir milletin büyük bir emperyalist devletinin çizmeleri altına terkedilmesi demektir. Komünizm’in bütün dünyaya olduğu gibi Türkiyede de ve 1924 yılından bu yana işlemiş olduğu gizli taktik ve stratejisi, yürüttüğü propağanda, genel anlamda ve genel komünist faaliyatleri içinde ”Tek Cephe” faaliyetleri ismini alır. Bunun kabataslak tarifi şudur: Komünist partilerin tek başına başarı şansına sahip olmadığı ilkelerde kendi önderliklerinde komünist ülkeleri gizliyerek aynı siyasî ve İçtimaî unsurları belli bazı sloganlarla iktidar hedefine karşı birleştirmek, kendilerinden gayri kuvvetlerin sırtına basarak iktidarı almaktır. Bu karar 1924 yılında Almanya’da Komünist Mark ihtilalinden sonra Enternasyonel’in üçüncü kongresinde katiyetle formüle edilmiş ve 1924 yılından içinde bulunduğumuz 1964 yılına kadar ayni taktik ve strateji uygulanmak istenmiştir. Bu taktik ve stratejinin başlıca unsurlarından biri de işbirliğinin şekil ve muhtevası gene o memleketin şartlarına göre ayarlanması esasına dayanır. Türkiyemiz 1924 yılından bu yana gizli komünist faaliyetlerin tesir sahasından kurtarılmış, tam olarak yok edilmiş değildir. 1924 den son olarak 1952 yılına kadar Türk hükümetlerinin ve Türk Emniyet teşkilâtlarının meydana çıkarmış olduğu gizli komünist faaliyetleri bunun delilidir. Ve bütün bu tevkifatlardaki belgeleri tarafsız bir gözle tetkik edersek beynelminel komünizmin 1924 senesinde almış oldukları kararları uygulamak istemektedirler. Nitekim 12 ağustos 1925 te Atatürk’ün beynelmilel komünizme indirdiği ilk darbe olan tevkifat ve bu tevkifatta ele geçen belgeler 1924 te Almanya’da toplanan beynelmilel komünizmin kararlarının uygulanmak istendiğini isbat etmektedir. O devirde beynelmilel komünist kaynakların Türkiye ye bu faaliyetleri finanse etmek için çeşitli kisvelerle büyük miktarda para yardımı yaptıkları da o yılların mahkeme dosyalarında saklıdır. Sözlerimizin başında bir yerde «gaflet» ten bahsetmiştik. Dünya tarihindeki tipik örneği Çin dıramıdır. Şu kadarını hemen arzetmek isterim ki, bu gün kızıl Çin dediğimiz ülkede 1924 senesinde 1000 rakamını aşmayan sayıda komünist mevcut idi. Aradan 21-22 sene geçtikten sonra maalesef altıyüz elli milyonluk bir insan topluluğu betbahlığın çukuruna yuvarlanmış oldu. Acaba bunu nasıl yaptılar? Bunu tekrar tekrar arzedeyim: Çinde mevcut gafiller ordusu’nun sırtına basarak yaptılar, Nitekim 20 ocak bin dokuz yüz yirmidört te henüz sayısı bini aşmayan Çin komünistleri o zamanki önderleri Mau Çe-Tung ve Li ta Çu isimli kimselerin yayınladıkları beyanname ile Çinin Millî Partisi olan Komüntang’ta işbirliğine giriştiler: Komüntang milliyetçi Çin’in Çin birliğini sağlayan fikirlerin top landığı bir parti idi. Bu partinin kurucusu ve yaratıcısı Dr. Sun-Yat-Sen isimli milliyetçi, Çin bir münevverdi. Burada şu noktayı ba belirtmek istiyorum; Çin’in kurtarıcısı Sun-Yet-Sen gibi bir milliyetçi ile Türkiyenin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk arasında ideoloji bakımından hiçbir fark yoktur; Her ikisi de devrimcidir, her ikisi de millî istiklâlcidir, her ikisi de komünizm’in mutlak olarak karşısmdadır. Aynen 1914 yılında Çin’de Sun-Yat-Sen’in komünistleri ististıjar ediş şekli gibi bazı esef verici durumlar, yaşadığımız günlerde mevcuttur. Yani komünistler bütün Türklerin hür dünyanın ve hürriyet özlemi ile tutuşan toplulukların önderi haline gelmiş Mustafa Kemal’i de kendi sahtekârlıklarına alet etme cür’eti ve küstahlığını da göstermektedirler. Fakat şayanı şükrandır ki, Gerçek Atatürkçüler gerçek milliyetçiler ve demokrasiye bağlı Türkiyenin asenliğini arzu eden, isteyen ve bu yolda çalışan Türkler; tümüyle komünist oyunlarının karşısına çıkmasını bilmektedirler. Komünizm karşısında bizim en büyük gücümüz Türklüğümüzdür. Ve Türklüğe bağlı, Türk devrimlerine bağlı, Atatürk’e bağlı ve onun umdelerine bağlı Türk münevverleri ve Türk halkı; bütün bölücü cereyanların karşısında kolaylıkla birleşmesini bilir ve bilecektir.

Aclan SAYILGAN